Gerçekten de Düzeltilmesi Gereken Bir Şey Yok mu?

​​​​​​​Fetullahçılar olup bitenleri adeta ağızları kulaklarında izliyorlar. Çünkü onlara bizim aleyhimize kullanabilecekleri araçları kendi ellerimizle üretip veriyoruz.

İbrahim Kiras yoğunlaşan KHK tartışmasını ele aldığı yazısında tek tip dayatması hususuna da değinerek iktidarın buyurgan tavrının ne getireceğinin sorgulanması gerektiğini hatırlatıyor:

15 Temmuz gecesi canı pahasına darbeye direnen kahramanların “yargılanmasından” kim söz edebilir? 15 Temmuz kahramanlarının “yargılanmasını istemeyi” bırakın, böyle bir sözü telaffuz eden kişiyi bu millet, tükürüğüyle boğar.

Yine de darbe gecesi tankların önüne atlayıp milletin iradesine sahip çıkmış yürekli kardeşlerimize yasal güvence sağlayan KHK’nin iyi niyetle hazırlandığından şüphe yok. Hükümet yetkililerinin “düzenleme 15-16 Temmuz’la sınırlı” şeklindeki açıklamaları da bana sorarsanız yeterli kabul edilebilir. Her ne kadar ilk başta birbiriyle çelişen birtakım beyanlar dile getirilmiş olsa da... her ne kadar yasaların kapsamını siyasi iktidarın açıklaması hukuki bağlayıcılık taşımasa da… neticede “15-16 Temmuz kriteri”nin ortaya konulması hedefe dair bir sarahat getiriyor diyebiliriz. Ama bana yeterli görünen herkese yeterli görünmeyebilir. Hukuki bağlayıcılık faslı bir yana, sözkonusu açıklamalara rağmen kuşkuları giderilemeyen toplum kesimlerinin hassasiyetini siyaset yok sayamaz. Bunu yaptığınızda kuşkuları daha da büyütürsünüz, toplumsal barışa katkı sağlamazsınız, hatta FETÖ’ye propaganda malzemesi verirsiniz. Bütün bu risklerine mukabil böyle bir yaklaşımdan hiçbir kazancınız da olmaz.

Üstelik, bazı hükümet yetkililerinin ilk başta itirazları olgunlukla karşılayıp “gerekirse metin yeniden yazılır” şeklindeki açıklamalarına rağmen bilahare, özellikle de MHP lideri Bahçeli’nin gereksiz sertlikteki sözlerinin ardından, “buna karşı çıkan FETÖ’cüdür” savunmasının benimsenmiş görünmesi toplum kesimlerinin güvenini sağlamaktan uzak bir resim oluşturuyor.

Yapılacak iş “düzenleme 15-16 Temmuz’la sınırlı” açıklamalarına uygun biçimde söz konusu metinde basit bir değişiklik yapıp tartışmayı bitirmekten ibaretken niçin bu yapılmıyor?

Son olarak bu konuda Başbakan Binali Yıldırım’ın “KHK metninde hiçbir şey değişmeyecek” diyerek kestirip atan beyanı kendi cenahında “biz muhalefet istedi diye geri adım atacak adamlar değiliz” raconu olarak anlaşılabilir. Bundan puan da kazanabilir belki. Ama, yukarıda da dediğim gibi, bu tutumu kendi kuşkularını güçlendiren emareler olarak algılayacak kesimler var bu ülkede. Onların hassasiyetini de gözetmek durumunda ülkeyi yönetme sorumluluğunun sahipleri.

***

Aynı değil ama benzer bir problem de yine FETÖ’cülere karşı bu milletin sönmeyen ve hiç sönmeyecek öfkesini soğutma amacıyla hazırlandığı anlaşılan “tek tip kıyafet” uygulamasıyla ilgili. Birkaç ay önce üstünde “hero” (kahraman) yazan tişörtle mahkeme salonuna kadar gelebilen bir FETÖ sanığının cüret ve pişkinliğinin toplumda uyandırdığı haklı infial üzerine düşünülen bu düzenleme öfkemizi bir derece de olsa soğutabilir tabii. Fakat şöyle bir problem var: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “at izinin it izinden ayrılması gerektiğine” ilişkin demecinde dile getirdiği gibi, ne yazık ki bazı masum insanlar da çetenin kumpasları yüzünden veya başka sebeplerle ve yanlışlıkla FETÖ yargılamalarına dahil edilmiş durumda.

Geçtiğimiz haftalarda KARAR’ın manşet yaparak gündeme taşıdığı “Bylock kumpası” örneği ortada. Dün açıklanan rakamlara göre MİT’in başarıyla yürüttüğü çalışma neticesinde 11 bin küsur kullanıcı FETÖ’cülerin listesinden ayıklandı. Eğer bu ayıklama tek tip kıyafet düzenlemesinden sonra tamamlanacak olsaydı zaten haksız yere bunca zamandır hapis yatan bu sanıklara bir de badem kurusu üniforma giydirilecekti.

***

Böylesi bir “peşin cezalandırma”nın yanlışlığı bu işin bir tarafı. Diğer tarafta ise yine her zaman olduğu gibi FETÖ’nün ekmeğine kendi elimizle yağ sürüyor olduğumuz gerçeği var. Sosyal medyadaki tartışmaları izleyenler fark etmiştir, Fetullahçılar olup bitenleri adeta ağızları kulaklarında izliyorlar. Çünkü onlara bizim aleyhimize kullanabilecekleri araçları kendi ellerimizle üretip veriyoruz. Dünyadaki mevcut atmosfer zaten Türkiye’nin tezlerini savunabilmeye fazla elverişli değil.

Ne var ki eğer içeride bu çeteye karşı yürütülen mücadele dışarıda çoğunlukla bizim gördüğümüz gibi görünmüyorsa bunda muhataplarımızın iyi niyet eksikleri kadar bizim de bazı eksiklerimizin ve hatalarımızın rol oynadığını düşünmek durumundayız.

 

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm