Nefes almayın... Soluğunuzu tutarak okuyun... Arada kendinizi çimdikleyin, kafanızı duvarlara vurun, filan... ‘Ben gerçek miyim, bu duyduklarım gerçek olabilir mi?’ diye sorun...
Bakın neymiş?
Ülkede demokrasi geçerli de olsa, siyasi iktidarın uygulamalarından mutsuz olan insanların, demokratik yöntemlere uygun olmayan çıkar yollar, bu arada darbeler tasarlamalarını kim önleyebilirmiş...
Doğru...
Kim önleyebilir?
Bu bakımdan ‘darbe tasarlayıcıları’ herhangi bir sivil kesimden olabileceği gibi, antidemokratik görüşlerini ‘ulaşabileceği’ silah yardımıyla uygulayabileceğini düşünen askeri kesim içinden de çıkabilirmiş...
Doğru.
Her kesimden böyle ‘kaka düşünceler’ içinde olan ‘kaka çocuklar’ çıkabilir.
Şimdi nefesinizi tutarak okuyun: ‘Şu veya bu dönemde ülkenin ancak darbe yoluyla daha iyi yönetime kavuşabileceğini düşünmüş olanların ciddi bir tehdit yarattığı varsayımı nereden kaynaklanıyor? Acaba gerçekten Türkiye’de darbe olabilir mi? Böyle bir olasılığı kim gerçekleştirebilir? Bugüne kadar hiç darbe gerçekleşti mi? Yoksa ‘darbe’ adı verdiğimiz şey TSK’nın emir komuta zinciri içinde, geleneğinden ve yasalardan aldığı bir görev anlayışıyla yönetime el koymasından ileri gelen bir olay mı?’
Kafamızda birtakım soru işaretleri bıraktıktan sonra devam ediyor yazar.
Eğer 27 Mayıs olağanüstü olayı hariç, daha sonra 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat tarihlerinde ortaya çıkan ve demokratik yönetim tarzına ters düşen olaylara ‘darbe’ adı veriliyorsa, bu yanlış ifade derhal düzeltilmeliymiş.
Neden?
Çünkü asker darbe yapmazmış...
Ne yaparmış?
Görülen lüzum üzerine yönetime el koyarmış...
Buna hakkı varmış... Çünkü gelenekler ve yasalar ona bu görevi veriyormuş.
Nitekim Hüsamettin Cindoruk da ifade etmiş; ‘Ülkede cuntalar eliyle bir darbe olmaz. Böyle bir şeye öncelikle TSK izin vermez. Ama gerektiğini düşünürse kendisi yapar.’
Dolayısıyla, yapılanlara ‘darbe’ dememek lazımmış.
Ne demek lazımmış?
Şunu demek lazımmış: ‘TSK emir komuta zinciri içinde ülkenin yönetimine el koymuştur.’
Doğru yaklaşım buymuş.
Türkiye, ‘daha önceki TSK müdahalelerinde olduğu gibi’, demokratik yöntemlerle yönetilemez de, ülkeye kaos havası egemen olursa, ya da ‘devrim’ adına özümsediğimiz demokrasi ve özgürlükler rejimine karşı içten ya da dıştan gelecek tehdit önlenemezse, görev TSK’ya düşebilirmiş.
TSK bu misyon için yetiştirilmişmiş...
Bunun adına da lütfen ‘darbe’ dememeliymişiz...
Bunları, Hıncal Uluç’un, ‘ustam, büyüğüm, mesleği ondan öğrendim, demokrasi düşüncesini ondan kaptım’ dediği, Radikal gazetesinin ‘kışla bilgisi’yle maruf yazarı Mehmet Ali Kışlalı yazıyor.
Hadi yazsın.
Bunlar bir gazetede yayınlanıyor.
Hadi yayınlansın.
Bu gazete kendisine ‘ciddi fikir gazetesi’ süsü verdiği için yayınlananlar otomatikman ‘fikir yazısı’ değeri kazanıyor ve biz de okuyoruz.
Hadi okuyalım.
Bir de saf saf tartışıyoruz, ‘Hiç olur mu canım! Darbe yapmak ne ayıp şey öyle...’
Birileri bizimle kafa buluyor ama kim?
Mehmet Ali Bey’i tenzih ederim, kusursuz bir ‘görev adamı’ olarak vazifesini ifa ediyor...
Peki, zekámızla alay eden, bizi aptal yerine koyan, ‘siz buna müstahaksınız’ demeye getiren kim?
İsmet, gizlenme arkalara... Çık ortaya.
STAR