Yıllardır hem Dersim’e ağıtlar yakıp, hem de Atatürk kutsamasından vazgeçmeyenler, düçar oldukları şizofrenik halleriyle ne kadar acınılası bir pozisyondalar!
Yeni Şafak’ın bugün (20 Nisan) yayınladığı raporlar Seyyid Rıza’nın ipini çekme emrinin bizzat Mustafa Kemal tarafından verildiğini tartışmasız biçimde ortaya koyuyor.
Aslında söz konusu dönemde ülkeyi tek başına yöneten, üstelik de öyle başkanlık sistemiyle geleceği iddia edilen diktatörlük demagojisinden farklı olarak, her şeyiyle tek adam, şef, führer, ulu önder konumunda ülkeyi ve toplumu biçimlendiren bir kişilik olan Mustafa Kemal’in dışında hiç kimsenin böyle bir harekat emrini vermesinin mümkün olmadığı zaten gayet açıktı. Ne var ki, Kemalist resmi ideolojinin uyuşturduğu, mankurtlaştırdığı kesimler yıllardır hayali bir tarih yazımıyla hem kendilerini kandırdılar, hem de herkesi kandırmaya çalıştılar. İçlerinden pek çoğu Dersim katliamını Celal Bayar’a yıkmaya çalıştı. Benzer bir şekilde sağ Kemalistler de İnönü’ye yüklenerek hep topu taca atma çabası içinde oldular.
Yeni Şafak’ın ortaya koyduğu ve bir istihbarat görevlisinin dönemin istibarat teşkilatı MAH’a geçtiği rapora yansıdığı haliyle Mustafa Kemal ile Seyyid Rıza arasındaki son görüşmenin kayıtları görmezden gelinmeye çalışılan bu gerçeği net biçimde açığa çıkardı.
Raporda Seyyid Rıza’nın, af talep etmesi durumunda durumunun yeniden değerlendirileceği ve idam edilmeyeceği teklifini reddetmesi üzerine Mustafa Kemal’in yanındakilere işaret ederek “götürün gereğini yapın“ emrini verdiği belirtilmekte. Ve beklendiği üzere emir derhal yerine getirilerek Seyyid Rıza idam ediliyor.
Seyyid Rıza’nın af teklifi karşısında takındığı tavır çok dikkat çekici. Af dilemeyi gerektirecek bir suç işlemediğini söyleyerek bu teklifi reddeden, pişmanlık da belirtmeyen Seyyid Rıza yiğitçe çıktığı sandalyede ipi boynuna geçirerek sandalyesini tekmeliyor ve ölüme giderken zalimlerin zulmünü bir kez daha haykırmaktan da vazgeçmiyor.
Bir yanda Seyyid Rıza’nın ölüme götürülürken sergilediği cesur, mert, tavizsiz tavır var. Öte yanda ise gerçeğe ısrarla gözlerini kapayan, yetmezmiş gibi gerçeği çarpıtan, uydurdukları masallara tarih diye hem kendilerini inandırıp, hem başkalarını da kandırmaya çalışan, hakikatle yüzleşmeye asla cesareti olmayan korkaklar, sahtekârlar!