Gorbaçov’un tartışmalı mirası

Mihail Gorbaçov'unhayat hikayesi bir dönemin tanıklığını da içerdiği için incelenmeyi hak ediyor.

Vladislav M. Zubok / Fikir Turu

Gorbaçov’un tartışmalı mirası

Bir devrin, Soğuk Savaş’ın ve en sonunda da kurtarmaya çalıştığı Sovyetler Birliği’nin yıkılışına nezaret eden SSCB’nin son lideri Mihail Gorbaçov 91 yaşında vefat etti. Gorbaçov iktidarda olduğu yıllarda seleflerinden çok farklı politikalar uygulayarak demokratik ve liberal reformlar ile Sovyetler Birliği’ni içinde bulunduğu hantallıktan ve durgunluktan kurtarmaya çalışmıştı, ancak bu reformlar SSCB’nin dağılmasına sebep oldu. Gorbaçov, hem Sovyet vatandaşları için sağladığı hak ve özgürlükler hem de Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve bu çöküşün neden olduğu ekonomik ve sosyal kaos nedeniyle geride oldukça tartışmalı bir miras bıraktı.

Londra Ekonomi Okulu’nda uluslararası tarih profesörü ve Çöküş: Sovyetler Birliği’nin Dağılması gibi birçok kitabın yazarı olan Vladislav M. Zubok tarafından kaleme alınan ve Foreign Policy dergisinde yayınlanan yazıda, Sovyetler Birliği’nin son lideri Gorbaçov’un iktidarı ve arkasında bıraktığı miras ele alınıyor.

Yazıdan öne çıkan bölümleri paylaşıyoruz:

“Rus basınında çıkan haberlere göre uzun süren bir hastalığın ardından bugün (30 Ağustos 2022) 91 yaşında hayatını kaybeden Mihail Sergeyeviç Gorbaçov, Rusya’nın trajik, acımasız ve kanlı tarihinde nadir görülen parlak bir noktaydı. En kötü anlarında bile etrafına sıcaklık yayar, iyimserlik ve mizahla ışıldardı. Tutkulu bir siyasetçi olarak Gorbaçov, güç uğruna iktidara tutunmayı reddetti.

Bu nitelikler Gorbaçov’a, Sovyetler Birliği’nin tepeden inmeci ekonomik sistemini yeniden düzenlemek, idari sistemini daha şeffaf hale getirmek ve insanlara daha fazla hak ve özgürlük tanımak için Perestroyka ve Glasnost politikalarını devam ettirme kararlılığını verdi. Belki de onun en önemli başarısı olan Soğuk Savaş’ı barışçıl bir şekilde sonlandırmak için ihtiyaç duyulan nitelikler bunlardı.

Ancak Gorbaçov’un Rus tarihindeki yeri daha karmaşıktır ve henüz belirlenmemiştir. Rus milliyetçileri ve eski düzenin taraftarları, büyük ölçüde Sovyetler Birliği’nin çöküşüne nezaret ettiği için onu ikiyüzlü bir hain olarak görüyor. Diğer Ruslar ve eski Sovyet bloğu üyeleri onu, kendilerini yozlaşmış totalitarizmin boyunduruğundan kurtarmaya çalışan ileri görüşlü bir kurtarıcı olarak takdir ediyor.

Kendi döneminin insanı olarak Gorbaçov

Gorbaçov elbette kendi döneminin bir insanıydı: Rus-Ukraynalı köylü bir ailenin çocuğu olarak komünizm öncesi dönemin aydınlarından Sovyet eğitimi almış ve Rusya’nın İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’ya karşı kazandığı zaferin ardından “gözyaşlarıyla birlikte sevinç” havası içinde büyümüştü. Milyonlarca Rus gibi Gorbaçov ailesi de savaş, kıtlık ve devlet terörünün yıkıntıları arasından ayağa kalkmak zorunda kaldılar, ancak hayatta oldukları için çok mutluydular ve daha iyi bir gelecek arzuluyorlardı.

Gorbaçov, o zamanlar felsefe öğrencisi olan eşi Raisa ile eski Sovyet lideri Josef Stalin’in ömrünün son yılında Moskova Devlet Üniversitesi’nin bir yurdunda tanıştı. Raisa, siyasi kariyeri boyunca onun vazgeçilmez ruh eşi; etrafı rakipleri, düşmanları ve güvenilmez müttefikleriyle çevriliyken güvenebileceği ve tavsiyeye ihtiyaç duyduğunda başvurabileceği sırdaşı oldu.

Gorbaçov’un gençliği onu devasa bir imparatorluğu yönetme ve ıslah etme gibi muazzam bir göreve yeterince hazırlamadı. Kuzey Kafkasya’daki Privolnoye köyünden gelen Gorbaçov, Sovyetler Birliği Komünist Partisi içinde yükselirken çoğunlukla tarım konusuna odaklandı. Şans eseri dönemin KGB başkanı Yuri Andropov onunla tanıştı ve onu beğendi. Andropov Komünist Parti genel sekreteri ve Sovyet Birliği’nin lideri olduğunda, Gorbaçov’u varisi olarak tayin etti.

Gorbaçov’un eksik bilgiyle iktidara gelişi

Ancak Gorbaçov, Andropov’dan dış ilişkiler, güvenlik politikaları, ekonomi ve maliye konularının inceliklerini öğrenemeden Andropov öldü. Bu uzmanlık ve tecrübe eksikliği Gorbaçov’un iktidara gelişini kısa süreliğine geciktirdi, Andropov’un ölümü üzerine genel sekreterlik görevini Konstantin Çernenko devraldı, ancak 13 ay sonra o da öldü. Bu eksiklik, yönetme sırası kendisine geldiğinde Gorbaçov’un peşini bırakmayacaktı.

1985’in Mart ayında, Politbüro’nun önceden kararlaştırdıkları üzere Gorbaçov’u Komünist Parti genel sekreteri yapma “oylamasından” önceki gece Gorbaçov eşi Raisa ile yürüyüşe çıktı. Raisa kendisine, “Buna gerçekten ihtiyacın var mı?” diye sordu. Taubman’ın biyografisine göre Gorbaçov, sorumluluğu üstüne almak zorunda olduğunu söyledi. Sovyet sisteminin güçten düşürücü zayıflığına ve çürümüşlüğüne atıfta bulunarak, “Bu şekilde yaşamaya devam edemeyiz,” dedi.

Gorbaçov doğru bir şekilde komünist ideoloji ile Sovyet Birliği’ndeki gerçek vaziyet arasında bir uçurum gördü ve başlangıçta radikal adımlara başvurmadan bu uçurumun kapatılabileceğine inandı. Daha sonra 1985’teki bakış açısını pişmanlıkla anımsadı: “İnsan doğal olarak düşüncelerini [bir anda] at gözlüklerinden ve zincirlerinden kurtaramazdı.”

İktidarının ilk yılında idealizm ve hevesle işe koyuldu. Üç yıl sonra radikal ekonomik, siyasi ve anayasal reformlar yaptı. İktidarının son iki yılında ise radikal değişimleri desteklemekle karşı çıkmak arasında sık sık gidip geldi ya da kararsızlıktan dolayı hiçbir şey yapamadı. Daha sonra bunu bir iç savaşa dönüşmesinden korktuğu bir durumdan kaçınmak için yaptığını savunmuştur.

İnsanı anlayış

Bazı tarihçiler, Komünist Parti’nin korkunç siyasi mekanizması içinde böylesine başarılı olmuş bir adamın nasıl olup da insani anlayışını bu kadar muhafaza edebildiğini sorguluyor. Gorbaçov gençliğinde şiir okumayı severdi ve sanata meraklıydı. Latince bir deyim öğrenmişti: “Dum spiro, spero”, yani “Nefes aldığım sürece umudumu yitirmeyeceğim.”

Pek çok Rus gibi Gorbaçov da bolca küfür kullanırdı, ancak asla içkiyi fazla kaçırmazdı ve şefkatli, sevgi dolu bir aile babasıydı. Her tatile gittiğinde yanında edebiyat, felsefe ve tarih kitapları taşırdı. Esprili bir mizah anlayışı vardı ve gülmeyi severdi. Sadık yaveri Anatoli Çernyayev, Gorbaçov’un eski lider Vladimir Lenin hakkında Aleksandr Soljenitsin’in yazdığı oldukça eleştirel bir romanı okuduğu zamanı anımsadı. “Herkese karşı tek başınaydı,” dedi Gorbaçov, Lenin için hayranlıkla.

Lenin hayranlığı

Lenin başlangıçta Gorbaçov için bir rol modeliydi. Lenin’in devrimci mirasını gözünde yüceltti ve onun felsefesinin totaliter olmaktan ziyade demokratik olduğuna inandı. Stalin ise onun için örnek alınmaması gereken bir kişi oldu. Gorbaçov Rusya’ya Glasnost (açıklık politikası), seyahat ve vicdan özgürlüğü getirdi, terör ve şiddet politikalarını bir kenara bıraktı; büyük diktatörün karanlık mirasını ortadan kaldırmak istedi.

Gorbaçov, Perestroyka’nın ortasında Sovyetler Birliği’ndeki tek parti sistemini ortadan kaldırmaya karar verdi ve özünde Avrupa tarzı bir sosyal demokrat oldu. Yine de böylesine karmaşık bir ülkeyi, bu ülkenin otoriter köklerine dayanmadan ve Komünist Parti olmadan nasıl yöneteceğini asla çözemedi.

Gorbaçov, Batı’ya seyahat etmekten hoşlanırdı ve başkalarını da buna teşvik ederdi; Batılı liderlerle konuşmayı ve onların huzurunda, sanki onlardan tavsiye istercesine reformları üzerine düşünmeyi severdi.

Gorbaçov’un Rus siyasi literatürüne soktuğu kelimeler

İktidardayken en sevdiği ifadeler “[sürecin] gelişmesini bekleyelim”, “bunu öngeremeyiz” ve “konsensüse ihtiyacımız var” idi. “Konsensüs” ve “çoğulculuk” Gorbaçov’un Politbüro’nun söylemine soktuğu pek çok Batılı kelimeden ikisiydi; hatta bu kelimeler Rusya’nın ortak kelime dağarcığının birer parçası haline geldi.

“Konsensüs” oluşturmak için tercih ettiği yöntem uzun konuşmalar ve teori kitapçıklarıydı; her ikisini de kararnamelere tercih ediyordu. Pek çok kişi Gorbaçov’un lafı çok uzatan birisi olduğunu düşündü; birkaçı ise onun bitmek bilmeyen konuşmalarının bir sorunu tüm yönleriyle tartarak yüksek sesle düşünmenin bir yolu olduğunu belirtti.

Ne yazık ki, Sovyetler Birliği’nin pek çok sorununu çözmek acı verici bir süreçti ve Gorbaçov bu süreci geciktirmek için giderek daha fazla konuşmaya ve fikir üretmeye başvurdu. Yurtiçindeki muhaliflerin yanı sıra Batılı ortakları bile onun yönetim tarzını tuhaf buluyordu. Ekonomide, devlet işletmelerinin “kolektiflerine” daha fazla özerklik sağladı ve elde edilen kârdan pay verdi, ancak işsizliğe ve eşitsizliğe yol açabileceğini düşündüğünden özel mülkiyete ve piyasa reformlarına izin vermedi. Siyasette ise hantal siyasi temsil kurumları yarattı, ancak Komünist Parti iktidarının yerini alabilecek güçlü bir yürütme erki inşa edemedi. Bazıları Gorbaçov’u, ülkeyi Batı etkisine çok aşırı ve hızlı bir şekilde maruz bırakmakla, yani otoriter geleneklerin yerleşik bir ülkede kaosa sebebiyet vermekle suçladı.

Stratejik yeterlilik doktrini

Sovyetler Birliği’nde ekonomik ve sosyal kriz büyüdükçe, birçok kişi imparatorluğu bir arada tutmak için askeri ve güvenlik güçlerinin kullanılmasını istedi, ancak o bunu yapmayı reddetti. Gorbaçov orduda hiç görev yapmamıştı, bu onun dönemi için bir istisnaydı. Askeri meselelere da hiç ilgi duymadı. Aşırı silahlanmayı önlemek için üst düzey askeri yetkililerden “stratejik yeterlilik” doktrini geliştirmelerini istedi.

Parmağının nükleer bir tetikte olmasından nefret ediyordu ve nükleer füzelerin sayısını azaltan ilk Sovyet lider oldu. Yine de uzun bir süre boyunca ABD’nin uzaydan bir saldırıyla Sovyetler Birliği’nin nükleer silahlarını saf dışı bırakabileceği ihtimalinden gerçek anlamda korktu.

Soğuk Savaş’ın sona erdirilmesi için Gorbaçov ile beraber çabalayan dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan onun samimiyetinden etkilenmiş ve daha sonra arkadaşı olmuştur. Reagan’ın halefi George H.W. Bush, başlangıçta Sovyet liderine güvenmemiş, ancak daha sonra Gorbaçov ile müzakere ederek Sovyet kuvvetlerinin Orta Avrupa’dan çekilmesini sağlamıştır.

Ortak Avrupa

Gorbaçov “bütün ve özgür Avrupa” fikrini benimsedi ve hatta Sovyetler Birliği’ni de içeren “ortak bir Avrupa” inşa etmeyi önerdi. Berlin Duvarı yıkıldığında ve Sovyet bloğu yazın yağan kar gibi hızla eriyip gittiğinde, Gorbaçov bunu tarihin verdiği bir hüküm olarak kabul etti; Sovyet kuvvetlerini kışlalarında tuttu ve daha sonra onları Sovyetler Birliği’ne geri çekmeyi kabul etti. Bu, Gorbaçov’un Sovyetler Birliği ve dünya için yeni bir rota çizdiği andı. Aynı zamanda tarih, onu ve söylemlerini geride bıraktı. Sovyetler Birliği için ölüm çanları çalınmıştı.

Almanya çıkmazı

Almanya NATO içinde yeniden birleşmeye doğru hızla giderken, Gorbaçov kendisini gerçek bir çıkmazın içinde buldu. Ülkesinde Rus şovenizmini körüklemek istemiyordu, ancak eli oldukça zayıftı.

O sırada dönemin ABD Dışişleri Bakanı James Baker, NATO’nun “doğuya bir milim bile ilerlemeyeceğine” dair Gorbaçov’a sözlü bir taahhütte bulundu. Gorbaçov bunun teyit edilmesi hususunda herhangi bir ısrarda bulunmadı. Bu söz yıllar sonra Rusya ile NATO arasında büyük bir tartışmaya yol açacaktı. Gorbaçov, Doğu-Batı çatışmasını sona erdirdiği için 1990 yılının sonbaharında Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.

Gorbaçov, Sovyetler Birliği’nin ekonomik ve siyasi sistemini kökünden liberalleştirirken bile milyonlarca Sovyet vatandaşı gibi kapitalist piyasadan ve bunun işsizlik ya da özel teşebbüsle hiç tanışmamış düşük gelirli insanlara yapabileceklerinden korkuyordu. En nihayetinde reformları, elverişli bir piyasa ekonomisi yaratmadan eski sistemin istikrarsızlaşmasına sebep oldu. Halihazırda kötü olan Sovyet yaşam standartları daha da düştü.

Bir dönemin sonu

Sonunda Gorbaçov’un otoritesi kötü ekonominin kurbanı oldu. Popülaritesini, “Perestroyka’nın başarısızlığından” bir çıkış yolu olarak ademi merkeziyetçi bir Sovyetler Birliği içinde Rusya’nın tam egemenliğini savunma için siyasi bir kampanya başlatan Politbüro’nun başına buyruk adamı Boris Yeltsin’e kaptırdı.

Gorbaçov, kendi hükümetindeki bakanların kendisini “hasta” ilan edip ev hapsine aldığı Ağustos 1991’de Kırım’a yaptığı son tatil sırasında, 1905 Rus Devrimi’ni bastıran, ancak bir suikastın kurbanı olan başkan Pyotr Stolipin’in akıbetini anlatan bir tarih kitabı okudu. Ayrıca Stalin’in bir Amerikalı tarafından yazılmış biyografisini de okudu. Okumayı tercih ettiği bu kitaplar, devrimleri bastırmak için çabalayan veya imparatorluk kuran, Rusya’yı demir yumrukla yönetmeye çalışan kişilere duyduğu büyük ilgiyi yansıtıyordu.

Üç gün süren bu gayriresmi tutsaklık onu ve bu yüzden hastalanan Raisa’yı çok zorladı. Ancak komplocular Moskova’daki sivillere karşı kan dökmekten çekinmiş ve darbe girişimi başarısız olmuştu. Bununla birlikte, Gorbaçov Moskova’ya döndüğünde, asıl iktidar, rakibi Yeltsin’e geçmişti bile. Gorbaçov, iktidarının son günlerinde Yeltsin’i ülkeyi birlikte yönetmelerini sağlayacak bir uzlaşmaya ikna etmeye çalıştı. Ancak en nihayetinde Yeltsin ondan kurtuldu.

Gorbaçov’un iktidarın saf gücünü kullanmaya karşı duyduğu derin nefret, onu yetkilerini 15 Sovyet cumhuriyetinin liderleri de dâhil olmak üzere başkalarına devretmeye sevk etmişti. Sonunda kendisini elinde Sovyet Cumhuriyeti olmayan bir yönetici olarak buldu. Ancak istifa ettiği ve Yeltsin’in Sovyet nükleer silahlarının kontrolünü resmen devraldığı 25 Aralık 1991’deki o acı güne kadar saygınlığını korudu. Gorbaçov’un yurttaşlarının çoğu, kendisinin sağladığı yeni özgürlükleri takdir ederken, birçoğu da ekonomik kaos ve Sovyet imparatorluğunun çöküşünden onu mesul tutuyordu.

“Gorbaçov’u öldürmek isteyenlerin kuyruğunun votka satın alma kuyruğundan daha uzun olduğu” şakasını yapmayı severdi. Yine de 1991’deki istifasına kadar, Sovyetler Birliği’ni dağılmadan değişim ve istikrarsızlık uçurumundan geçirerek reform yapabileceğine inandı.

Saygın bir son

Gorbaçov, geçtiğimiz yüzyılda görevden ayrıldıktan sonra saygın bir yaşam süren ilk Rus eski lider oldu. Verdiği konferanslardan ve oynadığı reklamlardan gelir elde etti. Bu parayla, yardımcılarının, tarihçilerin ve siyaset bilimcilerin, yaptığı reformlar hakkında belgeler topladığı ve bu reformlardan çıkarılacak dersleri tartıştığı Gorbaçov Vakfı’nı destekledi. İstifasından birkaç yıl sonra Rus siyasetine geri dönmeye çalıştı, ancak 1996 başkanlık seçimlerinde sadece yüzde yarım oy alabildi.

Eşi Raisa’nın 1999’daki ölümü ile Mihail Gorbaçov yalnız kaldı. Yaşlandıkça, Batı’nın Rusya’ya yönelik politikalarını ve NATO’nun genişlemesini eleştirmeye başladı, ancak demokrasi, insan hakları ve askeri güç kullanmama ilkelerine sonuna kadar sadık kaldı.”

Biyografiler Haberleri

Muslih bildiklerimizden Şeyho Duman ve mirası
"Afiye Sıddıki'ye yönelik Amerikan zulmü sürüyor"
İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?