Ramazan Kayan hocanın Milat gazetesinde yayımlanan konuyla alakalı yazısı (14 Aralık 2018) şöyle:
Sokak Sınavımız
Bizim öykümüz sokakta, okul önlerinde başladı...
Kamusal alan bize yasaktı...
Zamanın ruhunu sokakta yakaladık, direniş felsefesini sokakta öğrendik...
Biz sokağa doğduk... Sokakta olduk... Şimdi neden sokaksız kaldık; sorgulamamız gerekiyor...
İslamcılığın bidayetinde sokaktaydık... Hem de omuz omuza, yan yana, sırt sırta... Sokak bize emanet, bizde sokağa...
Sokak bizim sokağımızdı... Savaş bizim savaşımızdı... Sınav bizim sınavımızdı...
Sokağı şerden, şeytandan biz koruyacaktık... Kendimizi böyle konuşlandırmıştık... Ama şimdi sokaklarımız şehvete ve şiddete teslim...
Bir zamanlar sokağın bir ucunda çay ocağımız, sonunda da kitabevimiz vardı...
İsmimiz ‘’kaldırım mühendisi’’ ne çıksa da bir kişi daha kazanabilir miyiz, derdindeydik...
‘’Kaldırımlar’’ şiiri ile kendimize gelirdik...
Selamı sokaklara yaydıkça, stresimizi alırdı. Dava, davet, ders, direniş sokak merkezliydi...
Sokak siperimizdi, savunma hattımızdı, okçular tepemizdi...
Kavgamız, sevdamız sokakta başladı... Mevziimizde, mevzumuzda oradaydı... Hareket, heyecan, huzur mektebimizdi...
Sonuç alsak da, almasak da... Başarılı olsak da, olmasak da bize ait bir adresimiz vardı... Tüm safvet ve samimiyetimizle oradaydık...
Alkışsız, âlâyişsiz adanmışlardık... Adımlarımızla değişim başlayacaktı... Biz yere sağlam bastıkça davamız yürüyecekti...
‘’Şerefü’l mek’ân bil mekin/ Mekânın şerefi oradakilerledir.’’
Sokak bize, biz de sokağa itibar kazandırıyorduk...
Peki, sonra ne oldu?..
Değişen zamanlarda sokağı genişletemedik... Güçlendirip, güzelleştiremedik... Sokak soldu ve silikleşti...
Cadde ve sokaklarımızın güzel isimleri oldu ama sokakların ruhunu çaldılar...
Artık ahir zamanda, modern dünyada sokağı savunmak gerçekten zor bir sınav...Çünkü sokağımın insanı sahadan çekilmişti, haramiler alanı sarmıştı... Hayat boşluk kabul etmiyordu... Sahabi ruhlu gençler sokaktan çekilince çete ve mafyalara gün doğmuştu...
Evet, bugün sokaklar bizim değil, çünkü biz sokakta değiliz... Mahalle değiştirdik, sınıf atladık, sitelere taşındık... Sahillerde, sayfiye yerlerde, sıcak sularda soluklanmaya çalışıyoruz...
Medya ve piyasanın çekim gücü, siyasetin albenisi bizi sahadan kopardı...
Sokaktan seyirci koltuklarına evrildik...
Sokağa yabancılaştık... Sınıfçı ve seçkinci söylemleri tercih ettik, sokağın dilini unuttuk...
Sokakların sefil ve serserilerinin bizi anlamaları mümkün değildi(!)
Çok özel STK’larımız vardı... Sıradan insanlar bizi nasıl anlayabilirlerdi?
İktidar günlerinde bizi bekleyen ilk tufan, bireyselleşmek ve bencilleşmekti...
Zaten sandık ve seçimle tüm sorumluluğu üstümüzden atıvermiştik...
İşimizi kurduk, koltuklarımıza koyulduk, kulvar değiştirdiğimizin farkında bile değildik... Sokakta ne işimiz olabilirdi?..
Arazide olması gerekenler, arazi oldular...
Masa, kasa, nisa üçgeninde sıkışıp kaldılar...
Yeni kuşaklar çıkmaz sokakta, sahipsiz...
Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmayacağını unuttuk...
Sokaktan yüz çevirmenin sonuçlarını hesap edemedik... Abese suresini hatırlamadık... Âmâ İbni Ümmü Mektum’dan yüz çevirmenin ne anlama geldiğini yeterince bilemedik... Ayak takımı, bizim klasımıza uygun değildi... Etrafı görünmez duvarlarla örülü özel alanlarımızdan sıyrılıp araziye inmek zor mu, zordu...
Fazla evcilleşmiştik... En iyilerimiz bile gömüldükleri kitap sayfalarından başını kaldırıp sokağa bakacak vakitleri yoktu...
Yeni bir ‘’Huzur Sokağı’’ da henüz yazılmadı...
Navigasyonlarımız nereye ayarlı?..