"Gerçek şu ki, Biz onu kadir gecesinde indirdik."

Ali Bulaç, Kadir Gecesi'nin İslam düşünce geleneği içerisindeki konumunu incelerken bu gecenin ümmetin dirilişini vesile olmasını niyaz ediyor.

Ali Bulaç / Farklı Bakış

Kadir Gecesi

Kur’an-ı Kerim’in bize apaçık işaret ettiği tek bir gece vardır, o da Kadir Gecesi’dir: (97/Kadir, 1-5.)

1- Gerçek şu ki, Biz onu kadir gecesinde indirdik.

2- Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir?

3- Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.

4- Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.

5- Fecrin çıkışına kadar bir esenliktir (selamdır) o.

Efendimiz (s.a.)’in talimatıyla Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on gününde ve tekli gecelerde arıyoruz. Bu geceye “Kadir Gecesi“nin denmesinin sebebi Kur’an’ın bu gecede indirilmiş olmasıdır. Gecenin değeri ve üstünlüğü gecenin kendisinden mi yoksa Kur’an’ın inişinden mi, kaynaklanıyor sorusu önemlidir. Zamanı dilimlere ayırıp yılları, ayları, günleri tayin eden Allah’tır (9/Tevbe, 36). Bazı zamanların diğerlerinden üstün olması, bu zaman diliminde vuku bulan önemli olaylar dolayısıyladır. Evrenin tamamı ve yeryüzünün her bölgesi Nefesürrahman olması hasebiyle kutsal iken, bazı özel zamanlarda kutsal bir tür kesafet kazanır.

Kur’an’ın bu gecede indirilmesi; göğün kapılarının açılması, İlahi Mesaj’ın dünyaya doğru özel bir mecrada akması demektir. Bu yüzden Kadir Gecesi değeri/kıymeti, kadri, onuru, büyüklüğü ve yüceliği olan özel bir zaman dilimidir. Çünkü bu gecede göklerden yere doğru özel bir mecra açılmış, Kur’an indirilmiştir. Böyle bir gecede elbette yapılan ibadetlerin değeri, yapılan hayırların sevabı ve işlenecek güzel-iyi-faydalı (salih) amellerin karşılığı da diğerlerinden üstün olacaktır.

Kadir Gecesi aynı zamanda “takdir gecesi“dir. Sure isminin semantiği bunu ilham eder. Kuşkusuz, Allah, gökleri ve yeri yaratmadan önce her şeyi takdir etmiş, belirlemiştir. Ancak bu gecede vuku bulan şey, Levh-i Mahfuz’da yazılı olan bilumum takdirlerin, belirleme ve hükümlerin bu gecede icra edilmek üzere meleklere bildirilmesi, sanki bir görev belgesi mahiyetinde bir emir olarak tebliğ edilmesidir.

İbn Abbas’ın dediği üzere, Kur’an’ın ilkin toptan sonra tedricen indirilmiş olması  mümkündür, zira, İlahi Bilgi’nin önce dünya semasına indirilmesi sanki bir süre insanın algılayabileceği, kavrayabileceği bir kıvama girmesi için ara durakta bekletilmesidir. Bu ara durak (Beytü’l-İzze) olmasaydı belki de insanın vahyi algılaması mümkün olmazdı. Vahyedildiğinde bile “Kur’an, peygamberin diliyle kolaylaştırılmıştır“ (44/Duhan, 58). Bu açıdan Kur’an’ın olayların vukuu paralelinde ete kemiğe bürünmesi, insan zihninin onu algılamasıyla ilgilidir. Razi, semanın bizimle melekler arasında ortaklaşa kullanılan bir varlık alanı olduğunu söyler. Sema melekler için bir mesken, bizim için de bir “tavan ve zinet“tir: (41/Fussilet, 12). Nihayet “dünya“, insanın zihnine yakınlaştırılmış varlık alanıdır.

Buradaki sembolizm, insan zihnine yakınlaştırılmış tanıdık/aşina kavramlara işaret etmektedir. Diğer yandan güneşten gelen zararlı ışınların, durmaksızın yağan meteorların yeryüzü gezegenindeki canlı hayata zarar vermemesi için koruyucu bir süzgeç/filtre fonksiyonu gören atmosfer tabakası sapasağlam bir tavandır. Estetik açıdan berrak bir gecede gökyüzünü temaşa etmek insan ruhunda muazzam bir hayret ve hayranlık uyandırır. 

Gecenin diğerlerinden ayrılan özelliklerinden biri “bin aydan hayırlı“ olmasıdır. Bu tamamiyle İlahi bir bilgidir. İnsanlar kendi öngörülerine ve değerlendirme kriterlerine göre bir takım takdirlerde bulunabilirler ama bazı konularda bulunamazlar. Kadir Gecesi’nin takdiri bize bırakılmış değildir. Bu gecenin bereketi, feyzi ve sevabı çok yüksektir, bin aydan hayırlı olduğunu bize Allah bildirmektedir. Bu, aynı zamanda Allah’ın ve Elçisi’nin bildirmediği, işaret etmediği zaman ve mekanları kendimizden kutsal ilan etmeyeceğimizi de ima etmektedir.

Matematiksel olarak “bin ay“ 83 yıl 4 aya tekabül eder ki, bazı bilginlere göre, bu gece yapılan ibadet 83 yıl 4 aylık bir ömre bedeldir. “Bin ay“ın kesretten kinaye olması da uzak bir ihtimal değildir. Önemli olan bu gecenin gerçekten çok özel olması ve bu gecede yapılan ibadet, salih amel, hayır, zikir ve itaatlerin Allah katında kat kat karşılık bulmasıdır.

Objektif ölçülere vurulduğunda, neden bir gecenin bin aydan hayırlı olduğu sorulabilir. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

“Ecrin, yaptığın işin miktarına göredir“ (Buhari, Umre, 8).

Pekiyi, bu gecede ne yapılıyor ki, içinde Kadir gecesinin olmadığı bin aydaki amellerin karşılığından daha hayırlı olmaktadır? Razi, bazı şeylere bazı eklemelerin yapılabileceğini ve bu yüzden farklı hükümlerin uygulanabileceğini söyler. Bu tamamiyle takdiridir ve bu takdiri bizler yapabilecek durumda değiliz. Mesela cemaatle kılınan namazın 27 kat sevabı vardır. Allah’ın Evi, Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa diğer yapılardan ve mescitlerden üstündür. Zemzem suyu diğer sulardan, Ramazan ayı diğer aylardan, Cuma günü diğer günlerden üstün tutulmuştur ki, bu çerçevede Kadir Gecesi de diğer gecelerden üstündür.

x

Hicri takvime göre Ramazan ayı, Kadir Gecesi, Hac ve bayramlar, her sene farklı zaman dilimlerine denk gelirler. Başka bir ifadeyle bu özel günler, yaz-kış, ilkbahar-sonbahar, mutlaka zamanda bir kere her gün ve geceye isabet etmektedirler. Ramazan veya Hac’cı miladi takvime göre sabitleyelim diyenler bu harikulade nükteyi anlamıyorlar. Zaman, günlerin bereketinden yararlanmakta, meleklerin ve ruhun özel inişine kendini bir sahne gibi açmaktadır. Böylelikle yılın her günü ve gecesi sırayla daha kesif bir biçimde İlahi varoluşa iştirak edebilmektedir. Her 33 senede bir kez her gün ve gece kutsala mazhar olma şerefine nail olmaktadır. Demek oluyor ki zamanın bütünü mübarektir, kutsala sahne olma potansiyeline sahiptir.

Gündüz aydınlık, gece kendisinde sükun bulduğumuz karanlıktır (10/Yunus, 67). Karanlıkta insan kendine yol ararken önünün aydınlık olmasını ister. Karanlık, varlık yapısı itibariyle sadece güneş, ay veya beşer ürünü bir ışığın olmaması, ortalığı aydınlatmaması hali değildir; fakat belki dünya şartlarında Allah’a ve Hakikat’e en uzak düştüğümüz alandır ki, içinde bulunduğumuz madde karanlığın en son haddinde kesafet (yoğunluk) kazanmasından ibarettir. Buna “zulumat” denir. Zulumat bizim zindanımızdır. “Burada”, “zahir (dış yüzey)de” ve “elimizin altında” olan; bizi “öte”den, “bâtın”dan ve “müteal/aşkın” olandan koparmakta, oyalayarak dikkatimizi  dağıtmakta, mülk yurdunda melekutu unutturmakta, böylelikle bilincimizi asli mihverinden saptırma kabiliyetine sahip olabilmektedir.

Ramazan boyu yaptığımız ibadetler bizim bu zindandan çıkışımızın, kurtuluşumuzun çabasıdır. Bu dünya zindanında bir tür Eflatun’un mağarasında zincirlere vurulmuş halde bulunuyorsak da, büsbütün çaresiz değiliz. Allah bize zaman zaman kurtuluş (felah) fırsatları vermektedir: Ramazan ayı, Cuma günü, Kadir gecesi, Mescid-i Haram (Ka’be’nin tavafı, Arafat, Müzdelife, cemerat, Mina) ve diğer iki mescidin (Mescid-i Nebevi-Mescid-i Aksa) bereketine iştirak etmek, bu kurtuluşun imkanlarıdır. Amellerde hayır, sözde ma’ruf, ibadetlerde namaz, oruç ve Hac ile özellikle tam bir bilinçle yapılan secdeler, bizi dikey olarak bulunduğumuz katı, suflî yerden, dünya hapishanesinden müteal olana yükseltir, miraca çıkarır.

Kutsala iştirak etmenin Ramazan boyu süren çabası başarıyla tamamlandı mı? Ruhumuzu kötülüklerle istila etmeye azmetmiş şeytanımızı “zincire vurabildik” mi? “Evet” diyebiliyorsak, bu çaba bizi selamete götürecektir.

Fevc fevc  yeryüzü üzerine yağan melekler bize selam verdi, kurtuluşumuza yardımcı olan ve insanın dünyada içinde bulunduğu tenzil-i rütbeden, asıl ait olduğu felah ve selam yurduna terfi-i rütbeyle yükselişini sağlayan urucunu temaşa etti.

Melekler ve Ruh dünyamıza, şehrimize ve evimize “tenezzül ederek”, bulunduğumuz varlık alanına indiler. Bunun değerini bilmek lazım. Ramazan boyu onların inişine hazırlık yaptık. İçimizi, evimizi ve çevremizi düzenledik. Nihayet melekler Kadir Gecesinde, yani kadr-u kıymeti olan, şerefli bir gecede teşrif ettiler. Göklerin bu kutlu misafirleri bize bereket, rahmet, ilham, güç ve nimet getirdi.

Bu sema ile arz arasındaki irtibat ve geliş gidişler yıl boyu sürsün. İşte zulûmatın aşılması bu sayede mümkün olmaktadır. Zulûmat dağılıp zail olunca madde kesafetini kaybeder. Maddi çevremiz, ruhumuzun terakkisi nispetinde letafet kazanmaya başladı. Önce kendi öz varlığımız, yani nefsimizle, sonra maddi çevremiz ve ardından diğer bütün canlılarla ve “öteki insanlar (En Nâs)”la barışır, esenlik ve dostluk içine gireceğiz.  Bu süreçte ve bu sayede içimizden kin, husumet, haset, cimrilik, bencillik, tamah, hırs, gösteriş, iktidar duygusu tek tek etin içindeki sinirler gibi çekilmiş; gökten yağan yeni tohumları almaya hazır içimiz ayrık otlardan ayıklanmıştır. Bundan böyle selam ve selamet, yani barış sözleşmesi (silm) geçerlidir.

Artık fecrin çıkışıyla sabah vakti başlamıştır. Büyük acılar içinde yaşayan İslam dünyası için de fecr yaklaşmıştır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu altüst oluşlar, savrulmalar, keşmekeşlik, çatışmalar, acılar, yıkımlar büyük ve kutlu bir doğum öncesinin sancılarıdır. Bu ümmet, fitnenin yakıcı potasından geçerek arınacak, başka yolu da yok. Önümüzdeki 365 günü, her gündüz ve geceyi aydınlık kılmak, Sırat-ı Müstakim üzerinde gurbetteki yolculuğuna, Allah’ın yardımı ve Peygamber Efendimiz (s.a)’in yol göstericiliğinde yürüyüşüne devam edecektir. Bayram bu büyük çabanın başarıyla sonuçlanmasının ilk işareti ve sevinci olsun.

“Sabah yakın değil mi?” (11/Hud, 81.)

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı