“Gökbörü”nün nefesi devletin ensesindeyken...

Hakan Albayrak, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın Anayasa'daki "vatandaş" tanımı hakkındaki göz ardı edilmemesi gereken sözlerini değerlendiriyor.

Hakan Albayrak / Karar

Rüzgâra karşı

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 66’ncı maddesine göre “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür”.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan diyor ki: “Parti programımızda açıkça beyan ettiğimiz üzere biz, ülkemizde daha kapsayıcı ve daha kuşatıcı yeni bir vatandaşlık anlayışının geliştirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ülkede hiç kimsenin ayrımcılığa maruz kalmamasının temel dayanaklarından biri, güçlü bir vatandaşlık anlayışıdır. Herkesin kendini bu ülkenin eşit ve özgür bir vatandaşı hissetmesi, böylesine güçlü bir vatandaşlık anlayışının hâkim kılınmasıyla mümkündür. Bu kapsamda, anayasamızın 66’ncı maddesini, çağımızın gereği olarak, kapsayıcı bir anlayışla yeniden ele almayı teklif ediyoruz.” (Yani, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları” demekle iktifa edilebilir mesela.)

Şunu da söylüyor Babacan: “Herkesin anadili, anasının ak sütü kadar helaldir. Bu topraklarda konuşulan tüm diller, bizim dilimizdir. Biz bütün bu dillere aynı yakınlıktayız. ‘Eşit mesafedeyiz’ demiyorum, ‘Aynı yakınlıktayız’ diyorum. Anayasamızın 42’nci maddesinin bu doğrultuda değiştirilmesini öneriyoruz. Ortak ve resmi dilimiz Türkçeye ek olarak, eğitim ve öğretimde ‘anadilinin kullanılması ve geliştirilmesi hakkı’nın anayasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini ifade ediyoruz.”

***

Bundan 10 sene evvel, Türkiye’nin öncelikli gündemini Kürt Meselesine çözüm ve özgürlükçü bir anayasa oluşturuyordu.

2013’ün Nisan ayı başında dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gazetecilere bu gündemle ilgili beyanat verirken, vatandaşlık tarifi konusundaki tartışmaların üzerinde uzun uzun durmuştu.

“Ben Türk değil Kürt’üm, bu toprağım insanıyım” diyen insanlara zorla “Türküm” dedirtmenin yanlışlığını vurgulayan ve bu yanlışla Türkiye’nin enerjisinin boş yere tüketildiğini belirten Gül’e göre, “özgüven içinde bunları bizim halletmemiz lazım”dı. “Anayasa çalışmaları bir fırsat”tı ve “ülkenin geleceği açısından çok önemli”ydi.

İyimserdi Gül.

Diyordu ki:

“Ben bunun aşılabileceği kanaatindeyim. Birçok çalışma var. Benim de elimde çalışma var. 49 gelişmiş ülkenin anayasası var. Büyük kısmında vatandaşlık tarifi yok. Olmazsa olmaz şart değil. Baktığınızda bu 49 ülke, bazıları kanuna bırakmışlar, bazılarında farklı şekilde tarif edilmiş. Nihayetinde tabi bir anayasa halkın çoğunluğu tarafından da kabul edileceği için bunları da dikkate almak gerekir. Şu çok iyi dersiniz teorik olarak ama nihayetinde bu anayasa halkın çoğunluğuyla, referandumla olacak. Parça olursa da mümkündür. Halka dayatamazsınız. Formül bir şekilde bulunabilir kanaatindeyim.

“Osmanlı İmparatorluğu da Selçuklu İmparatorluğu da tarihte Türk devletleri olarak bilinir. Ama imparatorlukların, ‘bu Osmanlının vatandaşlarının hepsi Türktür’ diye bir şey yok, ‘Selçuklunun hepsi Türktür’ diye bir şey yok. Ama tarihe bunların hepsi Türklerin önderlik ettiği büyük devletler olarak geçmiştir.

“Biz bugün imparatorluk değiliz. Üniter bir devletiz. Ama imparatorluk refleksi ve özgüveni ile hareket edebiliriz. Böyle hareket edersek birçok sorunu aşarız. Kendi kedimize dar elbiseler giydiriyoruz.

“Başka ülkenin toprağında gözüm yok. Ama biz imparatorluk bakiyesiyiz. Kendimizi dar elbiselere sokmayalım. Biz Türkiye sınırları içindeyiz. Ama imparatorluk gibi esnek ve özgüven içinde hareket edersek birçok sorunun suni olduğunu göreceğiz. Böyle bir Türkiye çok güçlü olur. Onun için dar yazılımlardan ziyade daha büyük anlamlara bakmak gerekir. Bunlar, o siyasi iklim oluşturulabilirse yapılabilir.”

O günlerde ülkemiz söz konusu siyasi iklime çok yakın görünüyordu.

Şu günlerde çok uzak görünüyor.

“Gökbörü”nün nefesi devletin ensesinde…

Kemalizm ve Atatürkçülük kültü yeniden yükselişte…

Yerlilik ve millilik söylemleri şovenizme evrilmekte…

Ama idealizm, mevcut şartları zorlamak için var; şartlar ne kadar çetin olursa olsun.

***

Gelecek, Saadet gibi partilerle beraber yeni bir siyasi mecra oluşturmak yerine “Millet İttifakı”na eklemlenmesini fena halde yadırgamaya devam etmekle beraber, DEVA Partisi’nin anayasadaki vatandaşlık tarifini değiştirmeyi ve anadilinde eğitim hakkını anayasaya koymayı böyle bir ortamda açıkça, mertçe, delikanlıca savunmasını çok saygıdeğer buluyorum.

Haber Haberleri

Suriye yeni bir hikayeye başlarken bize düşen sorumlulukların farkında olmalıyız!
Sistematik bir katliamı "Bahane" olarak görme hezeyanı
Türkiye’deki Suriyeli muhacirler Halep’e dönmeye başladı
Şeyho Duman vefat etti
BM temsilcisine Hamas protestosu