Bilmiyorum, Edibe hanım bu işi öğrendi mi?
“Gençleri Koruma Kanunu teklifi”nden önce, bu ülkede başka kanun tekliflerinin verilmesi gerektiğini kavrayabildi mi?
Almanya’daki Hamburg Eyaleti’nde yürürlükte olan “Gençlik Koruma Kanunu”nu neredeyse birebir tercüme ederek Türkiye’de de yasalaşması için girişimde bulunmuştu ya..
Özel bir sohbette, basın mensuplarına bu çalışmasından bahsederek, onlardan destek istemiş!
Onlar da sağolsunlar(!), desteklerini sundular!
Sonrasında da, 2 gün içinde, Edibe hanım teklifini sunmadan geri çekti, daha sonra da kanun teklifinin verilmeyeceğini taahhüt etti..
Kapalı kapılar ardında, Atatürk ilkeleri üzerine kendisinden bu konuda bir yemin alınmış mıdır bilmiyorum ama, kamuoyuna yaptığı açıklamada, “Gençleri Koruma Kanunu”nu TBMM’ye götürmeyeceği konusunda yeterli teminatı verdiği açık..
Bu somut vaka sonrasında, Edibe hanım ve diğer milletvekilleri ve onlarla birlikte tüm Türkiye şunu öğrenmiş ise, bu olaydan yeterince ders çıkardığımıza kanaat getireceğim.
Nedir öğrenilmesi gereken?
“Bu ülkede, Gençleri Koruma Kanunu’ndan önce, TBMM’nin yasama görevini engellemek isteyenlere karşı milletvekillerini koruma kanunu çıkarılmalıdır!”
Sizce de öyle değil mi?
İç Hizmet Kanunu 35. maddeyi gerekçe gösterip, yasama organını 10 yılda bir zorunlu tatile yolluyorlar.. O madde orada dururken, Edibe hanım kalkmış, gençleri koruma kanunu üzerine çalışıyor!
Siyasi Partiler Yasası’nın 102. maddesi 7 kişinin takdiri ile siyasi partilerin kapatılması kararı alınabileceğini hükme bağlamış, Başsavcı da, kanun teklifi vermeyi bile kapatma gerekçeleri arasına koyma uygulamasını başlatmış, Edibe hanım böyle bir dönemde, Gençleri Koruma Kanunu teklifi verme hazırlığı yapıyor!
Sen önce, “kanun teklif etme yetki”ni korumaya al da, sonra gençleri korursun Edibe hanım!
Örneğin; şöyle bir kanun teklifi yap: “Kanun teklifi verdiği için, hiçbir milletvekili suçlanamaz, tahkir edilemez.. Verilecek kanun tekliflerini çarpıtanlar, amacı dışında yorumlayanlar, kasten tahrif edilmiş şekilde kamuoyuna intikal ettirenler hakkında ceza davası açılır ve suçun ağırlığına göre ‘yalancı’, ‘müfteri’ sıfatlarıyla tel’in edilirler.”
Evet, var mısınız böyle bir kanun teklifini önermeye, TBMM’den geçirmeye..
Kimseyi, cezaevine tıkın falan demiyorum.
Ama; yalan yazanların, çarpıtmada bulunanların, konuları halka başka türlü anlatmaya kalkışanların da, eylemleri ile orantılı bir sıfatla kamuoyuna tanıtılmaları gerekli, hatta zorunlu değil mi?
“Okullara ibadethane” olgusu, Almanya’daki bir eyalette var ise, bir milletvekili de bunu olduğu gibi Türkçeye çevirip, tartışmaya açmış ise, bu teklifi “Her okula mescid” diye tanıtan ahlaksızlara, gereken cezanın mahkemelerce verilmesinin sağlanması gerekmez mi?
Teklif; Avrupa’nın gelişmiş bir ülkesinin, çok önemli bir eyaletindeki kanundan alınmış.
Bunu niye gizliyorsunuz?
Gizlemeyi bir kenara bırakın, teklif mescit değil, ibadethane kelimesini içerirken, siz niçin ‘ibadethane’ yerine ısrarla ‘mescit’ diyorsunuz?
Bu gizlemenin, bu çarpıtmanın sebebini sorma hakkı yok mu halkın?.
Bir milletvekili; vereceği kanun teklifindeki ifadelerin değiştirilerek, çarpıtılarak kamuoyuna yansıtılmasını önleyemiyorsa, yasama organının üyeliği görevini nasıl yürütebilir ki?
Verilecek her teklifin, medya tarafından istenildiği gibi çarpıtılması, değiştirilmesi, bazı bölümlerinin gizlenmesi mümkün ise, milletvekilleri nasıl yasama görevini yerine getirebilir ki?
Öncelikle bu yalan-dolanların önlenmesi gerekmez mi?
Bu çarpıtmalar önlenmeden, gençleri korumaya kalkışmanın ne ciddiyeti var ki?
Ciddiyeti olmadığı için de, koruyamadınız zaten..
Teklifi daha vermeden, geri çektiniz. Çekmek zorunda kaldınız!
Oysa önce kendinizi korumaya alsaydınız; kanun teklifi verme hakkını korumaya alsaydınız.. Yalan haberciliği mahkum eden, siyasilere medya aracılığı ile iftira edilmesini cezalandıran bir kanun teklifi vermiş olsaydınız, “Gençleri Koruma Kanunu Teklifi”ni verme hakkına da sahip olurdunuz..
Sizin kanun teklifinizi kimse, “ibadethane” kavramının yerine “mescit” kelimesini koyarak çarpıtamazdı.. Gençlerin inanç hürriyetlerinin sağlanmasını amaçlayan bir kanun teklifini, hiç kimse “çocuklara namaz kılma zorunluluğu geliyor” diye takdim edemezdi.
Özgürlüklerin daha fazla genişlemesini isteyen, inanç hürriyetine saygı amaçlı bir öneriyi, kimse “hak ihlali” olarak yorumlayamazdı!
Kimse, kanun teklifini işine geldiği gibi çarpıtarak, kamuoyuna takdim edemezdi.
Demek ki şu konudaki/bu konudaki kanun tekliflerinden önce, Anayasa’daki; yasama yetkisinin TBMM’de olduğuna ilişkin düzenlemenin hayata geçmesini sağlayacak, bu yetkinin kullanılmasını engelleyecek girişimleri cezalandıracak kanun teklifi verilmesi gerekiyor..
Yargıtay Başsavcısı’nın, “Anayasa’nın 10 ve 42. maddeleri değiştirilmiş” şeklindeki iddianamesi ile bir partinin kapatılmasının istendiği gerçeği orada dururken, kimse kendisini kandırmasın. Yasama yetkisi TBMM’de falan değildir.
Veremediniz işte, sıradan bir kanun teklifini, Hamburg Eyaleti’nde yürürlükte olan bir kanunu; günlerce uğraşıp tercüme ettiniz de, götürüp TBMM’ye teslim bile edemediniz!
İki tane baldırı çıplak gazeteci, vereceğiniz kanun teklifini bir orasından, bir burasından çarpıtıp halka öyle takdim etti ki.. Anında tornistan ettiniz!
Gençleri korumak neyinize, siz kendinizi koruyun yeter!
“Darbe yapmak suçtur” diye bir kanun çıkarın, “Darbeci gazeteciler de, darbecilerle aynı cezaya çarptırılırlar” diye altına bir ekleme yapın, yeter!
Göreceksiniz; gençleri korumanız için kanun çıkarmanıza da gerek kalmayacak. Çünkü gençleri zehirleyenler, zaten derslerini almış olacaklar!
Vakit gazetesi