Köşegenlerine baktığımızda hadise şöyle idi... Özel sektöre ait bir kömür ocağında grizu patladı ve ondokuz insan öldü... Hükümetin bakanları geldi, valiler ve kaymakamlar maden başında toplanan halka geçmiş olsun dediler...
Ölümlerle ilgili olarak şirketten üç yetkili tevkif edildi... Devlet de, ölenlere emeklilik kimliği verilerek yaraların sarılacağı vaadinde bulundu...
Köşegenlerine göre hadise bundan ibaretti...
Ve gündemden kalktı, kaldırıldı...
Bu arada şirketin sahibi de bir teşehhüt mikdarınca hadise mahalline gelerek üzüntülerini beyan etti. Ve giderken de, hükümetin kaza ve belaları her şeyden evvel Allah’ın (cc) takdirine bağlayan mütevekkilane yönetim politikasının himayesine sığınarak, Allah’ın bu takdirinin yarattığı acıların dindirilmesine matufen, ölen başına onbeşer bin lira ‘ikramiye’ vaadinde bulundu...
¥
Allah’ın takdirine karşı tedbiri kim koymalı...
Laik devlet, bu tedbiri kanunlarla tahkimler... Bizim Türkiye’nin laikçileri, kafayı imam hatiplere takmış ve kadının kızın başörtüsünü de vicdani idrakine dolayarak hüküm kestiğinden, bu tedbiri Atatürk söylemiyle ikame eder...
Sanılır ki, her dörtyol ağzına bir Atatürk büstü ile tüm düşmanlıklar silinip atıldığı gibi, her türlü kaza ve felaketlerin de gelişi sütrelenir...
Her hangi bir ihmal veya adam sendecilik söz konusu olmuş ise, Kemalist asabiyetin külleyici gücü zarar ziyan ve can kayıplarının üzerini örtüleyiverir...
Hafıza-i beşer unutkanlıkla malül değil midir...
Bizim muhafazakarlarda ise örtücülük, daha geniş daha kapsayıcı ve daha da itikadi olduğundan, Allah’ın takdirine karşı diller kendiliğinden sus puslaşır, sus puslaştırılır...
Oysa, ne laiklik Kemalistliktir, ne de Müslümanlık muhafazakarlık...
Muhafazakarlıkla laiklik ortak bir sınıf hareketi olup, sınıf içi katmanların birbirlerine karşı kullandıkları görmezlikten gelme politikasının dayanışmada farklı görünen iki hayat tarzı üsaresidir...
¥
Renklendirelim biraz...
Madendeki patlama iş kazası sayıldığından, kayıtlı olup olmadıklarına bakılmaksızın kanun gereği, ölenlere, Hazine kaynaklarından maaş bağlanacak... Yaralıların da, birer meta olduklarından, bakım ve onarım masrafları devletçe üstlenilecek... Kendilerine maaş bağlanacak kız çocuklarına da evlenme ikramiyesi...
Devlet, kendi künyesine ‘sosyal devlet’ notunu düşürdüğü için, kanun gereği, bu yükleri üstlendiğinde rücü hakkını, kullanmak isterse, daha doğrusu buna hak ve yetkisi var ise, kime yönelecek...
Devleti çekip çevirici kanun ve mevzuatı düzenleyenlerle, kaza, kırım ve ölümlere sebep olanlar aynı sınıfın mensupları olduğunda, değil mi...
Gündemle hiç ilgisi bulunmayan kafa karıştırıcı ıvırat zıvıratla sütun doldurduğumuzun farkındayız... Belki de bunamışlıktan... Amma yine de devam edelim, eğer kimseleri darıltmaz isek... Mesela, Seçim kanunlarını siyasi partiler kanunlarını, mebusların liderler tarafından kendilerine mutlak itaati kabullenebilecekler arasından resen belirleyen düzenlemeyi insan haysiyetine uygun biçime getirmekten kaçınmak, Allah’ın takdiri midir, yoksa, takdir istismarcılığın bir takdiği mi...
¥
İşveren maden sahibinin patlama bölgesine bir ara gelerek mağdur ailelere söz verdiği yara sarma gönül alma ikramiyelerini meşru zorunlu gider olarak kayıtlarına kaydırması durumunda, her ne sebeple olursa olsun meydana gelen kayıp ve zararlar, yine kanun gereği, şirket sahiplerinin yararına, yetmiş milyonluk milletin zararına faturalanıp çıkacak...
Bu kertede sorup araştırmak gerekecek, devletin sosyalliği nerede, devlet kimin sosyalcisi...
¥
Kazalar, felaketler de dahil bütün oluşumlarla birlikte, dallardaki yaprakların da sararıp solduktan sonra tekrar geldiği yere toprağa geri dönüşünün Allah’ın takdirinden olduğuna ne şüphe...
Eşşeğin kaybolması da Allah’ın takdirinden...
Amma, bu takdire karşı tedbir de ortada, kazığı sağlam çakıp eşeği de usulüne uygun bağlamak...
Millet, partizanlığa sapıp bağlatmıyor, kafayı çalıştırmaktan kaçarak körlemesine asabiyyete kapılıp gidiyor ise, Yönetici hakim sınıf, muhafazakârlısı ya da laiklisi, niye aptallık etsindi...
Faks: 0212 632 83 06...
VAKİT