Gezicilerin Özgürlük Maskesi Düştü

GÜNEY UZUN

Bundan 400 yıl önce Guy Fawkes adında bir suikastçı Protestan İngiliz kralını öldürüp yerine Katolik bir kral geçirmek için harekete geçer. Ama başarısız olup, idam edilir. Fawkes’in idam edildiği gün İngiltere’de kutlanmaya başlanır ve kuklaları da bu kutlamalarda yakılır. Bugün gördüğümüz maskeler, ilk olarak, 1982 yılında yayınlanan “V for Vendetta” isimli çizgi romanda ortaya çıktı. Çizgi romanda, Guy Fawkes maskeli bir anarşist, faşist bir İngiliz hükümeti ve onun işbirlikçisi olan medyayı devirmek için harekete geçiyor. 2005 yılında ise aynı isimde film ile maskeler dünya çapında ün kazandı ve özellikle muhalif hareketler tarafından kullanılır oldu. Bizler de Gezi eylemlerinde bu maskeleri sıkça görür olduk.

Gezi Parkı sürecinde, eylemlerin ana iskeletini oluşturan sosyalist, ulusalcı ve Kemalist kesimlerin en büyük vurgusu diktatörlük ve buna karşı yapılan özgürlük mücadelesi idi. Sosyalist-ulusalcı-liberal kesimler, on yıl boyunca AK Parti’nin sivil diktası tarafından ezildiklerini, haklarının ellerinden alındığını, “faşist” saldırıların ise kendilerinde büyük bir kin biriktirdiğini, Gezi olaylarının bunun dışavurumu olduğunu dillendirdiler. Yaptıklarının bir özgürlük mücadelesi olduğunu, sadece kendileri için değil tüm halkın özgürlüğü için sokaklarda olduklarını söylediler. Bu “diktanın” geriletilmesi ile özgürlüklerin de genişleyeceğini, baskıların da ortadan kalkacağını beyan ediyorlardı. Bu söylemlere kanarak tüm kesimlere özgürlük devşirileceğine inananlar Gezi eylemlerine destek oldular. Gezinin içinde LGBT kadar bile değer verilmeyen, kullanılmalarını değer görme olarak algılayan kimi “İslamcıların”, İslam’a ve Müslümanlara olan saldırılara karşı tavırları, görmezlikten gelmek, küçümsemek ve tevil etmek şeklinde dışavurdu.

Sosyalist öğrenci grubu (Öğrenci Kolektifleri), ODTÜ’de öğrenci kayıtları sırasında Fethullah Gülen Cemaati adına faaliyet gösteren başörtülü öğrencileri kayıt alanından kovduktan sonra yaptıkları çok marifetmiş gibi kaydettikleri videoyu yayınladılar. Böylelikle ODTÜ gibi “devrimci, ilerici, aydınlık” bir üniversitenin çağdaş ve özgürlüğe hasret öğrencileri arzı endam etmiş oldu. Bu “ilerici, özgürlükçü, demokrat” güruh, olay öncesinde AK Partili öğrencilerin standını dağıtmıştı. Yapılan saldırılarla, ODTÜ’de solun dışında herhangi bir düşünce ya da ideolojinin faaliyet sürdürmesine tahammül etmediklerini gösterdiler. “Biz sizin özgürlük diye tarif ettiğiniz şeyi anlamayacağız. Demokratik kullar olmak yerine, sizin özgürlüğünüze düşman yurttaş olmak istiyoruz!” şeklinde bildiri yayınlayarak aslında ne kadar nefrete ve şiddete dayalı bir at gözlüğüne sahip olduklarını gösterdiler.

ODTÜ’lüler, kendilerini hapsettikleri birkaç dönüm alanda ‘sosyalizmcilik’ oynuyorlar. Sol’un kendi dışındaki kesimlere saldırı görüntüleri medyada ifşa oldukça, Sol’un özgürlükten anladığının faşizmden ibaret olduğu anlaşılıyor. Önce saldırıp sonra mağduruz diyerek yıllardır yandaş medya sayesinde palazlananlar Gezi ile kendilerine yol verildiğinin farkındalar. Bu yüzden faşist saldırılarını ve şımarıklıklarını artırdılar. ODTÜ’de ortaya çıkan baskıcı, tek tipçi, Stalinist, Maoist, totaliter zihniyetin, Gezi kalkışmasında başarılı olması halinde halkı, özellikle de dindarları, nasıl bir kâbusun beklediğinin ipuçlarını veriyor. İdeolojik olarak totaliter, topyekûn dönüşümden yana olan ve bunun kanlı örneklerini Stalin, Mao, Pol Pot gibi yoldaşları tarafından daha önceden sergilenen Sol’un, “özgürlük” dedikleri şeyden bize düşenin ne olduğu bellidir. Bize jakoben bir toplum mühendisliği, aşağılanan halk, yasaklanan inançlar, hor görülen geniş dindar kesimler, sürgünler, kan ve gözyaşı düşecektir. Bir zamanlar Avrupa’da Yahudi avına çıkmış sosyal faşist Naziler gibi ODTÜ’nün yerli sol faşistleri başörtülü avına çıkmış, kurban aramaktalar. ABD’nin geçen yüzyılında rastlanan “Zenciler giremez!”, 28 Şubat’ta rastladığımız “Köpekler ve başörtülüler giremez!” zihniyetini ODTÜ’de yeniden görmekteyiz. Bu zihniyet,  çağdaş Nazi ve darbeci Kemalist zihniyetidir.

Cemaatin, ODTÜ ve Cami-Cemevi kompleksi protestolarından ders çıkarıp çıkarmadığını ilerleyen zamanda göreceğiz. Ancak Zaman gazetesinde çıkan ODTÜ ile ilgili köşe yazılarına bakılırsa cemaat hırsızı değil yine ev sahibini suçlu göstermek gibi azgın bir muhalefeti sürdürmekte. (Mehmet Kamış, Faşizm, Zaman, 07.09.2013) Bu saldırının iktidarın baskıcı tavrının, mutlak özgürlükleri genişletmemenin, uzlaşma kültüründen yoksunluğun tezahürü gibi göstermek açıkçası bu sosyal faşistlere “yapın, devam edin, elinize sağlık” demenin diğer şeklidir. Kaldı ki Cemaat ne kadar bu Sol faşistlerin “özgürlükçü haziran devrimlerine ” destek olsa da Mamak ve ODTÜ’de olduğu gibi “Müslüman olmak”, onların dinlerinden olmamak kinlerine, nefretlerine, saldırılarına neden olmakta. Hangi maslahat ile olursa olsun kâfirlere sempati ile yaklaşmak, onların küfürlerini hoş görmek, desteklemek Rabbimiz tarafından asla kabul görmemekte. Bu tür olaylarla da anlamayanların gözlerine, beyinlerine sokulmaya çalışılmakta. Tabi ki anlamak, akletmek isteyenler için.

Gezi’ye destek verenlerin aldanışlarını ya da anlamak istememelerini irdelersek, solun arkasına takılıp, Sol jargonu ayetlerle süsleyip, neo-liberalizmden dem vuranları göreceğiz. ABD-AB-Batı tandanslı düşünce kuruluşlarının komplo teorileri ile İslami hareketleri mahkûm edenler, Suriye’de Baas’ı destekleyip direnen Müslümanlara terörist diyenler, Mısır’da darbecileri destekleyip İhvan özelinde Müslümanları muktedir ilan edenlere şahit olmaktayız. Gezi’de başörtüsü üzerinden İslami kimliğe saldırıları özgürlükçü olarak lanse edenlerin, on yıllık sancılı bir sivil iktidarı aynı Mısır darbecileri gibi dikta ile suçlayanların, mahallemizi kirletmekte olduğunu görüyoruz. Gezicileri Müslümanlardan zincir oluşturup, Taksim’de polis müdahalesine karşı koruyamadıklarına yananlar fırsatı kaçırmış değiller. En azından ODTÜ’de insan zinciri oluşturup yoldaşlarını Müslümanların protestolarından koruyabilirler.

2020 Olimpiyat oyunlarının Tokyo’ya verilmesi ve İstanbul’un kaybetmesi Gezi tayfasında bayram havası estirdi. Özellikle ulusalcı-Kemalist kesimler sevinçlerini sosyal medyada dışa vurdu. İstanbul’un kaybetmesine sevinenler bunun nedenini, Suriye’ye verilen desteğe ve Gezi olaylarına bağlıyor. Olimpiyatlara, halkın kaynaklarının heba edilmesi, sporun küresel kapitalizme peşkeş çekilmesi,  halkın stadyumlarda, salonlarda uyutulması, milliyetçi duyguları ajite etme bağlamında karşı çıkmak yerine, hatta tersine bu çekincelere hiç değinmeden, sırf siyasi iktidarın başarı kazanmasını istememek bağlamında değinenlerin, “vatanseverlik”, “yurtseverlik” söylemlerinin büyük bir aldatmaca olduğu ortaya çıktı. Bir ulusalcı için kendi devletinin kaybettiği bir yarışa sevinmek nasıl bir kinin, nefretin tezahürüdür? Ancak bu yeni değil. Houstan’da toplantılarda kendi ülkesi üzerine kaos planlayanlar, Danıştay saldırısında kendi adamlarını kurban edenler, kendi gazetelerini bombalatanlar iktidarı düşürmek için her türlü “yurtseverlik” içinde olmakta beis görmüyorlar.

Yıllardır vatanseverliği, yurtseverliği kimselere bırakmayanlar karşılarındakileri “vatan hainliği” ile suçluyorlardı. Sonra Ergenekon ve Balyoz darbe belgelerinde; casusluk, kendi generaline suikast düzenleme, Fatih Camii’ni bombalama, kendi uçağını düşürüp savaş ortamı oluşturma, on binleri stadyumlarda toplama, darbe karşıtlarını sindirme gibi planlar ortaya çıkmıştı. Vatansever ulusalcı kesimler ortaya çıkan plan ve belgelerin sahte yalan ve iftira olduğundan dem vurup durdular. Yine ulusalcı kesimin, Gezi olaylarında kendi yöneticilerini ilanlarla, mektuplarla Batılı güçlere şikâyet etmesi, ekonomik kriz ile iktidarın devrilmesini arzu etmesi ve şimdi kendi ülkesinin uluslararası arenada bir yarışı kaybetmesini bayram havası ile kutlaması; kin, nefret ve düşmanlıkla siyasi iktidarı devirmek için yapmayacakları, kabul etmeyecekleri hiçbir planın, yol ve yöntemin olmadığını göstermektedir.

Sokaklarda özgürlük diye eylem yapanların taktıkları Guy Fawkes maskeleri düştü. Gördüğümüz yüz ise faşizmin kendisinden başkası değildi. Maskenin arkasında Stalin’i, Mao’yu, Pol Pot’u, Esed’i, Mübarek’i, Kaddafi’yi görmemek mümkün değil. Maske düştü, 90 yıllık Kemalist diktanın jakoben yüzü göründü. Meğer taktıkları maske Silivri’deki darbeci paşaları maskeliyormuş. İslam düşmanlığını maskeliyormuş. Maske Batılı, kapitalist yaşam tarzını gizlemek içinmiş.