En sevdiğimiz kavram ne?
Güçlülük.
Her şeyimiz güçlü anasını satayım.
Ordumuz güçlü.
Devletimiz güçlü.
Kırmızı çizgilerimiz güçlü.
Hem güçlüyüz hem üniteriz.
Üniter olmazsak güçlü olamıyoruz zaten.
En büyük derdimiz “üniter devlet” olmak.
Hukukçusundan generaline, valisinden siyasetçisine ağzını açıp da “üniter devlet” demeyen yok.
Zaten kırk türkümüz var kırkı da “devlet” üstüne, devlet güçlü olsun, devlet üniter olsun, devlet her şeyin denetimine sahip olsun.
Ne işe yarıyor bu güçlü, üniter devlet?
Memleketin her yanından kan sızıyor.
İnsanlar ölüp duruyor.
Ceset torbasına döndü ülke.
Akıllarını öylesine devlete takmışlar ki dönüp de “millete” bakan yok.
“Güçlü millet” diyene rastladınız mı?
Bu milletin nasıl güven içinde yaşayacağını anlatanı gördünüz mü?
Görmediniz çünkü böyle bir sorunu olan yok.
Devlet güçlü olsun, millet de ne olursa olsun.
Kanadalı bir sendikacının lafını çok severim, daha önce de birkaç kere söz etmiştim, “güçlülük, hanımefendilik gibidir” diyordu adam, “eğer öyle olduğunu söylemek zorunda kalıyorsan, öyle değilsin demektir.”
Bu kadar “güçlülük “lafının altında aslında büyük bir güçsüzlük yatıyor.
Bu ülkede güçlü olan hiçbir şey yok.
Hele devlet hiç güçlü değil.
Devlet dediğiniz şey, halkına hizmet etmek için vardır, gücü halkına götürdüğü hizmetle ölçülür.
Halkını sağlıklı, mutlu, müreffeh tutabilen devlet güçlüdür.
Güç, nutuklarla, aklına gelen her yere bayrak asmakla olmuyor.
Ülkenin bir yanında her gün silahlar patlıyorsa, her gün gencecik çocukların cenazeleri geliyorsa, o devlet güçlü değildir.
Bir iç savaşı bitirmeye gücü yetmeyen, halkının bir bölümünün şikâyetlerine çare bulamayan devletin gücü ne olacak?
Korkutarak güçlü olmaz devlet.
Sorunlara çare bularak güçlü olur.
Bu devlet hangi büyük soruna çare bulabildi yüz yıldan beri?
Her şeyden geçtim, bir yağmur yağıyor, İstanbul’un caddelerinde insanlar boğuluyor.
Daha “derelerini” ıslah edememiş bir ülkede sürekli devleti nasıl daha güçlü kılacağız diye uğraşıyoruz.
“Sel felaketi geliyor” diye bağırıyor meteoroloji, belediye başkanı hiçbir önlem almıyor, hâlâ dere yataklarına binalar inşa ediliyor.
Bizim birinci sayfada Kâğıthane Deresi’nin yatağına yapılan koca binanın resmini göreceksiniz, bugün yarın oraları da sel götürürse ne olacak?
Güçlü bir devlet olsa buna izin verir mi?
Bunları denetlemez mi?
İnsanlarının ölmesini engellemek için önlemler almaz mı?
Bizde devlet insanları yaşatmak için ne yapıyor?
Hiçbir şey.
İnsanlar önemli değil çünkü.
Devletimiz güçlü olsun, ordumuz güçlü olsun, bir de üniter olalım.
Eeeee?
Siz bu kadar güçlüyseniz biz niye bu kadar çok ölüyoruz?
Üniter olmak en önemli mesele de, bu üniter memlekette neden caddelerde bile insanların boğulması engellenemiyor?
“Milletini” unutmuş bir devlet bu.
Sadece kendisiyle ilgili.
Bu son sel felaketinde sorumluluğu olanlara hesap sorabilecek mi bu devlet?
Ayamama Deresi’nin yatağını ona buna peşkeş çeken belediye başkanına, o bölgedeki toprakları yağmalayan medya patronlarına, yaklaşan sel felaketine rağmen dere yatağının yanındaki trafiği bile durdurmayan yöneticiye hesap soracak mı?
Her depremde yıkılan “devlet binalarının” müteahhitlerine hesap sordu mu?
Üniter devlet olmak o kadar önemliyse bu devlet binaları neden yıkılıp duruyor?
Yirmi beş yılda elli bin çocuk dağlarda öldüyse, yağmur yağdığında caddelerde insanlar boğulduysa tabii ki her yere “güçlü ordu, güçlü devlet” diye yazmak zorunda kalırsın.
“Güçlü” olduğunu o afişlerden başka söyleyen yok çünkü.
Oraya buraya bayraklar asıp, “ben çok güçlüyüm” diye bağıracağına gerçekten güçlü ol da insanlar böyle ölmesin.
Zaten insanları koruyacak kadar güçlü olsa bu kadar çok “güçlülük” nutku atmasına ne gerek kalırdı.
Herkes bilirdi onun güçlü olduğunu.
TARAF