Gelenek ile Modernizm arasında Müslümanlar başlığı altında düzenlenen konferansın başlangıcında Çakır, başlıkla ilgili yanlış anlaşılmalara fırsat vermemesi ve sunumunun daha doğru anlaşılması için diyalektiğin -Gelenek ve Modernizm yerine- Gelenekselcilik ve Modernizm şeklinde kurgulanmasının daha doğru olacağını vurguladı.
Sunumunun girizgahında gelenek ve modern tanımı yapan Çakır, her iki kavramıda nötr olarak nitelendirerek, geleneği bütünüyle yok saymanın anlamsızlığını vurguladı. Modern olanı reddetmenin de kategorik olarak imkansızlığını “donkişot” üzerinden anlatan Çakır, sürece, çağa, döneme dahil olmanın zorunluluğuna dikkat çekerek, zamanın dışına çıkmanın akılla ve gerçeklikle bağdaşmadığını vurguladı.
Daha sonra gelenekselcilik ve modernizm tanımı yapan Çakır, gelenekselciliği adet ve ananeyi önemseyen ve bunların dışına çıkmayı yoz kabul eden yaklaşım olarak nitelendirdikten sonra sunumuna modernizm tanımıyla devam etti.
Çakır, aydınlanma felsefesiyle eş zamanlı bir açılım olarak nitelendirdiği modernizmin temel karakteristiğinin hakkın ve hakikatin tanımlanması başta olmak üzere, değerin de ancak insan tarafından belirlenebileceğini zorunluluk gören bir anlayış olarak nitelendirdikten sonra, doğal olarak felsefi, siyasi, kültürel, ekonomik ardıllarının olabileceğine dikkat çekti.
Çakır, Modernizmin, dünü kilise tecrübesinden hareketle karanlık gördüğünü ve geçmişi arkaik olarak nitelendirerek, geride bıraktığı teokrasi tecrübesine tekabül eden Hıristiyanlık üzerinden ilahi olanı tamamen yok saydığını detaylı olarak çerçevelendirerek, anlaşılabilir olarak tanımladığı süreci özetlemiş oldu.
Müslümanların 70’li yıllarda modernlik ve moderniteyi karıştırarak sığ eleştirilerle, modernliğin getirdiği bir çok teknolojik yeniliğe mesafeli durduğu ve ölçüsüz, ayakları yere basmayan eleştiriler geliştirdiğine değinen Çakır, ”gavur icadı” jargonuyla zamanla ironize edilen duruma dikkat çekerek, Nuh kıssası üzerinden çağın gereksinimleriyle uyumlu olmanın zaruretine değindi.
Müslümanların zaferler ve başarılarla geride bıraktığı uzun bir dönem sonunda, siyasal, askeri ve nihayet kültürel alanlarda yenilgilerle karşılaşmasının doğal sonucu olarak sorgulama sürecine girdiğini anlatan Çakır, üç farklı yöntemin belirginleştirdiği üç farklı kesimden söz ederek, birinci grubun, batının başarısını mutlak takdir edilesi olarak değerlendirip, değerleriyle birlikte kabullendiğini ve daha sonra bu grubun kendi içerisinden çıkardığı kadrolarla cumhuriyeti kurduğunu ifade etti.
Çakır, ikinci grubun ise herşeyin yolunda olduğunu düşündüğünü ve dini hayatın ihmal edilmesi sonucu Allah’ın müslümanları cezalandırdığını, kendilerine çeki düzen vererek inzivaya çekilmeleri ve dolayısıyla ibadetleri çoğaltmaları durumunda herşeyin yoluna gireceğine inandıklarını belirtti.
Daha sonra üçüncü gruba değinen Çakır, bu grubun kendi içerinde farklı fraksiyonları olduğundan hareketle detaylı değerlendirmelerde bulundu.
Bu grubun genel özelliklerini “batının izinden gitmeyi reddeden ama işlerin yolunda olmadığının bilincinde olan” şeklinde tanımlayan Çakır, “Geleneğe dair ne varsa tamamı yorumdur. Gelenekten sadece Kuranı alırız” diyen ve “islam modernistleri”, ”mealciler” gibi tanımlamalara maruz kalan marjinal bir kesimin de söz konusu farklı fraksiyonlardan bir tanesi olduğunu belirtti.
Çakır, Islahatçı ve ihyacı olarak nitelendirdiği bu üçüncü grup içerisinde ki bir diğer fraksiyonun ise genellemeci ve indirgemeci yaklaşımlarla sürekli zaaflara dikkat çektiğini ve batının tasallutunun bu zaafların doğal sonucu olduğunu dillendirdiğini, Malik Bin Nebi’nin “sömürüye müsait toplum” tanımlaması üzerinden örneklendirerek, eleştiriler getirdi.
Islahatçıların, gelenek eleştirilerinin hatırı sayılır bir biçimde modernistlerden beslendiğine dikkat çeken Çakır, hadis ve siyer alanlarındaki eleştirilerin de aynı kaynaktan nasiplendiğini ifade etti.
Geleneksel kesime yöneltilen “Haşiyecilik”, “İlmihal Müslümanlığı” gibi tahfif edici yaftalamaların bu kesim tarafından hoyratça kullanıldığına dikkat çeken Çakır, küçümsenen ilmihal müslümanlığının 150 yıl öncesine kadar mevcut sosyolojinin sorunlarını çözdüğünün, bu kesim tarafından gözardı edildiğini söyledi.
Çakır bazı söylentilere göre Süleymaniye kütüphanesinde 500 bin eserin bulunduğunu ve bu kesimin bu eserlere el sürmediğine dikkat çekerek, hiç bir emek harcamadan, -şablonlar ve sloganlarla- anlamaya çalışmadığı insanlara komformist eleştiriler sunmanın anlamsızlığına ve hakkaniyetsizliğine değindi.
Türkiye’de islamcılığın 60’lı ve 70’li yıllarda ortaya çıktığı iddialarına karşı çıkan Çakır, köksüzlük üzerinden övünç duyulmasına karşı gerçeğin -kemalizmin bütün baskılarına, zulümlerine ve dayatmalarına karşın-böyle olmadığını anlattı.
Çakır sunumunun devamında geleneksel kesimle hakkaniyetli, anlamaya çalışan, ötekileştirmeyen, kuşatıcı ve ortak paydaları öne çıkaran bir düzlemde ilişki geliştirmenin önemi üzerinde durarak şunları söyledi.
“Geleneğe niçin karşı çıkalım. Ben şahsen geleneğin yüzde 80’nini yüzde 90’nını öpüp başıma koyarım. Biz Islahçıyız, ihyacıyız. ”Silbaştan yeni nesil inşa ederiz”. Kesinlikle bu tür çabaları önemsiyorum. Ama bilmeliyiz ki onlar da mükemmel olmayacak. O yüzden gelenekçileri mutlaka sahiplenmeliyiz. Onları ehli kitap olarak bile değerlendirmek doğru değildir. Onlar ehli kıble kardeşlerimizdir. Bu ehli kıble kardeşlerimiz camileri dolduruyor. Onları dışlayarak neden yalnızlaşalım.”
Camilere gidilmesinin önemine de değinen Çakır olası çekingelerin anlamsızlığına değinerek, imamlarla diyalog geliştirilebileceğini ve yapıcı tavırlarla mesafe alınabileceğini belirtti.
Ümmetçiliğin içinin doldurulmadığından hareketle gelişebilecek bir romantizm tehlikesinden söz eden Çakır, bilerek, tanıyarak gelişecek sahiplenmenin önemine vurgu yaptı.
Çakır, gelenekçilerin Kuranı kutsayarak hayatın dışına itmesinin bir benzerinin Islahçılar tarafından kavramsal düzeyde yapılarak dinin kutsanarak idealize edildiğini ve pratize edilemeyecek düzeye getirildiğini söyledi. Benzeri bir şekilde bazı kesimlerin adeta Şirk-Tevhid dedektörüyle dolaşacak kıvama geldiğine değinen Çakır, “Referandumdan sonra iyice sapıttınız” tarzı ithamlarla karşılaştıkları üzerinden örneklendirerek meselenin geldiği vahim tabloyu somutlaştırdı.
Çakır sunumunu sonlandırırken, gönüllere hitab etmenin önemine vurgu yaparak, toplumun ıslah taleplerine kapalı olmadığını, -14 yıllık AK parti iktidarları süresince geçirdiği değişimler üzerinden- ifade ederek, Islah öncülerinin sahada daha etkili sonuç alabileceklerine dikkat çekti.
Haber: Abdullatif Genç