İnsanları modern toplumda cami yaptırmaya iten motivasyonlar nelerdir? Bu sorunun cevabı bugünkü toplumsal hayatımızda rol oynayan dinamiklerde saklıdır. Açıklayıcı olacağı umuduyla önce bir alıntı yapalım. Bu alıntı, "dini olmayan" bir formun "dini olan"a karşı kendi konumunu belirlemek üzere ifade edilmiş bir söylemdir:
Devletin okul yapımına dönük kampanyasının cami yapımına karşı niçin daha yavaş seyrettiğini soran bir gazeteciye eski İstanbul Milli Eğitim Müdürü Şener Birsöz şöyle cevap vermektedir: "Caminin beş vakit namazda bir cemaati var. Bir imam veya vaiz, dinî konuşma yaparken, yurttaşlara 'cami yapın, para verin' dedi mi, yardım yapılıyor. Bizim cemaatimiz yok. Yardım yapmakta güçlük çekiyoruz. Tabana inemiyoruz. Bize holding sahipleri, bazı hayırseverler ferdî yardım yapıyor." (Milliyet, 3 Haziran 1987)
Cami ve mescid yapımında örgütlenmeyi gerçekleştiren imam ve vaize karşılık, kendileri benzer bir toplumsal tabana sahip olamadıklarından okul ve derslik yapımında aynı başarıyı göstermediklerini belirten Birsöz, tabanlarının çoğunlukla "holdingler"e dayandığını ifade etmektedir. Holdinglerle bu anlamda organik bağları olan bürokrat ile "din adamı" arasında önemli gelir ve statü açısından bir fark ortaya çıkmaktadır. Ancak bu insanlar olağanüstü bir toplumsal örgütlenme gerçekleştirerek muazzam bir parayı seferber edebiliyorlar. Bir caminin nasıl yapıldığının ilginç hikayelerinden biri başından hayli maceralar geçmiş bulunan Beykoz Orta Çeşme Merkez Camii'dir. 1969 yılında yapımına başlanan caminin yapım öncüleri Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası ile Paşabahçe Cam Sanayii işçileridir. Bir Kur'an kursu, iki lojman, bir gasilhane, geniş bir kütüphane, kapalı ve açık şadırvanıyla beş bin kişilik kapasitede tasarlanmış caminin yapımına semtin esnafı, küçük tüccarı ve diğer sakinleri de büyük katkı sağlamışlardır.
Benzer durum İstanbul'un diğer semtlerinde de görülmektedir. Büyük şehirlere göç eden kırsal kesim insanları, önce kendi hemşehrilerini buluyor, yerleşiyor, bir iş tutturma aşamasını tamamladıktan hemen sonra cami yapımına girişiyorlar. Bu olayda cami, bu insanları toplu (cemaat) halinde kendine çeken manyetik ve güçlü bir merkez olma işlevini görüyor. İlk gruplaşma veya kümeleşme hemşehrilik esasına dayalı bölgesel bir karakterde gerçekleşirken -ki bu büyük şehirde tutunmada sadece pratik bir kolaylık sağlar- bir süre sonra kümeleşme farklı bölgelerden gelen yoğun ve geniş insan kalabalıklarıyla tamamlanmakta, çok daha geniş ve kapsamlı bir toplumsallaşmayı mümkün kılmaktadır. Karadeniz, Doğu, Güneydoğu, Orta Anadolu'dan gelmiş insanlar böylesine büyük bir organizasyon çevresinde kümeleşmeye başlar, bu arada önemli bir karışım gerçekleşmiş olur. Hemşehrilik patronajlığı ile cemaatleşme yapılarını mukayese ettiğimizde birinci modelin ikincisi karşısında az dayanıklı olduğunu görebiliyoruz. Bunu sağlayan faktör, dinin birleştirici gücünü yeni toplumsal değişmeye eşlik etme kabiliyetini göstermesidir. Bu aynı zamanda çok daha az gerilim maliyetine birden fazla farklı etnik veya bölge grubunun bir arada yaşamasını sağlamaktadır. Mesela Gaziosmanpaşa'da Doğu ve Güneydoğu'dan, Karadeniz'den ve Balkanlardan gelenler ile Romanlar ve mezhep açısından Sünniler ve Aleviler bir arada yaşayabilmektedir.
İnsanlar mekan üzerinde yer değiştirmekle birlikte, varoluşlarını yeni mekanın şartlarında adapte etme başarısını gösteriyorlar, inançlarını yaşatabilecek imkanları doğurmakta gecikmiyorlar. Sahiplendikleri kurumlar, yalnız "dinî ihtiyaçları"nı karşılayan kurumlar değil; kültürel etkinlikler, bilgi aktarımı, eğitim, maddî ve ekonomik ihtiyaçların kısmen karşılanmasına matuf aktif tutumlardır.
Sanayi, sanıldığının aksine geleneksel toplumu bazı kurumlarıyla çözerken, tümünü ortadan kaldırma gücünü gösteremiyor, hatta insanları daha güvenli arayışlara sürüklüyor. Modern toplumun kurumları devleştikçe, birey kendini ezip neredeyse yok sayan kurumlara karşı geçmişle kuvvetli bağları olan "modeller" geliştiriyor.
ZAMAN