Amerikan filmlerinde gördüğümüz havaî gençlik tablosuna Türkiye'de de aşinayız artık.
İnternet ile televizyon arasında mekik dokuyan, alışveriş merkezleri ve kafelerden çıkmayan, kitap okumaya vakit bulamayan bir gençlik boy gösteriyor. Kimine göre her yeni nesil bir öncekini aratıyor, kimine göre 2010 model liseliler daha iyiye gidiyor. Ancak en basitinden 'Hobileriniz neler?' sorusuna verilen cevaptaki değişim bile başkalaşan liseli profili hakkında ipucu veriyor. Nitekim bu soruya eskiden 'kitap okumak, müzik dinlemek' cevabı verilirken şimdi 'alışveriş merkezi gezmek, kafelere takılmak' cevabı veriliyor. Ortamlardaki muhabbet de son çıkan kitaplar değil, Melis'in kestirdiği saç stili, Hande'nin görüştüğü çocuk.
Uzmanlardaki ortak kanı, istisnalar olmakla beraber, kendini haz almaya formatlamış (!) liselilerin gittikçe yaygınlaştığı yönünde.
35 yılını eğitime harcayan Milli Eğitim Bakanlığı emekli müfettişlerinden Fahri Yakar, 'Gençlik nereye gidiyor?' sorusunu "Barajın arkasındaki göl kadar doluyum." şeklinde cevaplıyor. Yeni yetişen nesillerde manevî bir çöküş gözlediğini aktaran Yakar; eskiden gençlerin ülke meselelerine kafa yorduğunu, derslerde münazaralar yaptığını; ancak şimdiki neslin gazete bile okumadığını, görsel medyayla yetindiğini aktarıyor. Yakar'a göre toplum gençlik konusunda sancılı. Çünkü okullarda öğretim yapıldı fakat eğitim yapılamadı. İç donanım verilmeyen çocuklar sosyal arızaların nedeni. 80 ve 90'lı yıllarda öğrencilere derslerin yanı sıra ahlakî değerler de aşılanırdı. Bu değerleri aşılamak için artık yoğun çaba yok. İstikameti belli olmayan gençlik gününü gün etmeye bakıyor. Yakar, "Ahlakî değerlerden uzak eğitim vermek bir eşkıyanın eline kılıç vermekten farksız. Edepsiz ilim okuyan da alim olmaz." diyor.
Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü kapsamında ülke genelinde aile ve gençlik araştırmalarında bulunan Yusuf Alpaydın, popüler kültürün etkisiyle gençlerin ikliminde olumsuz bir değişim yaşandığından bahsediyor. Alpaydın'a göre Batılılaşma çabaları dünyevîleşmenin bir türevi. Kadıköy'de bir lisede psikolojik danışmanlık yapan Alpaydın, 1980 sonrası gençliğin depolitize olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Büyük kitleler için ideolojik düşünme şimdilerde geçerliliğini yitirdi. Ama ideolojiler hâlâ var. Yalnız hem ideolojiler hem de kimlikler değişken bir hal aldı. Örneğin, bir liseli ile konuştuğunuzda büyük çoğunluğun hem sağ hem sol hem de dinî değerleri içeren bir dil kullandığına şahit olabilirsiniz. Solcuyum, milliyetçiyim ve dindarım diyorlar." Alpaydın'a göre gençler, büyüklerin umutsuzluğunu da devraldı ve iyiye gitmeyen bir dünya için mücadele etmeyi anlamsız görüyor. Dolayısıyla yaşamlarının eksenine 'haz alma' kavramını yerleştiriyor.
Eğitimci sosyolog Abdürrezzak Çil, bardağın dolu tarafından bakmak gerektiğini savunuyor. Çil, "Doğu'nun en Batılısı, Batı'nın en Doğulusuyuz. Amerikanlaşmıyoruz ancak Batılılaşmayı da beceremiyoruz." diyor. Gençlerdeki 'arada kalmış'lık duygusundan bahsediyor. Çil'e göre gençlerin öyküneceği kimse yok. Kişisel rol modellerinde doğru seçim yapamayan gençler medyanın sunduğu kişilere özeniyor. Günümüzde evlerde en az iki televizyon olduğuna dikkat çeken Çil, "Medyada ön plana çıkan tipler Türk gençliğini özellikle bir proje çerçevesinde bozma operasyonunun parçasıdır." diyor. Türkiye'de bilime, sanata, kitaba artık daha kolay ulaşıldığını vurgulayan Çil, hayatlarını keyif alma üzerine kuranların yanı sıra entelektüel gençler olduğunu da söylüyor ve gelecek nesillere karamsar bakmamak gerektiğini vurguluyor.
Kim Psikoloji Danışmanlık Merkezi'nden uzman psikolog Ömer Akgül'e göre insanın en temel ihtiyacı hayatını bir anlam üzerine inşa etmek. Ancak günümüzde gençler geçmişin hesabını ve geleceğin kaygısını taşımıyor. Akgül, gençlerin sosyal ve toplumsal görevlerini reddeden bir mekanizma geliştirdiğinin altını çiziyor. Gençler 'Ben kimim, ne için yaşıyorum?' sorularına kulak vermemek için zamanını kafelerde ve alışveriş merkezlerinde ya da internette geçiriyor. Akgül, "İnsanlık var oldukça gençliğin nereye gittiği konuşulacak. Her kuşak ayrı bir girdaba giriyor. Son nesil gençliğin içinde bulunduğu 'anı yaşama, haz alma' girdabından çıkıp idealleri için savaşan gençliğe dönüşüp dönüşmeyeceğini zaman gösterecek." diyor.
Birkaç lisenin öğretmenler odasına konuk oluyoruz ve 2010 model gençliği tartışıyoruz. Öğretmenlikte henüz iki ayı geride bırakan edebiyat öğretmeni Merve öğretmen, beklemediği bir tabloyla karşılaştığını aktarıyor. Merve hanım, "Biz hocalarımızın karşısında önümüzü iliklerdik, okula makyajla, ojeyle ya da rengarenk kazaklarla gelmezdik." diyor. Öğrencilerin lakaytlığından yakınan Merve öğretmen, bir öğrencisi tarafından sözlü tacize uğradığını da sözlerine ekliyor.
Başka bir lisede öğretmenlik yapan Nurgül Hanım'ın meslekte 2. yılı. Nurgül öğretmen, hayattan beklentileri ve idealleri konusunda öğrencilerle münazara yapmak istemiş. Lise sona gelmiş öğrencilerin bile 'ne olmak istediğimi hiç düşünmedim' şeklinde cevap verdiğini söyleyen Nurgül öğretmen, şaşkınlığını ve üzüntüsünü gizlemiyor: "Derste çocuklara, kendinizi 40 yaşında hayal edin dedim. Geleceklerine dair düşündürmek istedim ancak gördüm ki bu konuda çok kaygısızlar. 'Hocam siz okudunuz da ne oldu?' diyen oldu. Çoğu aşk meşk peşinde, okuldan sonra nereye takılsak derdinde. Genelleme yapmamak lazım. Ancak yeni neslin iyi yetişmesi için biz öğretmenlere büyük rol düşüyor. Tabii ailelere de..."
ZAMAN