Arşiv kâinatın hafızasıdır...
Arşivini kaybeden hafızasını kaybeder...
Osmanlı Devleti arşiv tutmayı o kadar önemsemiştir ki, bu iş için ruznameciler, kâtipler tutmuş, güncel olayları en ince ayrıntısına kadar not edip arşiv tutmuştur...
Bu titiz çalışma sayesinde, günümüz tarihçileri, saraya giren bir baş soğanın kaydına bile ulaşılabilmektedirler.
Zaten bu yüzden Osmanlı Devleti’ne “Arşiv Devleti” denmiştir.
Gerçi bazı vesikalar yakılmış, bazıları yağmalanmış (meşhur Yıldız yağması olayı), bazıları “öteki devlet”lere satılmıştır (Mayıs 1931), ama bunun sorumlusu devlet değil, arşivi kendi ikballerine engel sayan bazı üst düzey kişilerle gruplardır.
Devlet içinde arşiv tutmayan, ya da mevcut arşivleri araştırmacılara kapatan kurumlar, hem kendilerine, hem kendi milletlerine, hem de anonim vicdana karşı suç işlemiş sayılırlar...
Özellikle askeri arşiv: Tarih yazıcılarının en önemli kaynağını askeri arşiv (bugünkü ifade ile “Genelkurmay arşivi) teşkil ettiğinden, Genelkurmay Başkanlığı’nın arşiv tutmaması tarihe karşı da büyük sorumluluktur...
Belgelerin gizlenmesi ise daha vahim sonuçlar doğurur.
Biliyorsunuz bir süreden beri ülkemizde “Ergenekon soruşturması” denilen bir olgu var. Bu çerçevede sivillerin yanı sıra çok sayıda emekli ve muvazzaf asker de gözaltına alınmıştır...
Savcılar, “soruşturmanın selameti” için, Genelkurmay’dan, “darbe teşebbüsünde bulunma” suçlamasıyla gözaltında bulunan askerlere ilişkin bazı belgeler istemekte, ancak her seferinde, “Yapılan inceleme sonucunda arşivimizde böyle bir belgeye rastlanmamıştır” şeklinde bir cevap almaktadırlar.
Oysa savcıların eline geçen bazı askeri belgelerin ayrıntısının Genelkurmay Başkanlığı’nda olması lâzım...
Akla ilk gelen soru şu: Acaba Genelkurmay arşiv mi tutmuyor, yoksa kimi mensuplarını zor duruma sokabilecek, belki de olayı tırmandırıp daha üst düzeylere bulaştıracak belgeleri saklıyor mu?
Herhalde saklamaz, saklamamalı...
Zira soruşturması yapılan konu, “Yapılan inceleme sonucunda arşivimizde böyle bir belgeye rastlanmamıştır” biçiminde, pek de inandırıcı olmayan, üstünkörü bir açıklamayla geçiştirilebilecek kadar basit bir konu değil.
Darbe soruşturması yapılıyor...
Esasen “darbe teşebbüsü”nden öncelikle Genelkurmay Başkanlığı’nın rahatsız olması gerekiyor.
Mensuplarından bazıları böyle bir teşebbüste bulunmuş olsalar dahi, bu Silahlı Kuvvetlerimizi bağlamaz. Rütbesi ne olursa olsun, hiçbir subay ordunun bütününü temsil etmez. Ayrıca sivil ya da asker herkes suç işleyebilir! Bu tek başına çok da vahim bir şey değildir...
Asıl vahim olan, mevcut belgelerin “Ne olur ne olmaz” anlayışıyla imha edilmesi veya saklanması ihtimalidir.
Bu “suça iştirak” anlamına gelir ki, suç işlemekten daha beter sonuçları olur.
Zaten başta Mehmet Ali Birand olmak üzere, bazı gazeteciler, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay’dan servis edilen “uydurma” haberlerle kasetleri “mecburen” yayınladıklarını söyleyip durmaktadırlar...
Bu iddiaların üstü, “kaydına rastlanamadı” türünden beyanlarla örtülemez.
Birden fazla insan aynı konuda aynı iddiaları seslendiriyorsa, bunun kaydının-kuydunun olması gerekiyor.
Yoksa, Genelkurmay’ımızın bilinen “arşiv titizliği”ne bir haller olmuş demektir!
YENİ AKİT