“Hayaldi, gerçek oldu” söylemi üst düzeydeki başarı öykülerine bir atıfsa da “gerçekti, hayal oldu” söylemi 28 Şubat post-modern darbecilerinin ne kadar korkak, ikiyüzlü ve de küstah olduklarına dair istihzai bir göndermedir. Ergenekon ve Balyoz yargılamalarında ilk etapta sergilenen meydan okuma ve tehditler bir süre sonra hızlanan gözaltı ve tutuklama dalgaları sonrasında yerini bir başka taktiğe, sinsice maskelenmiş şerefli subayların masumiyeti ve mağduriyeti masalına bırakmıştı.
Siyasi iktidarı ve yargı sürecini sindiremeyen darbeci kadrolar savunmalarını askeri vesayet ve tahakküm gerçeğinin inkârı, hukuksuzluğu tescilleyen binlerce bilgi ve belgelerin komplo olarak nitelendirilmesi, geniş toplum kesimlerinin uzun yıllardır muhatap olduğu acıların yok sayılması gibi taktikler üzerine kurar olmuştu. Peki, sürecin Genelkurmay başkanlarından Org. İsmail Hakkı Karadayı’nın uzun dönemli raporlar alıp katılmadığı 28 Şubat yargılamalarına nihayet katılmak mecburiyetinde kaldığında mahkemeye verdiği ifadeler ne anlama geliyor?
Kayıp Aranıyor: Şeref ve Cesaret
Hakkındaki suçlamalara karşı Karadayı’nın mahkemede izlediği yol, kendilerine yakıştırdıkları şeref ve cesareti ne kadar temsil ettiklerine dair güzel karineler sunuyor. Mesela şu cümlelere bir bakar mısınız: "Silahlı Kuvvetlerin siyaset dışında kalması her zaman temel prensibimiz olmuştur. Bu, sadece benim değil, bütün arkadaşlarımın benimsediği bir husustur. Görevde olduğumuz sürede demokrasi dışında bir yönetim asla düşünmedik." Demek ki Türkiye’de siyaset ve toplum tam bir asırdır kendi kendini strese sokmak, gerilime girmek için suni sebepler uydurmak, askerden gelmeyen baskı ve tehditleri varmış gibi kabul edip olmayan askeri vesayeti aşmak gibi ağır ve kronik psikolojik sorunlar yaşıyor.
Karadayı’nın ileri sürdüğü "28 Şubat süreci, bazı çevrelerce söylendiği gibi bir darbe süreci asla olmadı" iddialarına bakacak olursak manzara hepten berbat. Çünkü bu iddialara göre Türkiye’de akıl ve ruh sağlığını tümden kaybetmiş toplumun sık sık halüsinasyon görmek gibi, hayali darbe süreçleri tasavvur edip kendini baskı altında hissetmek gibi çok derin problemleri var. 28 Şubat süreci gerçek değil sanki sanal bir problemdi.
Ülke genelinde büyük bir gerginlik yaşanmışsa şayet nedeni gayet basitti: “Kışkırtma tamamen siyasi boyuttaydı.” Uzun yıllar boyunca “karşılaştığı ilk fırsatta tahkir ve tezyif olmayı teamül haline getirmiş TSK” yine aynı plağı çalmaktaydı: “Beceriksiz ve gerici siyasi unsurlar kışkırttı, Ordu Cumhuriyeti koruma ve kollama vazifesi için durumdan vazife çıkardı.”
Görüldüğü üzere Ergenekon ve Balyoz yargılamaları sürecinde olduğu gibi 28 Şubat yargılamalarında da Kemalist cunta kadroları sistematik olarak işledikleri büyük ve kapsamlı suçlarını inkâr etmekle iktifa etmiyor. Üstüne bir de ısrarla ve inatla TSK’nın siyaset ve toplum tarafından kışkırtıldığını, resmi ideolojiyi ve iktidar sınıflarının tahakkümünün bekası uğruna sergilenen her bir tasallutun hukuka, meşruiyete ve toplumun faydasına olduğu iddia ediliyor.
Tankların namlularını halka ve halkın seçtiği siyasi kadrolara çevirmek üzere örgütlenmiş ideoloji ve kadrolardan işledikleri suçları cesaretle itiraf etmelerini, şerefli bir şekilde özür ve af dilemelerini beklemenin beyhude olduğunu biliyorum elbette. Lakin sadece mahkeme heyetini değil mağdur ettiği bütün bir toplumu saf ve salak yerine koyup aldatabileceklerini zanneden bu zavallı karakterlerin sergilemekte ısrar ettikleri küstahlık hiç de tahammül edilebilir gibi değil.
Adı Teoman Koman Hali Ateş Duman!
27 Mayıs 1960 ihtilalinden bu yana bütün darbe süreçlerinde rol aldığını itiraf eden Karadayı gibi kulağı kesik darbeciler biraz tonton ihtiyar biraz da bunamış ihtiyar numaraları yapsalar da kuyruğu dik tutmakta kararlılar. Karadayı’nın 28 Şubat darbe sürecini beraber inşa ettiği kadrodan Teoman Koman suçlarının cezasını çekmeden vefat edenlerden biri.
JİTEM’in kurucularından Org. Teoman Koman’ın MİT Müsteşarı ve Jandarma Genel Komutanı olduğu dönem Türkiye toplumunun felaketlerden başını kurtaramadığı bir dönemdi. Yakılan köyler, işkence ve faili meçhul cinayetler, İslami kimliği ve Kürt varlığını devlet merkezli sabotajlarla toplumsal alandan kazımak üzere girişilen operasyonlar, İsrail’e angaje işbirlikçi rotalar gibi sayılması çok güç daha bir sürü suçu organize edip yönetmiş bir kişiydi. Tüm bu suçlarının üstüne Süleyman Demirel’in manevi oğlu Cavit Çağlar ile birlik olup İnter Bank’ı batırmak gibilerini de ekleyerek acımasızlık ve zalimlik timsali olmuş biriydi Koman.
Teoman Koman gibi MİT Müsteşarlığı ve Jandarma Komutanlığı yaparken yüz binlerce insanın canını yakmış; anasını, karısını, çocuğunu ağlatmış, binlerce insanın ocağına incir ağacı dikmiş birini elbette Allah’ın rahmeti beklemiyor. Allah’ın kimlere rahmet kimlere de gazap edeceğini Kur’anı Kerim bize bildirmişken kimsenin bu topluma “hayırla anın veya susun” gibi iki tercih dayatması kabul edilemez.
Kim ne derse desin bizim Koman gibiler için söyleyeceğimiz söz değişmez: Ateşi bol olsun, hiç eksilmesin.