Şuayb Mekeç / HAKSÖZ HABER
Gerçek kurtuluş müttakice yaşamaktadır!
- زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَنٖينَ وَالْقَنَاطٖيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِؕ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ
- قُلْ اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذٰلِكُمْؕ لِلَّذٖينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِدٖينَ فٖيهَا وَاَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِؕ وَاللّٰهُ بَصٖيرٌ بِالْعِبَادِۚ
‘’Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılınmıştır. İşte bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır. De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için rableri katında, altlarından ırmaklar akan, ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını eksiksiz görmektedir.’’(Ali-İmran 14-15)
İnsan yeryüzünde imtihan için yaratılmıştır. Allah insanı zor-kolay, iyi-kötü çeşitli unsurlarla imtihan etmektedir. Hayat ve ölüm insanın imtihanı için milat ve miyadı ifade eder. İnsanoğlunun yeryüzündeki hayatı eskidikçe ve insanlık tarihi ilerledikçe imtihan daha çok çeşitleniyor. Ama bu durum aslında mahiyetin ve kulluk amacının değiştiğine dair değildir. Amaç aynıdır; Allah’a kulluk. Detaylar ve meşguliyet nevileri zaman olgusu içinde çeşitlilik gösterebilirler. Dün daha sade bir ticaret varken şimdi bankalar, finans kurumları seçenekleri artmış durumdadır. Dün daha az seçenekleriyle giyinme tarzı mevcutken şimdi moda gibi bu çağın vebası bu imtihan gündemdedir ve etkilidir. İfrat yönüyle boyutlar içermektedir. Bilhassa gençler, toplum ve yaşam iklimleri üzerinde etkilidir. Giyinme, yeme içme, alışveriş, davranışlar, ahlak, evlilik, oturma kalkma, kullanılan mekânlar, evler, araçlar kısaca yaygın bir iklimde tercihlere damgasını vurmuş durumdadır.
Hicapsızlığı, iffetsizliği meşrulaştıran bu ve benzer modern cahiliye olguları Allah’a kulluğa savaş açmış durumdadırlar. Hayat ortamlarımızda Rabbimizin lanetlediği şeytan, hayata dair tercihlerde, sahiplenilen fikirlerde adeta amel sahalarının kurucu amili gibi çok hissedilir oldu.
Güncel hayat alanlarımızı muhasebe etmeli şer’i tahkike yönelmeliyiz
Helallik haramlık konularında ilmihal zeminimiz, Kuran-ı Mübin’in şeriat, sırat-ı müstakim, ibadet yolları, menheç dediği alanda sahih bir duruş yönünden epey zayıflamış ise tahkiki artırmalıyız. Bazı Müslim hayatlarda zanni tercihler kişisellik kisvesiyle hakikatin konumunu, kişinin şahsiyetini temsile yöneldiyse sorumluluk alanı iç muhasebenin önemini ortaya koymuştur.
Nimetsizliğe duçar malum hallerden kurtuluş yeniden aydınlık rehberi Kuran ve sahih Sünneti Seniyye ile mümkün olacaktır. Kurtuluş İslam’dadır. İslam fıtrat dinidir. İslam, Rahmanın yeryüzünde halife kıldığı kullarına merhamet lütfudur, nimettir.
اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪يناًۜ
‘Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim’ (Maide 3)
Esasında Kuran’ın işaretleri ve sahih Sünnet maruf geleneğimiz olarak tüm hayati olgularımızda karar merkezine yerleştiğinde bunun hiç de bu kadar karışık olmayacağı fark edilecektir. Allah Teâlâ geçmişte bazı kavimlerin ve medeniyetlerin yaşadığını onların da çok güçlü ve egemen olduklarını, toplumların hayatlarına hükmetmek istediklerini kıssalarda bize haber vermektedir. Mücadeleyi ve çıkış yolunu Rabbimiz en açık şekilde beyan etmiştir. Çözüm İslam’dadır. Kurtuluş Allah’ın rızasını hak kazanmaktadır. Gerçek mutluluk ve felah Kuran’ın şeriatını, ahlakını, edebini, tüm hükümlerini ve İslam’ı bireysel, toplumsal, kamusal yönetim merkezlerinde ikame etmekle mümkün olacaktır.
Şahid olduğumuz an ve çabalarımız amellerimiz olacaktır. Herkes yaptıklarından sorumludur. Kişi için eliyle kazandığı vardır. Biz Müminler buna iman etmekteyiz.
Zor dönemler insanoğlunun imtihanını çetinleştirmemiş belki çeşitlendirmiştir. İmtihanın zorluğu kolaylığı inişli çıkışlı olabilir. Şimdi yaşadıklarımız hak ile batılın, hayır ile şerrin, helal ile haramın birbirine çok yakın mesafeden seyrettiği dönemler olarak adlandırılabilir. Bu hal kaçma, mazeret üretme bahanesi olamaz. İnsanoğlunun imtihansız bir dönemi olmamıştır ki, zira dünya hayatı mutlak huzura erişilen mekândır gibi zannedilmesin. Biz kendimize, yakınlarımıza bakalım. İman edenler ve salih amel işleyenlerden olmak için gayret edelim. Unutmayalım; ihmal edilen ve hoş görülen her münker ve müfsit durum etki alanını genişletmeyi sürdürecektir. Göz yumulan ortamlar Müslim kişiyi aşina kıldığı fısk amellerinin içine çekecek ve toplumsal hayat alanlarında hükümranlığı elde edeceklerdir.
- وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ
‘’Onların çoğu ortak koşmadan Allah’a iman etmezler’’ (Yusuf 106)
Rabbimiz aynı kargaşanın geçmiş ümmetlerde de yaşandığına dikkat çekiyor. Ama bunun devamlılığıyla inşa olan hayatı asla kabul etmeyeceğini söylüyor.
"Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: "Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma, çünkü Allah'a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür."(Lokman 13)
Şüpheli şeylerden kaçınmak
Şüpheli hususlardan sakınmak, insanı haramlara ve büyük günahlara düşmekten muhafaza eder, kişiyi birçok sıkıntıdan kurtarıp huzura kavuşturur. Şüpheli şeyleri önemsemeyen kimse zamanla içinde bulunduğu durumu normal görmeye başlar, farkına varmadan günahlara alışır, büyük günahlara düşmekle yüz yüze gelir.
İnsanın her şeyi kalbine bağlıdır. İnsan kalbini ıslah ederse bütün uzuvları iyi olur. Mümin kişi şüpheli şeyler konusunda ihlâs ve samimiyetle hareket ederek bahanelere sarılmaz. Zamanla kalbi hassaslaşarak şüpheli hususları hemen fark eder hâle gelir.
Takvanın sürekliliği, kalbin salâhı için, farz ve nâfile ibadetlere de ve zikrullaha sarılmak da şarttır. “Unutmayın ki, kalbler, ancak Allah’ın zikriyle huzura kavuşur.” (Ra’d 13/28)
Buradaki “zikir” hem “Kur’ân” dır, hem de hayatta kullandığımız ‘’Mümin lisanı’’ dır, yani dildir.
“Allah kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o, Rabbinden bir nûr üzerinde değil midir? Allah’ın zikri hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer 39/22)
Ashab-ı Kiramın şüpheli şeyler hususundaki titizliğini Ömer (r.a), şöyle dile getirmiştir:
“Biz, faize düşme korkusu ile on helalden dokuzunu terk ettik.” (Ali el-Müttakî, IV, 187/10087)
Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da teberri etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir." [Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî, Büyû 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241).]
Bilal-i Habeşî (ra) Rasulullah (sav) e bernî hurması (iyi cins bir hurma) getirmişti. O, “Bu nereden?” diye sordu. Bilal-i Habeşî: “Bizde âdi hurma vardı. Hz. Peygamber’in yemesi için, ondan iki ölçek vererek bundan bir ölçek aldık”, dedi. Bunun üzerine Allah Rasulü sav: “Eyvah bu ribanın ta kendisi, eyvah bu ribanın ta kendisi, sakın öyle yapma! Eğer iyi hurma almak istersen elindekini sat, sonra onun parasıyla iyi hurma al!” buyurdu (Buharî, 1993: Vekalet 11;Müslim, ts.: Müsakat 96; Nesâî, 1986: Buyu’ 41).
Allah Rasulü’ nün titizliği, küçük ölçekte bile olsa iyi niyetle her hangi bir sözü veya fiili geçiştirmemesi ve yerinde ikazı bizlere ders olmalıdır. Marufu emretmek münkerden sakındırmak her Müslümana farzdır.
Haramlar sürekli hale gelirse insan artık doğruyu yanlışı, hakkı batılı algılayamaz oluruz. Günahlarda ısrar edenin kalbinin mühürlenmesinden söz edilir. Kalbin mühürlenirse, algı özelliğimizi yani furkanı ve fıkhetme özelliğimizi kaybederiz. Dikkat edenlerde ise furkan yeteneği faal hale gelir. Hassasiyet öyle bir noktaya ulaşır ki, kişi haramlardan tiksinmeye başlar.
‘Kim izzet arıyorsa bilsin ki, izzet tamamen Allah’ın elindedir. Güzel ve hoş sözler O’na yükselir, doğru işler de onları yükseltir’ (Fâtır 10).
Önceki kavimlerin delalete sapma nedenleri de zanna, zevke tabi olmaları ve adil şahidliklerini gizlemeleri yüzünden oldu. Kur'an zanni, hissi eğilimlerle Allah adına haramlar, helaller koymayı yasaklamıştır. Kurtuluş, gerçek ilme tabi olmakla mümkündür. Bu ilim Kuran, sahih sünnet ve maruf gelenektir. (İbrahim 37,40)
Ya Rab! Bizlere râzı olduğun şeyleri sevdir; haram ve şüpheli olan, hoşnut olmadığın şeylere karşı gönlümüze buğz ve nefret ver. Bizleri helâl rızıklarla rızıklandır. Helâl rızkın bereketiyle ibadetlerimizi donat. Dünya ve ahiretimizi nurlandır. Âmin!