“Ortadoğu İntifadaları, İmkanlar ve Zaaflar, Genel Bakış” başlığı altında bir forum düzenleyen Özgür-Der Üniversite Gençliği Ortadoğu'da gelişen olayları konuştu.
Haksöz Dergisi’nde gerçekleştirilen forumda Furkan Akdeniz ve Kevser Çakır yönetici oldu.
Kevser Çakır’ın duruma dair tarihsel süreç ve perspektif niteliğindeki giriş konuşmalarının ardından söz alan katılımcılar konuyu tartıştı.
Öncelikle Ortadoğu’da yaşanan değişimin doğru tanımlanması gerektiği, bu sürecin ne devrim gibi köklü bir değişim ile ne de “arap baharı” gibi liberal çağrışımlı ifadelerle tanımlamanın doğru olmadığı, yaşanan gelişmeleri intifada süreci olarak görmenin daha uygun bir tanım olduğu ve mevcut kalkışmanın ne ölçüde siyasal, sosyal ve toplumsal inkılaba dönüşeceği zaman içinde, değişim sürecinin aktörlerinin elinde olduğu belirtildi.
Tunus’ta başlayan halk ayaklanmaları ilgili bütüncül olarak bakıldığında on yıllar boyunca despotça ülkesini yöneten diktatörlere karşı özgürleşme iradesi ile gerçekleştiğini, bu despot rejimlere karşı ortaya çıkan hareketlerin, protestoların öteden beri var olan İslami yapılar ve çeşitli ideololjik gruplar eliyle yapıldığını, ayrıca rejime karşı yapılan bu eylemlerin aniden ortaya çıkmış gibi açıklanmasının doğru olmayacağı, özellikle İhvan-ı Müslimin başta olmak üzere bu uğurda nice bedeller ödenmiş olduğunun üzerinde duruldu.
Ortadoğu intifadasının başlamasıyla birlikte vakayı çeşitli şekillerde açıklayanlar olduğu, özellikle intifadaların ideolojik kimliğinin olmadığı ve facebook-twitter gibi sosyal medya organları ile gerçekleştiği iddialarının gerçeği yansıtmadığı ve bir yanılsama olduğu, sosyal medyayı kullanan kişi eğer ideolojik ve örgütlü bir mücadele içinde değilse zaten uzun soluklu ve ciddi bedelleri olan eylemleri yapamayacağı söylendi.
Yaşanan değişime komplocu tezlerle yaklaşanların, Amerika ya da emperyalist güçlerin Ortadoğu’yu yeniden dizayn ettiğini söyleyenlerin, insanların bile bile ölüme yürüdükleri bir gerçekliğe sırtlarını döndükleri dile getirildi. Özelikle Suriye’de sayısı on binleri bulan şehitlerin onurlu duruşlarını meşru olup olmadığını sorgulama hakkımızın olmadığı ve bu şehitleri ölüme yürüten gücün ancak imanla açıklanabileceği vurgulandı.
Suriye’de protestoların başlamasıyla birlikte Mübarek’in devrilmesini Şah’ın devrilmesine benzeten, sahiplenen İran’ın ilkesel bir yanlış yapıtığı, İslam düşmanı, laik bir rejiminin desteklenmesinin hiçbir siyasi, stratejik hesapla açıklanamayacağı, “direniş cephesi” olgusunun da Suriye rejimi gibi halkına karşı katliam yapan beşşar esed’e bağlı imiş gibi aktarılmasının direniş cephesini meşruiyet krizine soktuğu ifade edildi.
Suriye’de ve diğer yerlerde diktatörlere karşı çıkmanın bu halkların hangi ideolojiye sahip olursa olsun en doğal hakları olduğu, bu ayaklanmaların İslami olup-olmadığı tartışmalarının da doğru olmayacağı, İslami hareketlerin sürecin en önemli aktörü olduğu ama muhaliflerin sadece İslamcılardan oluşmadığı bir vasatta İslami hareketlerin destekçisi olmalı, elimizden geldiğince sahip çıkmalıyız vurgularıyla forum tamamlandı.