Polis ile göstericiler arasındaki tartışmada, polisten yana olmak da, göstericilerden yana olmak da pek mümkün değil.
Göstericiler “sütten çıkmış ak kaşık”, polisler de “makul olan”ı yapmış değil.
Göstericiler, kendi istediklerini ısrarla gerçekleştirmek peşinde. “Gideceğim, devletin temsilcilerine yumurta atacağım. Beni kimse engelleyemez” havasındalar.
“Gösteri yapma hakkı” açısından haklılar. Ama, Dolmabahçe’ye inme ısrarında, yumurta atma konusunda, polise sopalarla saldırma noktasında haksızlar.
Polis ise; devletin en üst noktasındaki yetkilileri, yumurta atarak tahkir etmek isteyen öğrencileri engelleme konusunda haklılar. Ama, daha nazik şekilde önleyebileceği gösteriyi, kaba kuvveti en şedit şekilde icra ederek engelleme açısından haksızlar.
Sonuç olarak, iki tarafta da haklı olan yanlar var, kusurlu yanlar var.
Ama hiçbir şekilde haklı olmayan ve kesin hatalı konumdaki üçüncü taraf var.
Zaten olayın bu kadar tartışılmasının sebebi de üçüncü taraf..
Kim o üçüncü taraf?
Gazeteciler.
Olayı, çığrından çıkartan medya..
Bazı olayları görmezden gelen, bazı olayları ise abartarak veren medya..
Bunu yaparken de, kendi menfaatlerini düşünen medya.
Patronunun ticari çıkarları için bazı haberleri büyüten, bazılarını görmezden gelen medya..
Haber bültenlerinde, montaj odasında “Göstericinin, polise sopa ile vurduğu bölümü kes, sonrasını getir” diyen yayın yönetmenleri..
“Polisin yakasından çekildiği görüntüleri çıkart. Polisin copladığı görüntüleri getir” diyen haber müdürleri..
Evet; göstericinin haklı olduğu yan var, polisin haklı olduğu yan var. Ama olayı çarpıtarak veren gazetecilerin haklı oldukları yan yok.
Son olayları dramatize ederek verenlerin başını çeken Hürriyet, bakın 1999 yılında Malatya’da, Cuma namazı sonrasında başörtüsü yasağını kınamak isteyenlerin haberini nasıl vermişti?
Başlık: “Türban arbedesi”
Giriş cümlesi: “TÜRBAN eylemcilerinin, halkı yasadışı eylemlere kışkırttığı Malatya’da, dün de Cuma Namazı’ndan sonra olaylar çıktı. Güvenlik güçlerinin çok sıkı önlem aldığı kentte, aşırı dinci fraksiyonların öncülüğünde izinsiz gösteri yapmaya kalkışan kalabalık gruplar polisle çatıştı.”
İşte böyle..
Bir gösterinin haberi ancak böyle ahlâksızca verilebilir.
Sivil halk, ancak böyle utanmazca suçlanabilir.
“Yasadışı eylem”.. “Kışkırtma”.. “Aşırı dinci fraksiyon”.. “İzinsiz gösteri”.. “Polisle çatıştı”..
Ne kadar suçlama varsa, üç satırlık giriş cümlesinde hepsi yapılmış!
O gazetenin CHP’li Yazı İşleri Müdürü Tufan Türenç Bey, bakın dün ne yazmış: “Acaba Başbakan Erdoğan, polisin öğrencilere nasıl saldırdığını televizyonlardan izledi mi? İzlediyse, 4 evlat babası olarak nasıl yüreği dayandı, nasıl isyan etmedi?”
Hürriyet gazetesinin hem Yazı İşleri Müdürü, hem de yazarı olan CHP’li bu beyefendi, devam ediyor yazısına: “Polisin nasıl saldırdığını bütün Türkiye izledi. Öğrenciler sürecin hiçbir aşamasında polise dönük bir saldırı değil, saldırı niyeti içinde bile olmadı. Ellerinde de taşıdıkları dövizlerden başka bir şey yoktu.”
Gerçekleri nasıl çarpıtıyor, görüyor musunuz?
Son olaylardaki gerçekleri ne kadar örtbas ediyor ise, 1999’daki Hürriyet’in utanılacak o haberini sayfalara yerleştirirken de gerçekleri o kadar örtbas örtbas ediyordu.
Birisinde göstericileri masum göstermek için.
Diğerinde ise, göstericileri idam cezası verilmesi gereken suçlular gibi göstermek için.
Şimdi de benim abarttığımı sanmayın.
Gerçekten de, o haberler sonrasında, Malatya’da gösteri yapan insanlar, “idam cezası” talebiyle yargılandılar.
Şaka yapmıyorum.
Sadece ve sadece “Başörtü yasağı kalksın” diyerek gösteri yapanlar, “idam cezası” istemi ile yargılandılar..
Yıllarca tutuklu kaldılar..
O mağduriyetlerin mimarları, şimdi “gösteri hakkı”ndan bahsediyorlar.
Tuu sizin dürüstlüğünze..
Tuu sizin medya ahlakınıza!
YENİ AKİT