Gittikçe çoğalarak

Obama’nın bu yılki 24 Nisan’ı hangi kelimelerle idrak edeceği merakla bekleniyordu. Benim duygularımı sorarsanız, her 24 Nisan’dan farklı değildi. Aklımdan geçenleri argosundan arındırırsak: “Çok da umurumdaydı...” şeklinde özetlenebilir. Ama dünyayı ben yönetmiyorum ve benim duygularım kimsenin umurunda değil. Eskiden 24 Nisanlarda bizim kiliseler belki gözetlenir de başımız belaya girer diye baba tarafının yattığı mezarlığa giderdik. Mezarlığın ortasında büyük bir ağaç vardır ve etrafı çiçeklerle çevrilidir. Büyükbabamla yayamın* mezarına varmadan orada durur ve çıktıkları uzun yürüyüşte buharlaşan akrabalarımız ve diğer yüzbinler için gizlice “Hayr mer”** okurduk. O zamanlar kimseyle bu konuyu paylaşamazdık. Herkes kendi kompartımanındaydı. Herkes kendi derdindeydi...

1915 konusunda geldiğimiz nokta hakkında ikircikli bir hissiyata sahibim. İlki tepki yüklü: “Yahu” diyorum, “95 yıl geçmiş, bir kadim Anadolu halkı beş bin yıllık yurdundan kazınmış atılmış; yetmemiş, 95 sene bu acıyla alay edilmiş. Hani az daha oyalansak dünyanın sonu yetişecek ve o tarih komisyonlarına 1915’te buharlaşan yüzbinlerce Ermeni bizzat şahit olarak gelip ifade verecek”.

Diğeri ise daha gerçekçi: “Yahu” diyorum, “Türkiye’nin Ermeniler için ne cennet bir vatan, 1915’in de külliyen bir iftira olduğunu söylemesi için can çekişirken burnuna mikrofon sokulan Artin Penik’in kendini yaktığı Taksim’de, bugün onurlu ve cesur insanlar 1915’in kurbanları için siyahlar giyip mum yakıyor, Zohrabları, Zartaryanları, Sırmakeşhanlıyanları, Gomidasları yüceltiyor, gelecekteki daha büyük ortak anmaların temelini atıyorlar. Bugün ülke kamuoyunun önemli bir bölümü 1915’in bir hakikat olduğuna yönelik bir bilince ulaşmış durumda. Her ne kadar bu bilinç, 1915’ten bugüne sarkan heyulanın son kurbanı Hrant Dink’in öldürülmesiyle yaşanan kırılmayla mümkün olmuşsa da...

Sonra soruyorum kendime; Türkiye inkârdan vazgeçse, Ermenilerin acısına kucak açsa, Günter Grass’ın dediği gibi, Başbakan çıksa ve Ermenilerden özür dilese, ataları soykırımcı olduğu için değil, bunca yıl bu acıyla Ermeniler bir başına bırakıldığı için...

Ne olur?

Pek iyi olur. Ermeniler de, Türkler de iyileşir ve ülkenin derin güçlerinin saklandıkları son hendek de kapanmış olur. Ama böyle bir çözüm pek gerçekçi değil. Totaliter ülkelerin toplumlarının karakteristik ruh hali bu. Biraz doğru işler yapan muktedirlerden her şeyi birden düzeltmelerini, bir mesihin gelip her işi yoluna koymasını ummak...

Ancak görmek gerekir ki, ne Erdoğan ne de başka bir kişi buna muvaffak olabilir. Onlar en nihayetinde toplumun gözünün içine bakan siyasilerdir. Toplumdaki değişim onları da eğer büker ve gerçeğe uyumlu hale getirir. 1915 trajedisinde de, Türkiye toplumu değiştikçe ezberler bozulacak, siyaset daha ahlaki bir zemine oturacak. Bu ancak toplumdan alınacak destekle yıkılabilecek bir tabu. Dile kolay, cumhuriyet neredeyse bu katliamın örtbas edilmesi ve oradan devşirilen zihnî yapı ve servet üzerine kurulmuş. Bu da kendi siyaset anlayışını, elitini ve bürokrasisini yaratmış. Özetle Ergenekon koalisyonu...

Ve artık Türkiye toplumu bu zihniyetin cenderesinden özgürleşme yolunda. Çok merak ediyorum, Türkiye özgürleştikçe o yalanlara nasıl inandıracaklar insanları. Ülke insanı vesayet ve şiddetten başını kaldırdıkça hamaset ve milliyetçilikle ne kadar daha bu işi götürebilecekler?

Erdoğan ve Dışişleri’nin Obama’nın “Büyük felaket” açıklamasına koydukları tepkideki çelişki de bu değişimin yarattığı sarsıntıdan. Düne kadar oynanan bu oyunun zelilliği artık saklanamıyor ve Dışişleri buna sert tepki vermek zorunda kalıyor. Bu baskıya daha ne kadar dayanabilirler ki! Gerçeğe daha ne kadar göğüs gerebilirler?

Toplum kendini bu meselede taraf değil mağdur olarak gördükçe, nasıl kandırıldığını anladıkça, yalan ve iftira ile sertleşmiş damarlara yaşam yürüdükçe ortada bir avuç kafatasçı kalacak 1915’i inkâr eden.

Vicdan da, akıl da başka türlüsünü kaldırmaz, kimse bu yükü uzun süre taşıyamaz çünkü. Türkiye’de, dünyada bir tek Ermeni kalmasa bile, Taksim’deki onurlu insanlar sahip çıkarlar Zohrablarına, Gomidaslarına...

Gittikçe çoğalarak...

* Ermenice büyükanne.

** “Göklerdeki Babamız” duası.

TARAF