Seminerin sunumu Özgür-Der Genel Sekreteri Musa Üzer tarafından yapıldı. Musa Üzer’in konuyla ilgili aktarımında öne çıkan hususlar özetle şöyle:
1- Gelenek ve modernlik tartışmaları, son birkaç yüzyılın sorunları çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Bu haliyle mesele modern bir meseledir. Yaklaşık iki yüz yıllık bir mazisi olan modernizmin ortaya çıkışıyla gündeme gelen sorunlarla birlikte, gelenek ve modernlik tartışmaları ve kavgaları da başlamıştır.
2- Söz konusu bu iki kavram karşısında herkesin ve her kesimin tutumları, davranışları; var olan siyasetlerin, anlayışların, inançların ve düşüncelerin mahiyetiyle ilgili olmuştur. Misal, kimileri modernlik kavramına ve kavramın fikri, felsefi karşılıklarına sorgusuz sualsiz adeta iman ederken, kimleri aynı bu tavrı gelenek kavramı için yapmışlardır. Bizce doğru olan yol, önce doğru anlamayı ve tanımlamayı yapıp, sonra da ölçülü bir yaklaşım göstermekten geçer. Bu ise iki konuya, iki kavrama da eşit yaklaşmak manasında olmayıp, ikisini de doğru anlamak demektir. Tanım doğru yapıldıktan sonra tavır olarak, hangi anlayışın gerekli olduğu, hangi kavrama yakın, hangisine mesafeli olmak gerektiği de ortaya çıkar.
3- Modernlik en genelde batı düşüncesinin adı olarak, batılı yaşam tarzı ile kendini hissettirir. Esasen bu hissettirme değil, artık bir dayatma şeklidir. Ve yine Afrika’dan Asya’ya dünyanın her yerini kuşatmıştır. Gelenek diye anılan ise yüzyıllardır süre geldiği halde, artık modernleşmeyle birlikte tavsamış, geri plana düşmüş/düşürülmüş fikirler ve tatbikatlar silsilesidir.
4- Modernliği fikri planda, insanın Tanrı’yı ihmal etmesi olarak değil, ona ihtiyaç hissetmemesi, ona önem ve değer vermemesi olarak görmek mümkündür. Bu haliyle modernlik felsefi olarak Tanrı’ya isyan temelinde hareket eder. İki dünya anlayışı yerine tek bir dünyayı, yaşadığımız bu dünyayı merkeze alır. Zevk, eğlence, bencillik, bireycilik gibi insan arzularını merkeze alan tutumlar da alametleri olur. Adaletin, ahlakın kriteri ise sadece “akıl”dır artık. Bu akıl ise Allah ve ahiret gününden, hesaptan, günah ve sevap anlayışından bağımsız hareket eder.
5- Modernliği biz burada fikri bağlamda ele alıyoruz. Modernlik düşüncesi yaşadığımız çağda kullandığımız moden alet ve teknoloji ile karıştırılamaz. Çünkü alet kullanımı zorunlu olarak, ilk insandan bu yana gelen insanlık tecrübesinin zorunlu bir neticesidir. Ve her modern teknoloji bu yönüyle insanlığın ortak tecrübesinin günümüz şartlarında geldiği yere işaret eder. Oysa modernizm diye nitelenen ve felsefi olarak dile getirilen kavram, kendisini insanlığın ortak düşüncesinden bağımsız olarak, tarihten ve mirastan ayırarak sunar.
6- Modernlik akıl adına kendine meşruiyet ararken, menfaati, faydayı ve zevki hayatın merkezine taşır. Bu halini zorunlu bir hal olarak da herkese, hatta bütün dünyaya dayatır. Çöllerden, dağlara, köylerden şehirlere bütün alanlara tasallut eden bir düşünce olarak modernlik baskıcı/zorlayıcı bir karakter taşır. Bu yüzden biz onu dünden, bu güne gelen geleneklerden ayırırız. Çünkü gelenek doğası gereği, baskıcı ve zorlayıcı, tek tipleştirici bir karakter taşımaz. Geleneğin dünyası çeşitliliği, renkliliği, farklılığı esas alır. Varoluşu, var eden bir güçle birlikte ele alanların, zorlayıcı-baskıcı olmamaları değerleriyle alakalıdır. Aksi, kendilerini inkardır.
7- Tarihin bu evresinde ortaya çıkıp, Tanrısızlık olarak anılan bir anlayışın, yani modernliğin insanı getirdiği yer ortadadır. İnsanın tarihte hiç olmadığı kadar zengin ama yine tarihte hiç olmadığı kadar mutsuz olması meselesi, neyi ihmal ettiğimizden bağımsız değildir. Modernliğe alternatif olmak zarurettir. Onun insan fıtratı ile kavgalı hali karşısında, insanlığa kurtuluş reçetesi sunacak anlayışlar ise dinlerden başkası değildir. Bu konuda son ve korunmuş din olarak İslam tek alternatiftir. Çünkü diğer dinler de onda mündemiçtir.
8- Oysa bu gün İslam denildiğinde sadece bir kısım ibadetler akla gelmekte, getirilmektedir. Onun bütün hayatı kuşatıcı bir din olduğu ve Allah’ın bütün insanların Rabbi ve İlahı olduğu gerçeği atlanmaktadır. İslamın ilk uygulayıcısı olan Peygamberimizin de gösterdiği üzere, din insanın bütün ihtiyaç alanlarını kuşatır. Bozulmuş diğer dinler gibi değildir İslam. Hayatın büyük alanlarından çekilip sadece camiye, eve hapsedilmeyecek kadar kapsayıcı bir dindir o. Bu bakımdan İslami yaşam; ya da İslami yaşantı sadece bireysel alanla sınırlı değildir. Kültürden-sanata, siyasetten-spora, bireysel alandan-toplumsal alana kadar her yerde İslam tatbikat ister. Çünkü o, bu dünyayı tanzim için gelmiştir ve modernizmin kuşattığı bütün alanlar için sözü vardır.
9- İslam bu güne seslenmek itibariyle moderndir. Yine o ilk insandan bu güne gelip, son peygamberin sunumuyla en son halini alarak, günümüze kadar gelmiş olması itibariyle de gelenektir. İslam; insanlığın, Peygamberlerin geleneğidir. Bu haliyle ona sahih gelenek, doğru gelenek demek mümkündür. Biz müslümanlar da sonradan ortaya çıkmış türediler değiliz. Hz Adem’den Hz Muhammed’e kadar gelip, oradan da bize intikal eden çizginin, mirasın sahipleriyiz. Bu mirasa soradan karışan yanlışları, hurafeleri ayıklamak ve onu tertemiz olarak sahiplenmek bizim vazifemizdir.
10-İslam gelenek olarak bir zincirin adı olarak son Peygambere kadar geldiği gibi, ondan bize de yine zincirleme olarak gelmiştir. En son aldığı hal üzerine de yaklaşık 15 asırlık bir bilgi ve tecrübe bina etmiştir. O bu haliyle hayatın bütün alanlarında; yansımalar, izler ve doğrudan temas olarak, sahabeden günümüze intikal eden muhteşem ve büyük bir mirastır. Fikirden, eyleme; mimariden, edebiyata; hadisten, tefsire; siyasetten, ticarete kadar her alanda ve evden, okula; sokaktan, devlet dairesine kadar her yerde oluşan ve bize kadar gelen bir geleneğin adıdır. Bu bilgi ve birikimden istifade etmek, doğruları almak, yanlışları ayıklamak da vazifemizdir.
Temel vurgularını yukarıya alıntıladığımız seminer, katılanların sorularına verilen cevaplarla son buldu.