İlk günden beri Taksim Gezi Parkında gözlemlerde bulunan Yılmaz Bilgen, izlenimlerini aktarmaya devam ediyor. Bilgen, bu yazısında Gezi Parkı olayı ile AK Parti siyaseti arasında Müslümanların nasıl bir tutum takınması gerektiğini yorumluyor:
Gezi Eylemleri Tartışmaları ve İslami Tavır…
YILMAZ BİLGEN / HAKSÖZ-HABER
Herkesin durduğu yere bağlı mahiyet kazandırmaya çalıştığı GEZİ eylemleri Türkiyeli Müslümanların da AK Parti eksenine savrulduğu izlenimini doğurmuştur…
Öncelikle yaşananları komplo teorisinden arındırarak tahlil etmek ve doğru tavrın ne olduğu tespiti bu noktada hayati önem taşımaktadır…
Demokrasiye ait alanı kesin bir karşı duruşla reddeden ve Nebevi hareket metodunun yeryüzü sakinlerinin dün bugün ve gelecekte yegane kurtuluş reçetesi olacağı iddiasını imanının gereği olarak dillendiren Müslümanların yaşanan olaylara karşı sergilediği tutumla demokratik bir siyasi yapıya (AK Parti) prim vermiş sayılabilir mi?
Yalın haliyle bakıldığında meydanlarda cereyan eden olayların siyasetin bildik sığ söylemlerinden çok öte mesajlar taşıdığını görmek zor olmayacaktır…
Bildik CHP ya da MHP itirazlarının meydanlardaki kesif homurtuda hiçbir karşılığı olmadığını o meydanları soluyan dinleyen herkesin görebileceğini söyleyebiliriz…
Sorunu son günlerin faiz lobilerinin harekete geçirdiği ve olayın iç ve dış bağlantılarını AK Parti’yi toplumsal kaos tehdidiyle yola getirmek isteyenlerin etkinliği çerçevesinden görmek de yeterli bir netice vermeyecektir… Zira bu söylem yaşananları yeniden günlük siyasetin merkezine çekerek fotoğrafın toplamını okuyamama ve talepleri sosyal boyuttan parti ve politika bağlamına çekmek demek olacaktır…
Olayların yaşandığı meydanları takip edenlerin çok net göreceği tek bir şey vardı: Tayyip Erdoğan’ın şahsında İslami olana karşı birikmiş bir öfke ve bu öfkenin şiddet ve sloganla dışa vurumu...
Birçok etabını yerinde gözlemleyen bir Müslüman olarak gezi eylemlerine yönelik medya okumaları ve hariçten yorum yöntemi gütmediğimin bilinmesini isterim…
İslami olana topyekûn bir karşı duruşun olayın bütününü teşkil ettiği bir kalkışmanın tahlilinde kimin tarafında yer almaktan ziyade bizim pozisyonumuzun özgül ağırlığı önem taşımaktadır…
Kemalizm’in teknesinde yoğrulan çirkef politika aktörlerinin günlük didişmelerinden uzak, karmaşık ve kudurmuş bir güruhun, bizim değerlerimize yönelik isyanını Erdoğan üzerinden tatbik ettiği meydanın biricik gerçeği idi…
Bu noktada Türkiyeli Müslümanlar olarak mevcut haliyle yaşananların bizim inanç hanemize yapılmış saldırılar olduğunu kabul etme zorunluluğumuz vardır. Bu saldırlar; Tayyip Erdoğan objesi üzerinden yürütülüyor ve Tayyip Erdoğan da bir siyasi parti genel başkanıdır diye bizim peşin bir karşı çıkışa yönelmememizi mi gerektiriyor?
Demokratik olana itibar etmeme kararlılığı insani ve İslami olmayan bir isyan ateşine seyirci kalmamızı mı gerektirmektedir?
Zulmün işaret fişeği niteliği taşıyan bu sokak isyanı 28 Şubat ve ardılı bir yığın karanlık kalkışmayla örülü bir rejimin genlerinde taşıdığı hastalığın yeniden nüksetmesidir. Zalime ve zulme rıza göstermeme prensibi Müslümanların en tabii kabullerindendir…
Suriye konusunda yaşanan acziyet ve suskunluk, bu ümmetin bugün ve gelecekte karşısına çıkacak bir utanç tablosudur… Önümüzdeki süreçte yaşanabilecek bir kaos ortamında bugün meydanları turlayan o kalabalığın yarın karşımıza birer ‘ŞEBBİHA’ olarak çıkacağından hiç şüphemiz olmamalıdır… Yürütülen propaganda siyaset üstü bir planın tatbikidir. Elbette Allah’ı yok sayan bir ideolojinin çirkef politika bataklığına batmamalıyız. Ancak nemelazımcılıkla ve bildik sloganlarla sorumluluktan kaçarak da süreci ve getirilerini ıskalama hakkına da sahip olmadığımız bilinmelidir…
Özellikle bilinmelidir ki, sokağın mesajının birincil muhatabı Müslümanlardır… AKP tabanı ve siyasi angajmanlarla kümelenmiş siyaset esnafı bu mesajın doğrudan çekim alanında değillerdir.
Sahip çıktıklarımız ve reddettiklerimiz konusunda toptancılıktan uzak yerinde ve isabetli bir strateji ile Kemalizm’e eklemlenmeden mümin tavır takınmaktan kaçınmamalıyız. (Emine Erdoğan figürü üzerinden yürütülen tesettür aleyhtarlığını görmezden gelmek gibi…)
Son olarak en haklı konularda bile (Mavi Marmara, Suriye, Myanmar, Doğu Türkistan) ve benzeri sokağa inmekten ve tepki koymaktan kaçınan Türkiyeli Müslümanların bu uyuşuk iklimin büyüsünden hızla uzaklaşmaları ve dinamik bir duruşa kavuşmaları zorunludur… Hayat hakkımıza (içki, fuhuş, homoseksüellik, kürtaj vb.) müdahale var diye ortalığı toz duman eden gezi eylemcilerinin tahripkâr çıkışı bizim yapıcı ama değerlerini sahiplenen eylemlerimiz için bir örnek teşkil etmelidir…
----
Taksim Gezi Parkından İzlenimler...