Murat Güzel / Açık Görüş
Kitaplık
Rönesans ve Reform çağları sonrası, 18. ve 19. yüzyıllarda özellikle ilkin Avrupa'da gelişen modern hakimiyet teorilerinin temelde salt akılcılık, sekülarizm ve endüstriyalizmi zemin seçtiklerini iddia edebiliriz. Aklın araçsallaştığı, endüstriyel üretim ve tüketim ilişkileri içinde yeni bir toplum modelinin ortaya çıkarılmaya çalışıldığı bu devirlerde Kant'ın salt aklın sadece fenomenlere dair bilgi üretebileceğini, numenlere erişimin mümkün olmadığını iddia eden ve bu yolla metafizik düşünceleri felsefeden elemeye çalışan yaklaşımıyla dini ahlak üstüne inşa etmeye çalışan bakış açısının epistemolojik, teolojik, beşerî ve siyasal birçok alanda çeşitli etkileri olagelmiştir. Cumhuriyet kavramı üzerine odaklanan Rousseau'nun "genel irade" kavramı etrafında şekillenen hakimiyet teorisi, toplumu ve devleti kavrayışıyla dünyevilik ile dinîlik arasındaki gerilimin de handiyse başlangıcıdır. Dinin özel hayata hapsedilerek birtakım ritüeller ve anlamların bileşimi kılınması ile kamusal hayattan tamamen koparılması olarak niteleyebileceğimiz sekülerizm insanın kendisini gayb aleminden bihaber bir durumda bulmasının en önemli sebebidir belki de.
Faslı düşünür Taha Abdurrahman, özellikle dine dayalı ahlak temelinde oluşturduğu felsefi bakışla sadece İslam dünyasında değil günümüz dünyasında yaşanan birçok meselenin arka planına dair kapsamlı bir bakış açısı getiren bir isim. Uzun süre dil felsefesi ve mantık dersleri veren Taha Abdurrahman'ın taklitçi anlayışlara karşı özgün bir duruşun nasıl sağlanabileceğine ilişkin İslami esaslara dayanan bir felsefe geliştirme çabası içerisinde en önemli eseri sayılan Dinin Ruhu her ne kadar tamamen din ile siyaset ilişkisini tartışıyor görünse bile Abdurrahman'ın varlık felsefesi, din felsefesi, ahlak felsefesini de serimlediği 900 sayfayı aşan kapsamlı bir eser. İnsanın Rousseau'nun sosyal sözleşmesinin kastettiğinden ötede daha büyük bir sözleşmenin, misakın temsilcisi olduğunu; bu sözleşmenin gerekli fizikî ve metafizik bütünlüğü içinde düşünülürse din ve siyaset ilişkilerini kavramamızı sağlayacak önemli sonuçlar içerdiğini ifade eden Abdurrahman'ın bu veçheyle öngördüğü dini aktörün atomistik olmadığını, aksine holistik olduğunu söylemek gerekir.
Şehadet, emanet ve tezkiye
Rousseau'nun "toplum sözleşmesi" olarak adlandırdığı paradigmaya alternatif bir tarzda i'timâniyye adını verdiği bir paradigma geliştiren Taha Abdurrahman'ın Türkçeye "İlahi sözleşme paradigması "olarak çevrilebileceğini kaydetmeliyiz. Abdurrahman'ın teo-politik yaklaşımını içeren kitapta bu paradigma üçlü sacayağına oturtuluyor: Şehadet, emanet ve tezkiye.
Teorisini geliştirirken İbn Haldun'a tartışması bir referans değeri veren Abdurrahman Jonas, Freud, Ellul, Putnam, Ricoeur, Rawls, Habermas, Mouffe gibi isimlere ve onların düşüncelerine de kitabında atıfta bulunuyor. Dinî alanla siyasi alanı birbirinden ayırma ya da ayıramamanın usulüne ilişkin geniş çözümlemelerin yer aldığı kitabında dini siyasal alandan uzaklaştıran, koparan seküler yaklaşımla dini siyasetin hizmetine sunan yaklaşımların eşit ölçüde yanlış olduğunu gösteren Abdurrahman gücün ahlakı yerine ahlakın gücüne bağlanmanın önemini vurguluyor. Kitapta ayrıca eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'in de bir takriz yazısı bulunuyor.
Dinin Ruhu Taha Abdurrahman çev. Soner Gündüzöz Pınar, 2021
Türk ordusundaki Almanların son temsilcisi
Osmanlı ordusunun yenilenmesi sürecinde ilkin 1835'te Helmuth von Moltke ile başlayan Alman subaylar geleneği vardır. Ordudaki Almanların sayısı Birinci Dünya Savaşı esnasında bine yaklaşmıştır. Osmanlı devletinin bu savaştaki müttefikinin Almanya olduğu düşünülürse bu sayının normal olduğu söylenebilir. Yaklaşık bir asır süren bu gelenek içinde son temsilci ise Hilmar von Mittelberger'dir. Mittelberger'in altı yıl süren eğitmenlik ve danışmanlık faaliyetlerini ve İkinci Dünya Savaşı ve sonrası yaşadıklarını konu edinen kitabında Resul Alkan, Alman askeri ve diplomatik arşiv belgelerinden istifade ederek bu generalin bir portresini çiziyor.
Türk Ordusunda Son Alman General, Resul Alkan, TİMAŞ, 2022
Geç keşfedilmiş bir sosyoloğun değeri
II. Dünya Savaşı başladığı sıralarda yazdığı Uygarlık Süreci kitabı uzunca bir süre dikkate alınmayan, hatta Yahudi olması sebebiyle Almanya ve Fransa'dan kaçarak sığındığı İngiltere'de sekiz ay tutuklu kalan, 1970'li yıllardaki entelektüel tartışmalar sebebiyle eserleri keşfedilen ve o zamandan bu yana Avrupa, Amerika ve Latin Amerika'da en popüler sosyologlar arasında sayılan Norbert Elias'ın sosyolojideki yeri ve başarısını hayatı ile birlikte ele alan bir çalışma Oğuzhan Ekinci'nin kitabı. Ekinci, kitabında Elias'ın yemek alışkanlıklarından beden terbiyesine insanların zihniyet ve duyarlıklarından zaman anlayışlarına birçok konuyu irdeleyen çalışmalarının sosyolojik değerini göz önüne seriyor.
Norbert Elias ve Sosyolojisi, Oğuzhan Ekinci, Çizgi Kitabevi, 2022