Kur’an’da “Göklerde ve yeryüzünde ne varsa Allah’ı tesbih etmektedir.” ifadesi, سَبِّـحُ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ lafzıyla (Haşr, 59: 1; Saf, 61: 1) iki ve يُسَبِّحُ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۚ lafzıyla da iki ayette geçer (Teğabun, 64: 1; Cuma, 62: 1). İlkinde geçmiş, ikincisinde geniş zamanlı fiil kullanılmasının dışında, iki lafız arasında bir fark yoktur. Söz konusu ayetlerin ortak özelliği, dördünün de dört Medeni surenin ilk ayetleri oluşudur. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları dört Medenî surenin iniş sırasına göre ele alınacaktır. Değerlendireceğimiz son ayetin (Cuma, 62: 1) bağlamı gereği, “Göklerde ve yeryüzünde ne varsa mülkün sahibi, kutlu, yüce ve hikmet sahibi Allah'ı tesbih etmektedir.” şeklinde çevirisi tercih edilmiştir.
Gözümüzü ne tarafa çevirip baksak gördüğümüz hemen her şey, adeta Allah’ın yüceliğini fısıldamaktadır: “Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O üstündür, hikmet sahibidir.” (Haşr, 59: 1). Kadir suresinde meleklerin ve Cebrail’in inişinden söz edilmesinden yola çıkarak göklerde olanlardan kastedilenin melekler, yerdekilerden de insanlar olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte canlı cansız ne kadar varlık varsa biçilen rolü mükemmel bir şekilde yerine getirmeleri açısından onlar da Allah’ın yüceliğinin işaretleridir. Allah, onu inkâr eden ve ona ortak koşanlar karşısında aciz değildir. O’nun üstünlüğü tartışma sınırlarının dışındadır. Allah’ın ortaklarının olduğunu iddia edenlerin, onu tesbih ettikleri iddiası, anlamsızdır çünkü Allah’ın -haşa- tek başına yapamadığı herhangi bir şey olduğu inancı ile tesbih (onu yüceltme), asla birlikte düşünülemez. Allah’ın, kendisine karşı gelenleri hemen cezalandırmaması, onları bir süreye kadar ertelemesi bir hikmete dayalıdır. O, her şeyi yerli yerince yapar.
Evrendeki düzen, sahibinin tek olduğunu göstermektedir. Tek olmasaydı her yaratan, diğerine üstün gelmeye çalışır, bir türlü düzen tesis edilemezdi: “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O'nun gücü her şeye yeter.” (Teğabun, 64: 1). Varlık konusunda kafa yoran kimse, onun sahibinin övülmeye layık tek varlık olduğunu teslim eder. Müşriklerin ileri sürdükleri gibi Allah’ın ortakları olması, onun her şeye gücünün yetmemesi anlamına gelir. Böyle bir şey elbette O’nun için söz konusu olamaz. Madem Allah’ın her şeye gücü yetmektedir. O zaman insan, O’na nasıl karşı gelebilmektedir? Bu soruya şöyle yanıt verilebilir: Allah, insana inanma ve inkâr etme konusunda bir serbestlik tanımıştır. Bu, insanın her konuda istediğini yapabilmesi anlamında değildir. Sonuçta insan belirli seçeneklerin ötesinde tercihte bulunamamaktadır. Allahın insana inanma veya inkâr etme, istediğini yapma özgürlüğünü tanıması, bu hayatta kendi özgür iradesiyle düşünüp taşınması ve kararını kendisinin vermesi, böylece hür iradesiyle verdiği kararın ve yaptığı işin karşılığını görmeyi hak etmesi içindir. Yoksa yaptığı inkâr ve itaatsizliğin cezasız kalması anlamında değildir. Çünkü Kur’an, bunun cezasının ahirette verileceğini, sayısız ayetinde söylemektedir.
Allah, insanlardan kulluk istese de bu, O’nun ihtiyacından dolayı değildir. Zaten yaratılmış varlıklar üzerine kafa yormak, O’nun yüceliğini görmek için yeterlidir: “Göklerde ve yerde bulunanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O üstündür, hikmet sahibidir.” (Saf, 61: 1). Allah bir şeye, “Ol!” deyince olduğuna göre (Enam, 6: 73) O’nun değil, kullarının yardıma ihtiyacı vardır. O’ndan daha üstünü yoktur ki ihtiyacı olsun. Yeryüzünde zalimleşenlere karşı, mazlumların yanında yer alan Allah’tır. O’na üstün gelecek bir varlık yoktur. Dilerse hepsini yok eder. Ancak O, zalim kullarını anında cezalandırmaz aksine zulümden vazgeçmeleri için onlara zaman verir.
İnsanların Allah’a isyan etmeleri, Allah için bir eksiklik değildir. Sayısız varlık, eşsiz uyumuyla O’nun birliğinin ve mülkün tek sahibi oluşunun delilidir: “Göklerde ve yerde ne varsa mülkün sahibi, kutlu, yüce ve hikmet sahibi Allah'ı tesbih etmektedir.” (Cuma, 62: 1). Mülk peşinde koşan insanoğlu bilmelidir ki Allah ona geçici bir süre mülkünden faydalanma imkânı vermiştir, sonra bu nimetten hesaba çekilecektir. O, mülkü dilediğine verir, dilediğinden de çekip alır. Kime hangi ölçüde vereceğini O bilir. İzzet Allah’ındır. O’na itaat eden müminler de bu fiilleriyle aziz olurlar. Allah’ı bırakıp da başkalarının yanında izzet arayanların sonu hüsrandır. O, sonsuz hikmet sahibidir. İnsanlara kötü görünen şeylerde bile onların bilemediği bir hayır olabilir (Bakara, 2: 216).
Görüldüğü gibi sadece müminler değil, evrendeki tüm varlıklar Allah’ı yüceltmektedir. Ne var ki biz sadece kendi yüceltme biçimimiz hakkında bilgiye sahibiz. Allah’ı tesbih eden konuşamayan yahut cansız varlıkların, bunu nasıl gerçekleştirdikleri ise gaybtır (İsra, 17: 44). Ayrıca bu yazıda ele alınan ayetlerde; göklerden çoğul, yerden ise tekil söz edilmesi dikkat çekmektedir.