İnsanoğlunun en canlı, en heyecanlı ve en verimli dönemi gençlik çağıdır. Yani gençlik sosyal gruplar içerisinde toplumun en hareketli ve en dinamik grubunu oluşturur. Bu nedenle henüz kimlik, kişilik ve benliğini oluşturma aşamasında olan genç zaman zaman toplumun farklı katmanları tarafından hedef kitlesi olmuştur. Kimi zaman politik amaçların hedefi haline gelmiş, çeşitli periyotlarla pasivize edilmeye çalışılmış,kuşak çatışması söylemine itilmiş, yani her türlü olumlu ve olumsuz kuşatmalara karşı, manüpile edilmeye en fazla müsait olan kesim olarak görülmüştür.
Aynı zamanda gençlik sağlam ve temiz bir geleceğin de vazgeçilmez unsurudur. Yaşadığımız toplumda sağlıklı bir ailede yetişmiş, sağlam temeller üzerine inşa edilmiş ahlaklı, erdemli gençler olduğu gibi; ihmal edilmiş, maruf olandan mahrum bırakılmış gençlerin de var olduğu bir vakadır. Oysa yarınları emanet edeceğimiz gençlerin sahih temeller üzerine yetişmiş olması ne kadar önemlidir.
İslam tarihine bakacak olursak gençliğin önemsendiğini ve ilk İslam ailesinin önemli bir kadrosunun gençlerden oluştuğunu görmekteyiz. Yine Kur’an-ı Kerim’de Peygamberlerin gençlik dönemlerine ait kıssaların aktarılması, İslam tarihinde genç öncü modellerin bulunması da gençler için önemli “rol model”ler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca İslam toplumunun şekillenmesinde gençlere büyük görevler verilmiş ve İslam adeta bir gençlik hareketi olma niteliğini taşımıştır. Yine Peygamberimizin bir hadisinde dinin en iyi gençlikte yaşandığını ve makbul olan ibadetin de gençlikte yapılan ibadet olduğuna dikkat çekmesi o dönemin önemine yapılan bir atıftır.
Peki, yaşadığımız modern toplumda gençler hayatı nasıl algılamakta ve nasıl bir gelecek tahayyül etmekteler? Ayrıca bir tarafta taklitçi atalar dini, öte tarafta her şeyi dünya hâkimiyeti için ayarlayan modernizmin illeti ile kuşatılmış gençler hayatı anlamlandırma ve hayat yolunu belirlemede kendilerine nasıl bir harita çizmekteler?
Yapılan araştırmalara göre tarihin son 200 yılı gençlik döneminin kimlik ve kişilik oluşturma bakımından en sıkıntılı ve en çalkantılı dönemidir. Ve en son Aralık 2012 yılında Türkiye İstatistik Kurumunun yaptığı tespit sonucunda 75.62.386 Türkiye nüfusunun 18.862.319’u 15-29 arası yaş gurubunu oluşturmaktadır. Yaninüfusun neredeyse %25’i gençlerden oluşmaktadır. Peki, 68, 78, 80 kuşağı, internet gençliği, emo gençlik, apaçi gençlik, İslamcı gençlik gibi farklı zamanlarda farklı isimlerle adlandırılan bu gençler hayata nasıl bakıyorlar?
Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, gencin yanlış ve doğasıyla çelişik davranışları, gencin ve gençliğin sorunu değil, onu eğiten ve ona kuşatıcı bir çevre kültürü aşılayan içinde yaşadığı sistemin sorunudur. Gencin yanlış eğitilmesi, geleceği için bir istihdam alanı açılmaması veya kendini geliştirecek bir fırsat alanı oluşturulmaması da gençliğin dışındaki bir sorundur. Zaten genç hayatı anlamlandırdıkça ya bu kendisini kuşatan sorunun bir parçası ve taşıyıcısı olmakta ya da kendisini kuşatan bu bozuk düzeni değiştirmek için bir arayışa ve açılıma yönelmektedir.
Bu bağlamda yapılan iki anket sonucu var: İlki, 2006 Kasım ayında UPSAM tarafından yapılan “Gençler Hayatı Nasıl Algılıyor” başlıklı anket. Anketin sonuçları tüyler ürpertici. Doğu ve Batı olmak üzere birçok ilde yapılan anket sonuçlarında gençlerin %74’ü ailede şiddet gördüğünü ifade etmiş. Yine %65’i şiddeti başkalarına uygulamış. Kime uyguladıkları sorulduğunda %31’i kendisini kızdıranlara ve %25’i kızlara şiddet uyguladığını belirtmiştir. Bu gençlerin anneleri %60’ı ilkokul, %32’si lise, %8’i üniversite mezunu olarak belirlendi. Babalarının eğitim durumu ise %24’ü ilkokul, %51’i lise, %25’i üniversite olarak ifade edilmiştir. Ve bu gençlerin %72’si sigara içtiğini, %65’i uyuşturucu kullanmayı bir kere de olsa denediğini, %71’i okuldan kaçtığını ifade etmektedir.
İkinci ve daha kapsamlı olan araştırma ise, 2013 yılı Ocak-Nisan aylarında 81 şehirde SEKAM tarafından yapılan “Gençlik Araştırması”. Oldukça ayrıntılı yapılan araştırma sonucunda istatistik bilgi vermeden gençlerin hayat algısını şu maddelerle özetleyebiliriz:
- Sigara, alkol, uyuşturucu kullanma eğilimde artış, bunları meşru görmek.
- Fuhşu, eşcinselliği, lezbiyenliği meşru görmek.
- Şiddete eğilim göstermek.
- Ferdileşmek, yalnızlaşmak, sanallaşmak.
- Din algısında zedelenme, laikleşme-sekülerleşme.
- Başkalarına karşı güven kaybı.
- Gelecek korkusu…
- Kendini sorumlu hissetmemek; fakat başkalarını sorumlu tutmak.
- Her şeye sahip olma hakkını kendinde görmek.
- Sahip olduğu şeylerin kıymetini bilmemek.
- Anormal giyim.
- Aşırı uyku hali.
- Erken ergenleşme.
- Rol modellerini popüler öğelerden seçme.
Rapora göre bütün bunlar, henüz bir sosyal problem boyutlarına ulaşmamış. Hastalık, başlangıç aşamasında.
Gençliğin kimliğini:
1- Modern, geleneğe bağlı, biraz modern-biraz geleneksel;
2- Müslüman, insan, Türk, Kürt, Alevi, TC vatandaşı, diğer;
3- Müslüman, dindar, İslamcı, muhafazakar, milliyetçi, ülkücü, liberal, demokrat,
sosyalist, Atatürkçü, komünist, atesit, Kemalist, laik, sosyal demokrat, feminist, ilerici olmak üzere, üç ana grup çerçevesinde ele alan raporda gençlerin değerlerle ilgili sorulara verdikleri cevaplarla, seçtikleri, benimsedikleri kimlikleri arasında çok ciddi tutarsızlıkların olduğu da gözlemlenmektedir.
Bütün bu sonuçlardan ve yaşanılan tecrübelerden yola çıkarak geleceği omuzlarına bıraktığımız, ancak sınırları olmayan bir hayat tarzını kendilerine benimsemiş gençlerimiz için acil tedbirlerin alınması gerektiğinin altını çizmek lazım. Bu açıdan da zindeliğini kaybeden biz Müslümanların, yeniden Kur’an’ın tevhid ve adalet ilkeleriyle donanan örnek bir sosyal yaşam kurmaları kaçınılmazdır. Küresel kapitalizm tarafından kuşatılan günümüz Müslümanları, bugün bilinçte ve eylemde yeniden Kur’an neslini inşa etmek zorundadırlar. Müslümanların kendilerinden başlamak üzere kendi nesillerini yeniden inşa etme süreçleri içinde ise gençler çok daha önemli ve geleceğimiz için hayatidirler.