Balyoz planını yapanlar 'yakalanma ihtimali'ni de senaryolaştırmışlar. Yakalanırlarsa darbe 'oyun', yakalanmazlarsa vatandaş 'oyuncak' olacakmış. İşte bu yeni bir durum. Eskiden çok fütursuzlardı, yakalanmak yoktu... Darbeyi yapar, parsayı toplar, sürekli bir 'akar' yaratmak için de 'sistem'i ona göre kurarlardı. Bu da bir gelişmedir!
Fiilen yaparken de planlarken de onlar için darbe bir oyun olabilir; halkın, memleketin geleceğiyle oynadıkları bir oyun... Bu ülke insanları için ise darbe bir kâbus oldu hep, hayatların karardığı, işkencenin rutine dönüştüğü, geleceğin daraldığı...
Mesele şu ki, artık bu oyunda perde iniyor. Asker de darbenin ateşle oynanan bir oyun olduğunu anlayacak. Yeter ki başlayan bu sürecin tamamlanmasını sağlayacak bir siyasal akıl geliştirebilelim.
Gölcük Donanma Komutanlığı'nın istihbarat şubesinde gizli bölmelerde bulunan belgelerle darbe soruşturmasının ve tartışmalarının bambaşka bir noktaya doğru evrildiği kuşkusuz. Darbe planlarını 2008'de bile güncellemeye devam etmişler. Ben, güncellemelerin hâlâ sürdüğünü düşünüyorum. Bu, 'sistemik' bir sorun, istisna değil; hatta bu tür faaliyetler ve organizasyonlar cuntacılık olarak bile görülmüyor.
Ne diyoruz; darbecilik bir hastalıktır, tedavisi de yargılamak. Bunlar, tepeden tırnağa yargılanmadan iş bitmez.
Gölcük'te 9 çuvalda ele geçen belgeyle başlıyor asıl yargılamalar bence. Ortaya çıkan kimi detaylar dudak uçuklatacak cinsten yine. Tasfiyeler, kapatılacak dernekler, destekçiler, İmralı ve Yassıada'nın tutuklanacaklar için hazırlanması, provokasyon planları...
Gölcük belgeleri bizi büyük bir yüzleşmeye doğru götürecek. Bu işi seçim öncesi siyasi tansiyona kurban etmemek gerek.
Bu arada, askerden beklenen, artık maceraperestlere geçit vermemesi, cuntacılığa bulaşanları deşifre etmesi, içini temizlemesi. Bunu yapmanın yolu da şeffaflık. Açacaklar belgeleri, kozmik odaları; kimseyi korumaya da kalkmayacaklar... Memleketin bir orduya ihtiyacı var, cuntacılık bu ülkeyi ordusuz ve savunmasız bırakıyor. Bu iş siyasal irade ve yargı titizliği kadar askerin kararlılığını da gerektiriyor. Askerlerimiz bir ordusu olsun istiyor mu?
Sorun bir zihniyet ve eğitim sorunu aynı zamanda. Yıllarca ülkenin en elit eğitim kurumları olarak anlatıldı askerî okullar. Ne Türkiye'nin ne de dünyanın geldiği yeri anlayamayan 'elit eğitim kurumu' mu olur? Darbe eğilimli askeri kim yetiştiriyor? Bu zihniyet nereden besleniyor? Kim eğitiyor bunları? Sormadan olmaz.
Madem Tevhid-i Tedrisat Yasası var, eğitim birliği de sağlanmalı o zaman. Neden askerî okullarda kapalı devre bir sistemin, bütün sorunlarıyla, eksiklikleriyle ve hastalıklarıyla yeniden üretilmesine izin verilsin ki? Askerî liselerden harp okullarına ve harp akademilerine kadar uzanan bütün eğitim kademelerinde şeffaflık sağlanmalı. Askerî eğitim, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK'ün gözetim ve denetiminde olmalı. Bu konu önemli, çünkü cuntacı zihniyetin yetiştiği zeminleri ortadan kaldırmak, dönüştürmek gerekiyor.
Bir yandan NATO'nun ikinci büyük ordusunda 'Balyoz' türü darbeler planlansın, öte yandan da biz kalkıp demokrasi blokunu çatlatacak işlere yönelelim. Bu, 'cinlerin cinsiyeti'ni tartışmak kadar saçma. Günlük siyasal çekişmelere ve detaya gömülüp demokratik vizyonumuzu kaybetmeyelim.
Daha demokrasi mücadelesi bitmedi. Demokrat blok bütün enerjisini demokrasiyi tahkim etmek, geri çevrilemez hale getirmek için harcamalı. Ne AK Parti ne de liberal-demokrat aydınlar tek başlarına Türkiye'nin demokratik dönüşümünü gerçekleştiremezler. Aslında ortak gündem ve hedeflerde mutabakat çok derin, kapsamlı; güç birliği çok hayatî...
Bu noktada haziran seçimleri darbeseverler için tam demokrasiden önceki 'son çıkış'. Taraf'tan Melih Altınok'un ifadesiyle 'topyekûn savaş' stratejisinin uygulanacağı bir süreç ve zemin. Liberallerin AK Parti eleştirisini anında manşetlere taşıyan, TV kanallarında tartışmaya açan medya grubunun Gölcük belgelerine gösterdiği ilgisizlik bize bir şeyler anlatmalı.
ZAMAN