Gerçeğin peşinde!

Abdurrahman Dilipak

“DTP’ye rağmen DTP’yi açık tutmak..” Gülay Göktürk bunun üzerinde duruyor. Öfke, adalet duygusuna galip gelmemeli.. Adalet yoksa barış olmaz. Adalet ve barış yoksa özgürlükler güvencede değildir demektir..

Son Tokat olayının ardından köşe yazarlarının konuya yaklaşımlarına baktınız mı?

DTP konusunda uyarıcı mesajlar vardı.. Genel kanı, bu olayın daha önce yaşanan 33 er olayında olduğu gibi ETÖ benzeri bir yapılanmanın işi olduğu şüphesi.. Operasyonda hangi örgütün kullanıldığı çok da önemli değil.. 33 er olayı gibi, Sivas ve Başbağlar olayının gerçeği ortaya çıkartılmadan bu tür olayların önü alınamayacak demektir..

Hasan Karakaya’dan Mehmet Altan’a kadar herkes aynı soruyu sordu ve en can alıcı soru ise Emre Aköz’den geldi: “Baykal ile Bahçeli büyük oyunun neresinde duruyor?.” DTP’nin varlık ve meşruiyeti üzerinde düşünenler, bu sorunun cevabı üzerinde de kafa yormalı!

Bana kalırsa varlık ve meşruiyeti açısından en sorunlu parti CHP. CHP varolmayı hak etmiyor.. CHP diye bir partinin olduğu ülkelerde hiçbir partinin varlığı anlamlı değildir.. CHP bu sorun yumağı haline gelen rejimin ruhudur.. Kadroları, dayandığı değerler, eylem ve söylemi ile budur.. “Cumhuriyet” savcısı, Merkez Bankası gibi, “Cumhuriyet” adı ile başlayan bir parti kabul edilemez. CHP, adını Cumhuriyetçi Halk Partisi olarak değiştirir ve imtiyazlarından arındırılır ve Anayasanın dayandığı temel kavram ve kurumlar bir partinin programı olmaktan çıkarılırsa, Türkiye Tek Parti belasından ve ona dayanarak darbe yapma iddiasındaki kurumların tasalludundan da kurtarılmış olur. Yoksa KKK’nın internet sitesinden cumhuriyeti koruma ve kollama metninin çıkarılması, doğru yönde ileri doğru atılmış bir adım olsa da pratik açısından çok da anlamlı bir gelişme değildir..

Dar alanda paslaşan partiler belli: CHP, MHP, DTP.. “Kimse ölmesin” demek, bunlar için gerçekten çok mu zor? Ya da neden korkuyorlar?.. İsmet Berkan bu soruyu soruyor..

İmralı’ya özgürlükle başlayıp biten bir dil.. Kadınlar ve çocukları sokağa salarak siyaset yapma çabası.. Tartışmaya buradan başlarsanız, MHP’nin ağzına laf vermiş olursunuz. MHP konuşunca CHP de konuşacaktır. Çözümsüzlüğün dinamiği için çarkı döndürmenin ilk adımıdır bu öneri.. Fatma Barbaros da bunu yazmış..

DTP, kendini PKK’nın Meclis’e soktuğu bir Truva Atı gibi görüyor. Bu tavrı söz ve eylemlerine yansıyor.. MHP gerçeği aramıyor, statükoyu korumaya çalışıyor. Düzen müdafası yapıyor.. O düzen ki, aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırıyor ve onların kanları ve gözyaşları üzerine birileri kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışıyor.. CHP desen düzenin tetikçilerinin avukatlığına soyunmuş vaziyette, Dersim kahramanlarına (!) da kucak açıyor.. Toplumun inanç, tarih ve geleneklerine karşı mücadele eden bir militan gibi..

Siz PKK’lıları dağdan indirmeye çalışıyorsunuz, onlar dağa çıkmaktan söz ediyorlar.. Bu trionun her birinin varlığı, ötekisinin varlık gerekçesi.. Dün sağ - sol kavgasında karşı karşıya gelenler, bugün, etnik savaşta yan yana durup, Kürt milliyetçileri ve Kürt soluna karşı rejim müdafası yapıyorlar..

Vatan müdafasından sorumlu ordu da bu rejim kavgasının içinde yerini alıyor.. Bir kısım Yargı mensupları da şikelerle dolu kavganın içinde sistem için orta saha hakemi gibi sanki..

Sanırım önce devlet Apo’nun kim olduğu ile ilgili gerçekleri açıklamalı. İddialar doğru mu? Yalan, yanlışsa “yalan, yanlış” diyin.. Hem Türkler ve hem de Kürtler bir yalan rüzgarının peşinden savruluyor olabiliriz..

ASDER’in eski Başkanı Tanrıverdi Paşa eski bir Özel Harp generali. ASDER’liler bu konuda ne biliyorlarsa açıklamalılar.. Savcılar bu iddiaların üzerine gitmeli. MİT açıklama yapmalı.. Başbakan bilgi alıp, bu olayın üzerine gitmeli.. Bu kanlı ve kirli oyunun bitmesi için önce gerçek ve doğru bilgiye ihtiyacımız var.

Ergenekon direniyor ve hatta saldırıya geçmeye başladı.. Apo’nun Doğu Perinçek, Yalçın Küçük’le ilişkisi üzerinde durulmalı.. Hatta Türkiye’ye teslimi konusundaki gizli kalmış sorular aydınlatılmalı.. Sakık’la Veli Küçük ilişkisinin perde gerisinde ne var!

Birileri için “Kabe Arab’ın olsun, İmralı onlara yeter” sanki! İslâm kardeşliğinin hiçbir değeri yok sanki. Hani haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı duracaktık? Hani bir topluluğa olan öfkemiz bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecekti!

Apo belki kendisi bir yiğitlik yapıp, derin gerçeği açıklayabilir.. Onun vicdanı bile önemli bu konuda.. Hiç kimse belediye otobüsüne fırlatılan molotofkokteyli ile hayatını kaybeden kızın, ailesinin, arkadaşlarının acısını duymuyor mu yüreğinde.. Bu sokakları savaş yerine çevirmek neyin nesi? Belediye otobüsü yakmak neyin nesi? DTP’liler neden bu olaylara sessiz kalıyor? Masum insanların kanları üzerine özgürlük mücadelesi olur mu? Bu nasıl bir insanlık! Bu konuda kim ne biliyorsa açıklamalı. ASDER olayın üzerine gitmeli. Başbakan konuşmalı. MİT iddialar konusunda konuşmalı.. Savcılar olayın üzerine gitmeli. Barolar suç duyurusunda bulunmalı.. Evren, Çevik Bir, Mesut Yılmaz ifadeye çağrılmalı.. Büyükanıt ve “iyi çocuk” da.. TBMM İnsan Hakları Komisyonu niçin konuyu araştırmıyor? Ya da bu konuda soru önergesi, Meclis araştırması isteyecek kimse yok mu?

Şuyuu vukuundan beter hadiseler bunlar.. TBMM İnsan Hakları Komisyonu ve Adalet, İçişleri Komisyonları gerekirse İmralı’ya gidip Apo’yla konuşmalı.. Bu can alıcı konular, Apo’nun yaşam alanının cm2 hesabından daha önemli bana kalırsa.. Apo’yu stadyuma kapatsanız ne yazar, vicdanı onun beynini zonklatırken.. Nevzat Tarhan’ın dediği gibi, “Sağduyu sesi, acı ve öfkenin, adaleti ve merhameti teslim almaması” gerek. Keşke Albay Çiçek de bildiklerini anlatsa.. İnsaf sahibi kimse yok mu!

Korku dağları tutmuş sanki. Ağızlarını bıçak açmıyor.. Kendi hayatları uğruna her gün insanların ölmesini kabul edebiliyor birileri..

Veli Küçük’ün Apo ile bağlantısına ilişkin iddia yeni değil. Veli Paşanın söyleyecek bir sözü yok mu bu konuda? Her barış umudu canlandığında bu olaylar neyin nesi, düğmeye basan el hangi el! Türk’ü, Kürt’ü bunu el birliği ile aramamız gerekiyor.. Çocukları sokağa salan kim, bu işkencecileri kim koruyor..

Başbuğ için, şunun şurasında kaç ayı kaldı.. Konuşmak o kadar zor mu? Unutmayın bu işin bir de öbür dünyası var.. Kabir hayatı var.. Ahiret gününe inanan kimse yok mu? Unutmayın zulme rıza zulümdür..

Kin ve intikam peşinde değilim.. Ve düşünüyorum ki, bu süreçde hepimiz sorumluyuz. “Biz zalimlerden olduk” ve hiç birimiz de masum değiliz.. Kucaklaşmak için affetmek zorundayız. Kan davası çözüm değil.. Bu böyle gitmez.. Şimdi tevbe ve af zamanıdır. Dua zamanıdır.. Ve inanıyorum ki, karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır..

Allah’ın bizi affetmesi için birbirimizi affetmek, helalleşmek, kul hakkından kurtulmak zorundayız..

Gerçeği bilip de susanlara sesleniyorum: Siz konuşmasanız bile gün gelecek sorular cevabını bulacak. Bugün konuşması gerekirken susanlar ise tarihe, “haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytanlar” olarak geçecek. Oysa Allah (cc) esirgeyen ve bağışlayandır. Tevbeleri kabul edendir.. Kader, rızık ve ecel O’nun elindedir.. Selâm ve dua ile..

VAKİT