Genel af sorunları ortadan kaldırmaya yeter mi?

Sefa Saygılı, Türkiye'de tutuklu sayısının oldukça fazla olduğuna dikkat çekerken yaptırım ve cezaların çerçevesinin ise belirsiz olduğunu ifade ediyor.

Sefa Saygılı / Yeni Akit

Genel af, çare ve çözüm olacak mıdır?

Avrupa Konseyi'nin 2022 Yıllık Ceza İstatistikleri Raporu'na göre Avrupa'da en çok tutuklu ve hükümlü Türkiye'de bulunuyor.

BBC Türkçe’nin aktardığı habere göre, 31 Ocak 2022 itibariyle Avrupa Konseyi üyesi 48 ülkede 981 bin 575 mahkûm bulunduğu belirtilen raporda, Türkiye’nin Avrupa’da cezaevlerinde en çok tutuklu ve hükümlü bulunan ülkesi olduğu ortaya çıktı.

Rapora göre, 31 Ocak 2022 itibarıyla Avrupa’da cezaevinde en fazla kişi 303 bin 945’le Türkiye’de bulunuyor. Türkiye’yi, 79 bin 92 ile İngiltere ve Galler, 71 bin 874 ile Polonya ve 69 bin 964 ile Fransa izliyor.

Türkiye’de her 100 bin kişi başına 355 tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Gürcistan (237), Azerbaycan (217), Macaristan (194), Litvanya (191), Polonya (190), Slovak Cumhuriyeti (187), Arnavutluk (176), Çekya (175) ve Letonya (172) Türkiye’yi izliyor.

Raporda verileri kullanılan yedi ülkede, aşırı kalabalığın bir göstergesi olarak 100 kişilik hücrede 105’ten fazla mahkûm olduğunu bildirildi. Türkiye’de her 100 kişilik hücrede 113 mahkûmla cezaevleri kapasitenin üzerinde kullanılan ülkeler arasında yer alıyor.

Rapora dâhil edilen 10 ülkedeki cezaevlerinde tüm mahkûmların dörtte birinden fazlası uyuşturucuyla ilgili suçlardan hüküm giyiyor. Türkiye’de ise bu oran yüzde 32 düzeyinde. Ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutuklu sayısı toplam 360.000 sayısını aşmış bulunmaktadır. Denetimli serbestlikle bulunanların sayısı ise 450.000 civarındadır. Yargılananların sayısı ise milyonlarla ifade edilmektedir.

 Cezaevlerindeki aşırı yoğunluk sorununun çözümü, yeni cezaevleri yapımında aranmaktadır. Türkiye, dünyada cezaevlerinde yoğunluk oranı yüksek ülkeler arasındadır. Türkiye’de 2022 itibarıyla 384 cezaevi bulunmaktadır. Cezaevlerinin toplam kapasitesi ise 275.860 kişidir. İnfaz Kanunu’nda yapılan değişikliklerle salıverilen binlerce hükümlü ve tutukluların yerine daha fazla kişi cezaevlerine gönderilmektedir.

Aynı nüfusa sahip Almanya’da ceza infaz kurumlarında bulunan kişi sayısı 56.000 civarındadır. Bunların % 25’ini ise yabancı uyruklular oluşturmaktadır. Dünyanın ve Avrupa’nın en büyük adliyelerini yapmakla, yeni ceza evleri inşa etmekle, hâkim ve savcı sayısını artırmakla sorunun çözülemediği görülmektedir.

Temel problem; ahlaki çöküntü, hatalı sosyal politikalar ile ithal ceza yasalarının yürürlüğü ve uygulama hatalarından kaynaklanmaktadır. 765 sayılı eski ceza kanununda korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve genel ahlak iken, 2005 yılında yürürlüğü giren 5237 sayılı yeni ceza kanununda ise kişilerin (öncelikle kadın ve LGBTİ bireylerinin) özgürlükleri ile cinsel dokunulmazlıkları teminat altına alınmaktadır. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi gözetilmeden muğlak ifadelerle suç tanımları yapılmıştır. Suçlarda ve cezalarda zamanaşımı yükseltilerek onlarca yıl sürecek yargılamaların önü açılmıştır. Yeni ceza kanununda uygulama alanı bulan hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile kolayca mahkûmiyet hükmü kurulmakta ve 5 yıl içerisinde yeni bir suç işlenmesi halinde ilk kararla birlikte infaz edilmektedir. İnsanımız yargı sürecine girdiği anda, yılları yargılanmakla, hayatı yıllarca hâkim, savcı ve avukatlarla muhatap olmakla geçmektedir. Yargılanmak başlı başına kişinin sosyal ve iş dünyasını/mesleğini, ailesini ve sağlığını tahrip etmektedir. Her yargılanan kişi Kafka’nın “DAVA” adlı romanındaki Bay K benzeri belirsiz ve bunalımlı bir hayata girmektedir.

Cezaların dengesiz ve orantısız artırılması, öfke ve kin duygularını körükleyerek kişileri suç makinesine çevirmektedir. Aslolan uzlaşma ortamının sağlanmasıdır. Kişileri muhbir vatandaş haline getirmek, sürekli delilsiz/belgesiz şikâyete özendirmek toplum barışını bozacağı gibi suçların artmasına da sebebiyet verecektir. Ceza Kanunu’nda suçta ve cezada kanunilik ilkesi esnek tutulmuştur. Özellikle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, hakaret, tehdit ve yaralama ile cinsel suçlarda,  suçların unsurları ve tanımı geniş yorumlanmak suretiyle suç kapsamında değerlendirilebilmektedir.

Aile içi suçların nitelikli suç kapsamına alınması sebebiyle şikâyetten vazgeçme mümkün olamamaktadır. Tartışan kardeşler, eşler duruşma salonlarında şikâyetçi olmadıklarını söyleseler de kamu davası gereğince ceza mahkûmiyetleri verilmektedir. Birisinin kolundan tutmak/çekmek yaralama suçu kabul edilmektedir(TCK m.86). Şişko, kel, komünist demek hakaret suçu kabul edilmektedir(TCK m.125 gerekçesi). Hatta kişinin sahibi olduğu bağında, bağ çubuğunu kesmesi veya zarar vermesi halinde suçun nitelikli hali olan 6 yıla kadar ceza verilebilmektedir (TCK m152/c.). Evlilik birliği içerisinde cinsel suç tanımı korkunç sonuçlar doğurmaktadır. Savcılığa  ..kocam rızam dışında benimle birlikte oldu”şikayetinde bulunulduğu takdirde derhal soruşturma ve kovuşturma yapılarak  12 yıla kadar hapis cezası verilebilmektedir. (TCK m.102/2) Doğrudan fuhuş yapmayı ve kumar oynamayı suç olarak tanımlamayan kanun koyucular, belirsiz/orantısız suç ve cezalar ihdas etmişlerdir.

Toplumlar, yasalara göre davranırlar. Suçların önlenmesi ve suçluların ıslahı adil ve doğru yasalarla mümkündür. Adil ve doğru yasalar olmadan adaletli yargılamadan da bahsedilemez.

Çare ve çözüm; Temel kanunlarımız olan Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nun bilge hukuk mimarları tarafından yeniden düzenlenerek, insanımızın, aile ve toplumun huzur ve sükûna ermesi sağlanmalıdır. Doğal hukuk kapsamında, inanç değerlerimize uygun, insanımızın kültür ve gelenekleri ile çatışmayan milli ve yerli yasalar yapılarak sağlıklı insan ve toplum hedefine ulaşılabilir. Genel af ise sadece pansuman tedbir olabilir.

Yorum Analiz Haberleri

UCM'nin tutuklama kararları Siyonist çete İsrail'i yalnızlaştırıyor
Daha çok konuşun da hanginize daha çok güvenemeyeceğimizi bilelim
Görsel kültürün fıtrata etkisi
Ümmetin ihyasında öğretmenlerin rolü
Kâbe acilen bu müptezellerin elinden kurtarılmalıdır!