Ali Osman Aydın / Yeni Akit
“Ateist İmam” ve laik çizgide bir ileri, iki geri
İlahiyatçı İsrafil Balcı, Ebu Leheb ile ilgili enteresan mı enteresan bir açıklama yapmış. Haberi okuyunca ister istemez aklıma Zaytung’un çok eskiden yaptığı “ateist imam” şakası geldi. Şaka, din adamlığının bir mesleğe döndüğünü ve artık onu geçim derdiyle ateistlerin bile yaptığını anlatıyordu. Balcı’ya ateist demiyoruz elbette, sadece tuhaf, ironik çelişkiye dikkat çekiyoruz. Balcı Ebu Leheb ile ilgili “Hangi kötülüğü yaptı diye sorulsa somut örnek bulamazsınız” diyor. İslami anlatıda Ebu Leheb’e düşmanlığın temelsiz, delilsiz olduğunu anlatmaya çalışıyor anladığım kadarıyla.
Bu ifadeleri duyduğumda hiç şaşırmadım doğrusu. Balcı daha fazlasını da söyleyebilecek biri. Kendisini sosyal medyadan takip edenler ne demek istediğimi anlayacaklardır.
Balcı’nın düşünsel eğiliminin temelini büyük ölçüde ülke insanının inanç geleneğine duyduğu öfke oluşturuyor. Geleneksel dinin ferdi ve içtimai tezahürlerine saldırması, söz konusu ifade biçimlerini aşağılaması bu öfkeden kaynaklanıyor. Bu geleneğin içinde yanlış olan şeyler olabilir elbette, ancak tümünü sakıncalı ilan etmek mantıksızdır.
Balcı ve İslamoğlu gibilerin bu tutumlarında ebeveynleriyle ve onların dini alışkanlıklarıyla kurdukları sorunlu ilişkinin büyük payı olduğunu düşünüyorum. Geleneksel dindarlık ile savaşırken aslında kendi ebeveynleriyle, yahut akrabalarıyla, onların inançlarıyla veya düşman bir arketiple savaşıyorlar bilinçaltlarında. Dini meselelere bugüne kadar hiç yüklenmemiş anlamlar yükleyerek ve dini istedikleri gibi konuşturarak rakiplerini minderin dışına atmaya çalışıyorlar. Öfkelerini alternatif din haline getiriyorlar.
Mesela Balcı geçmişte sosyal medyada bir paylaşım yapmıştı… Türkiye’de deizm ve ateizmin yükselmesini doğrudan hükümete bağlıyordu paylaşımında mealen…
Türkiye’de insanların inanç konusunda yaşadıkları kopuşlarda hükümetin politikalarının bir etkisi yok mudur? Vardır elbette. Doğru, ama eksikti bu tespit. Ben kendisine karşılık olarak, “ İnsanlar anaokulundan üniversiteye kadar pozitivist bir eğitim anlayışından geçiriliyorlar. Ayrıca günlük hayat üzerinde bütün dinlerden ve ideolojilerden daha fazla belirleyici olan popüler kültür dediğimiz olgu, son derece profan! Din dışı yani. Ya da, dine karşı diyelim. Türkiye’de insanların deist ya da ateist olmalarında hükümetin payı var da popüler kültürün ve bu eğitim sisteminin hiçbir payı yok mu? Eğer varsa an azından Hükümeti yererken sergilediğiniz sertliğe benzer bir biçimde diğer unsurları da yermeniz gerekmez mi?, demiştim.
Görüldüğü gibi hiçbir hakaret yoktu yazdığım şeyde. Fakat Balcı bu sorudan hiç hoşlanmamış olacak ki beni hemen engelledi. Normal bir şekilde cevap verebilirdi. Vermedi çünkü bu adamların derdi din ya da dindarlık değil.
Normalde bir insan, halkın dini inançlarını zedeliyor diye Hükümete ateş püskürüyorsa, aynı şekilde halkın inançlarını sarsmaya dönük yayın ve ürünleriyle popüler kültüre ve eğitim sistemine de ateş püskürmesi lazım. Eğer mesele halkın inançlarının zedelenmesiyse tabii. Fakat siz hükümete ateş püskürürken dine her fırsatta hakaret etmeyi marifet sayan, din ile ilgili her şeyi aşağı gören ve gösteren çevrelerle can ciğer kuzu sarması oluyorsanız derdinizin “din” olduğunu söylemeyeceksiniz! Derdiniz din değil. Sizin derdiniz siyaseten yenemediğiniz bir siyasi aktörü dini kullanarak sakıncalı hale getirmek. Seküler çevrelerde kabul görmek için dini araç haline getirerek siyaset yapıyorsunuz.
İktidarı dini kullanıyor diye topa tutuyorsunuz ama asıl kişisel çıkarları için dini kullanan sizsiniz. Üzerinde tartışma olmayan, çok açık dini meseleleri bile kuşkulu hale getirmeye çalışmanız, “din hakkında bildiğiniz her şey yanlış!” tarzındaki tavrınız, dini hamiyetinizden değil büyük egonuzdan kaynaklanıyor.
LAİK ÇİZGİDE BİR İLERİ, İKİ GERİ!
Öz Erciş firmasıyla ilgili namaz polemiği büyüdü ve yön değiştirdi. Bana kalırsa işlerin bu hale gelmesinde firmanın-yahut avukatın- payı çok büyük. Farz-ı misal yolcunun talebi uygunsuz bir zamanda yapılmışsa bile kriz lisanı münasiple yönetilebilirdi. Ama böyle yapılmadığı gibi bir de üzerine CHP genel merkezinde ya da Atatürkçü Düşünce Derneğinde hazırlanmış intibaı veren bir savunma metni hazırlandı. Zaten dikkatleri çeken şey bu açıklamaydı. İçeriği ve kullandığı dil itibariyle fazlasıyla 90’lı yılları hatırlatıyordu… Biz de bunun üzerine hem olaya dikkat çekmek hem de firmayı yaklaşımından dolayı uyarmak için bir yazı kaleme aldık. Hoşgörü abidesi, medeni Kemalistlerden de yığınla küfür yedik tabii.
Firmanın avukatı olayın üzerine Serbestiyet’e verdiği röportajda: “Laiklik vurgusuyla herkesin inanç özgürlüğüne işaret ettik… Zaten firma sahibi, firmanın yöneticileri veya ortakları mütedeyyin, inançlı insanlar. Kimsenin dinle namazla bir sorunu yok. Hatta firma sahibi yedi defa hacca gitmiş. Namaza karşı bir duruşu olabilir mi yani?” demiş.
Biz ilgili yazıyı bitirirken Vanlı kardeşlerimizin bu duruma illa bir tepkilerinin olacağını vurguladıktan sonra; “Bakalım bu piyasa şartlarında laik kalmaya ne kadar devam edeceksiniz!” demiştik. Tepkiler de çığ gibi büyüdü tabii bu arada. Avukatın durumu toparlamaya dönük “hacılı” açıklamalarına bakılırsa iddialı “laiklik” vurguları birkaç gün sürdü ancak. Doğrusu da budur. Hatalarını anlamış olmaları gayet güzel. Bir firmanın kendisini siyasal tartışmalarının içine çekmesi hiç akıllıca değildi zaten.