Yıllardır “Genelkurmay iletişim alanında zayıf” eleştirisini seslendiren askere yakın kalemler geçen hafta sonu sergilenen 'kamu diplomasisi' örneği karşısında şaşırmışlardır. Akredite gazetelere açık haftalık bilgilendirme toplantılarını bir süreliğine askıya alan Genelkurmay, geçtiğimiz cumartesi ve pazar günlerini iki gazetenin Ankara Temsilcisi'ni (tabii onlar da okurlarını) enine-boyuna aydınlatarak değerlendirdi.
Aslında yeni bir unsur yok askerlerin hafta sonu aydınlatmasında; söyledikleri, CHP sözcüleriyle CHP sözcüsü yazarların açıklama ve yazılarında da dile getirilmiş itirazların geniş çapta tekrarından ibaret... Ancak yine de “İşte Genelkurmay'ın dile getirdiği 3 temel itiraz” (Milliyet, 5 Temmuz 2009) ve “Asker: O belgeyi siviller hazırladı” (Radikal, 6 Temmuz 2009) keskinliğinde kaynağı belli edildiği için üzerinde durmayı hak eden değerlendirmeler bunlar...
Malum 'belge'yi sivillerin hazırladığı iddiasını da ele almak gerekebilir belki, ancak artık o konu yargının elinde olduğu için Meclis'ten geçip Cumhurbaşkanının onayına sunulan iki yasa maddesi üzerinde yoğunlaşmakta yarar var.
Radikal'den Murat Yetkin itirazları üç başlık altında özetliyor: Değişikliğin anayasanın 145. maddesine aykırı olduğunu düşünüyormuş Genelkurmay... Yasa askeri mahallerin 'masuniyetini' ihlâl etmekteymiş... Ayrıca yasayla sivil ve askeri yargının görev alanı karışırmış...
Milliyet'ten Fikret Bila da, hafif farklı da olsa, yine üç başlık altında özetliyor karargâhta kendisine anlatılanları; ona göre üç itiraz noktası şunlar: Yasa değişikliği anayasanın 145. maddesine aykırıymış... Yasa askeri mahallerin 'masuniyetini' bozar, bu yüzden emir-komuta zedelenir, siyasetin kışlaya girmesine kapı açarmış... Askeri yargı ile sivil yargı arasında ciddi yetki çatışmaları yaşanırmış...
Prof. Ergun Özbudun ve Prof. Mustafa Erdoğan gibi 'anayasa uzmanı' hukukçular çıkan iki maddenin ilk bakışta anayasanın lâfzıyla sorunlu gibi görünse bile ruhuyla bütünüyle uyumlu olduğu görüşündeler. Böyle bir durumda iki madde için kolay kolay 'anayasaya aykırılık' iddia edilemeyeceği ortada. Kaldı ki, 1982 Anayasası'nın mutlaka değiştirilmesi gereken maddeleri arasında 145. madde de bulunuyor. CHP tarafından 1990'larda hazırlanan 'Yeni Anayasa' çalışmasında da 145. maddenin bütünüyle kaldırılması öngörülüyordu. CHP'nin vaktiyle kökünden itiraz ettiği maddeye bugün sahip çıkması herhalde beklenmemeli.
Yasanın askeri mahallerin 'masuniyetini' bozacağı iddiası sivil yargıya güvensizliğin bir sonucu; neden savcılar asılsız ihbarlara itibar ederek askeri mahalden 'sanık' celp etsin ki? Değişiklikle istenenin ne olduğu belli: Siyaset ile kışla arasına kalın bir duvar örmek; sivillerin askerin içine el atması kadar askerlerin de siyaseti etkileme çabalarına set çekmek... Yeni yasa maddesi keyfi uygulamaları imkânsız bırakacak bir titizlikle kaleme alınmış; yine de açık kapı kaldığı düşünülüyorsa, bu yanlışlık üçüncü bir maddeyle ortadan kaldırılabilir.
“Askeri savcılık anayasanın 145. maddesini, sivil savcılar ise son geçen iki yasa maddesini görev alanı görür, bu da yetki çatışmasına yol açar” biçimindeki üçüncü itiraz maddesinin ise bir kıymet-i harbiyesi yok; askeri yargı mensupları Meclis'in yasama yetkisini elbette görmezden gelemez.
Doğru olan davranış tarzı, herkesin ve her kurumun Avrupa Birliği (AB) ile uyum amaçlı yapılan yeni düzenlemenin iki maddelik değişikliği kabul eden yasama organının iradesi istikametinde tavır almasıdır. Cumhurbaşkanı kendisini seçen TBMM'nin iradesini etraftan gelen basit itirazlara kulak vererek gözardı edemez. CHP ise parmak kaldırdığı iki maddeye şimdi itiraz ederse gülünç olur. Genelkurmay da anayasanın bütünüyle değişeceği vakte kadar o iradeye kendisini uyarlamalıdır.
Kamu diplomasisi iyi de, keşke ileri sürülen görüşler ikna edici olabilseydi.
YENİ ŞAFAK