"Atatürk'ü Anma ve Gençlik Bayramı" Cumhuriyet'in ilk bayramlarından değil. Çünkü 19 Mayıs ancak Mustafa Kemal'in Nutuk'u okumasından sonra önem kazandı. 1938'de resmen "milli bayram" oldu. Adına "Atatürk'ü Anma"yı 12 Eylül darbecileri ekledi.
Bu topraklarda "gençlik ve spor bayramları"nın mucidi iki yıl İsveç'te eğitim gören Selim Sırrı (Tarcan) Beydir. Avrupa'da sporun kitleleri belli bir ideoloji etrafında harekete geçirmekte ne kadar etkili olduğunu gözlemleyen Selim Sırrı Bey, ilk İdman Bayramını, 29 Nisan 1916'da Kadıköy'deki İttihat Spor Kulübü'nün çayırında düzenlemişti.
Geçen haftalarda hikayesini anlattığımız "Dağ Başmı Duman Almış" marşı eşliğinde yapılan gösterilere Darülmuallimin-i Aliye'den 200 erkek öğrenci katılmış, üzerlerinde beyaz gömlek, siyah pantolon ve kırmızı kuşak olan öğrenciler önce İsveç jimnastik hareketlerinden örnekler sunmuşlar, ardından aletli jimnastik gösterilerine geçmişlerdi.
Kasadan atlayan, taklalar atan, 100 metre sürat yansı, halat yarışı, koltuk değnekleriyle oynanan bir çeşit futbol maçı yapan gençler seyircilere sevinçli bir gün yaşatmışlardı.
11 Mayıs 1917'de yapılan ikinci "İdman Bayramı"nda jimnastik yarışmaları çeşitlenmiş, yüksek atlama, uzun atlama, sırıkla yüksek atlama, cirit atma, disk atma, halat çekme, 100 metre sürat koşusu, 800 metre mukavemet koşusu ve bisiklet yarışma ek olarak sakatlanan, yaralanan ve bayılanlara nasıl müdahale edileceğine dair tatbikatlar yapılmış, müsabakalarda kazananlara ödüller verilmişti.
İddialara göre Mustafa Kemal de gösterileri şeref tribününden izlemişti. Selim Sırrı Bey, bu bayramı geleneksel hale getirmek istiyordu ancak Birinci Dünya Savaşı'nın hezimetle sonuçlanması buna izin vermeyecekti.
İlk bayramlar
Milli Mücadele döneminin ilk bayramı, Büyük Millet Meclisi'nin açılışının birinci yıldönümünde kabul edilen "23 Nisan Bayramı" oldu. (Bayramın "Atatürk tarafından çocuklara armağan edildiği" hikayesi 1983'te 12 Eylül darbecileri tarafından icat edilecekti.)
İkinci "milli" bayramımız, 1/2 Kasım 1922'de Saltanatın kaldırılması ile Hz. Muhammed'in doğum günü kabul edilen 12 Rebiyülevvel gününün üst üste düşmesini uhrevi bir işaret sayan Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey'in fikriydi. Her yıl 2 Kasım'da "Mevlid-i Nebevi ile Saltanatın İlgasını bir arada kutlamak için dua okunması ve 101 pare top atılmasına" dair önergeyi çok beğenen ancak yeterli görmeyen Burdur mebusu İsmail Suphi Bey, söz konusu günün "milli bayram" olmasını önerince iki teklif birleştirilmiş ve prensip olarak 2 Kasım'ın Hakimiyet Bayramı olması kabul edilmişti. Ancak, ilgili kanuna son şeklini vermek 24 Ekim 1923'te "kısmet" olacaktı.
Üçüncü "milli" bayramımız "29 Ekim Cumhuriyet Bayramı" ile ilgili kanun da gecikmeli olarak 19 Nisan 1925'te kabul edildi. Dördüncü bayramımız 30 Ağustos "Zafer Bayramı" ise ilk kez "Gazi" Mustafa Kemal'in katıldığı bir törenle 1924'te Afyon'da kutlandığı halde, bugünün resmen bayram olması 7 Ocak 1926'da gerçekleşti.
Samsunluların ısrarı
Henüz Nutuk okunmadığı için, 19 Mayıs'ın "resmi" tarih yazımındaki öneminin farkında olmayan milletvekillerinin "19 Mayıs"ı, her biri tarihi açıdan önemli olaylara dayanan bu ilk bayramlar arasına koymaması normaldi. Ama Samsunlular için durum farklıydı. 1926'dan itibaren, 19 Mayıs'ı "Gazi Günü" ilan eden Samsunlular, ertesi yıl şenlikleri biraz daha geliştirdiler.
Örneğin Türkiye'deki ilk Mustafa Kemal heykelini Sarayburnu'na diken Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel'in "Gazi" heykelinin temel atma töreni ve İş Bankası şubesinin açılışı bu güne denk getirildi. 1928'de şehir baştanbaşa bayraklar ve defne dallarıyla süslendi, "Gazievi" açıldı, fener alayı ve "Şükran Balosu" düzenlendi.
En sonunda Ankara'da Samsun'dan yükselen coşku meyvasını verdi ve Maarif Vekili Mustafa Necati Bey 10 Mayıs'ta Ankara'da, 11 Mayıs'ta İstanbul'da, 12 Mayıs'ta İzmir'de "Terbiye-i Bedeniye Şenlikleri"nin düzenlenmesi için emir verdi.
Türk kadınlarının görevi
Ankara'daki törende Orta Muallim Mektebi öğrencisi "gürbüz" kadın ve erkekler bedensel marifetlerini sergilemişler, kendilerini izleyen Mustafa Kemal'in iltifatlarına mahzar olmuşlardı. İstanbul'daki törenler ise şimdi Taksim Gezisinin bulunduğu yerdeki eski Topçu Kışlasının avlusunda düzenlenmişti.
Orta, lise ve öğretmen okullarından gelen bin kız ile iki bin erkek öğrencinin gösteriler yaptığı şenliklerin açılış nutkunu atan Selim Sırrı Bey, jimnastiğin "sağlam vücut ve sağlam kafa" üzerine etkilerine değindikten sonra Mustafa Kemal'in "Türk kadını dünyanın en münevver, en en kadım olmalıdır. Türk kadınının vazifesi vatanı müdafaaya kadir bir nesil yetiştirmektir" konuşmasına atıfla, "İşte biz de vatanı müdafaaya kadir nesiller yetiştirecek Türk kadını hazırlıyoruz. Karşınızda cimnastik yapmağa hazırlanan bu üç bin genç içtimai hayatın her türlü sıkıntılarına karşı koymak için fikren olduğu gibi bedenen de kendilerini hazırlamağa çalışıyorlar. Salim fikrin sağlam bedende bulunabileceğine hepsinin iman vardır" demişti.
Selim Sırrı Bey konuşmasının sonunda Türkiye Cumhuriyetinin ve banisi Gazi Mustafa Kemal'in şerefine üç defa "Yaşa!" diye bağırmış, aynı kuvvetle yükselen ses stadyumu sarmıştı: "Yaşa, Yaşa, Yaşa!"
Futbol kulüplerinin katkısı
Bu tarihten itibaren, bazen adı "Okullar Bayramı", bazen "İdman Bayramı" bazen "Jimnastik Şenlikleri" olsa da, her yıl büyük şehirlerde benzer kutlamalar yapıldı. 19 mayısta kutlanacak genel bir bayrama dair ilk işaret 1935'te Beşiktaş Jimnastik Kulübünün Galatasaray ve Fenerbahçe kulüpleri ile yaptığı bir toplantıda "Mayıs ayı içinde bir günün Atatürk Spor Günü olarak kutlanması" önerisi ile verilmişti.
Bazı kaynaklarda dönemin önemli spor insanı Ahmet Fetgeri Bey'in her yıl "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" adı altında kutlamalar yapılması yönünde bir teklifi Mustafa Kemal'e arz ettiği söylenmekle birlikte, 20 Mayıs 1935'te Meclis'te görüşmeye başlanan "Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında" 2739 Sayılı Kanun tasarısında 19 Mayısa dair herhangi bir ibare yoktu.
Halbuki bu kanunla 23 Nisan, Ulusal Egemenlik Bayramına dönüştürülmüş, 29 Ekim, Cumhuriyet, 30 Ağustos, Zafer bayramı olarak onaylanmış, Hakimiyet Bayramı kaldırılmış, 1 Mayıs, Bahar Bayramı, 1 Ocak, Yılbaşı Günü yapılmış, Şeker Bayramı'nın üç, Kurban Bayramının dört gün tatil olması kararlaştırılmıştı.
Dahası, İstanbul'daki spor kulüplerinin ilk Atatürk Günü de 24 Mayıs 1935'te kutlandığına göre, Mustafa Kemal'in kendisine doğum gününü soranlara "Neden 19 Mayıs olmasın?" demesinin manası henüz anlaşılmamıştı.
Halkın büyük ilgisi
24 Mayıs 1935'teki "Atatürk Spor Bayramı" saat 10'da Taksim'deki Cumhuriyet Abidesine çelenk konulmasıyla başlamış, kutlamalar halkın ücretsiz girdiği Fenerbahçe Stadyumunda Beşiktaş ve Güneş takımlarının yapacağı maç ve "atletizmde rekor denemeleri" ile devam etmişti.
İstanbul halkı kutlamalara öyle büyük ilgi göstermişti ki, Kadıköy'e gelenlere şehir hatları vapurları yetmediği için Akay İdaresi özel vapur seferleri koymak zorunda kalmıştı.
1936'daki kutlamalar ise nedense "Jimnastik Bayramı" adı altında, ancak 19 Mayıs'ta yapıldı. Gazetelerdeki yazılara bakılırsa artık 19 Mayıs'ın "Atatürk'ün Samsun'a ayak bastığı gün" olduğu meselesi en azından basının kafasında netleşmişti.
Mustafa Kemal'in de izlediği Taksim Stadyumu'ndaki törenlerde öğrencilerin çeşitli jimnastik gösterilerini Fenerbahçe ve Galatasaray B takımları arasındaki maç izlemişti. Ayrıca Taksim-İstinye arasında bisiklet yarışı, Bebek'te yelken ve kürek yarışları, Karagümrük sahasında futbol karşılaşmaları, Park Otel'de sabaha kadar süren bir eğlence yapılmıştı.
18 Mayıs 1937 tarihli Cumhuriyet'te "Atatürk'ün Samsun'a Ayak Bastığı Gün: Yeni Bir Tarih Doğuracak Milli Bir Şafağın Temelini Kurdu" başlıklı haber, en nihayet, 19 Mayıs'ın Mustafa Kemal mitolojisindeki önemi idrak edilmeye başlamıştı. Ancak ilginçtir, bu yıl çıkarılan talimatname kutlamaların adı hâlâ "10. Jimnastik Şenlikleri" diye geçmekteydi.
Atatürk'ün son 19 Mayıs'ı
Dahası, Mustafa Kemal'in ölümünden altı ay önce Ankara Stadyumunda izlediği 19 Mayıs törenleri bile resmen "milli bayram" değildi. Halbuki o gün, başkentteki tüm resmi binalar, evler, dükkanlar, taşıtlar kırmızı-beyaz kurdeleler, defne yaprakları ve bayraklarla donatılmış, büyük cadde ve meydanlara günün anlam ve önemini anlatan levhalar yerleştirilmişti.
Dahiliye Vekili ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Sekreteri Şükrü Kaya'nın konuşması radyo aracılığıyla tüm yurtta dinlenmişti.
Stadyuma saat 15:30'da gelen ve halk tarafından ayakta dakikalarca alkışlanarak karşılanan Mustafa Kemal, 16:30'da ayrıldı ve Hatay'ın Türkiye'ye ilhakı projesi kapsamındaki Mersin gezisine başlamak üzere gara gitti. Tren Ankara'dan ayrılırken yetkililer derhal kolları sıvamışlar ve 19 Mayıs'ın "Gençlik ve Spor Bayramı" olması için "bayramlar ve tatiller hakkındaki 2739 Sayılı Kanun"un ikinci maddesine bir fıkra eklenmesini teklif etmişlerdi. İki kez müzakere edilen teklif 20 Haziran 1938'de kabul edilecekti.
Bu gecikmiş kararı, tarihçi Cemal Kutay şöyle yorumlamıştı:
"Artık [Atatürk'ün] ömrünün kısa olduğu kabul edilince O'nun hayatında önemli olan günler daha derinden anılmaya başlandı."
Darbecilerin katkısı
Tam 19 yıl sonra Milli Mücadelenin Mustafa Kemal tarafından oluşturulan versiyonuna dahil edilen 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı, 1941'de başlatılan "Gençlik Bayrak Koşusu" ile stadyumlardan sokaklara taşmış, 1970'lerden itibaren televizyonlar sayesinde evlere girmiştir.
Bayram sadece 27 Mayıs 1960 darbesinin arifesindeki gergin ortamda Demokrat Parti hükümeti tarafından bilinmeyen bir tarihe ertelenir ve bu bazılarına göre erteleme askerlerle hükümet arasındaki iplerin kopmasına neden olur. Nitekim darbeden sonra yönetime el koyan Milli Birlik Komitesi'nin ilk kararlarından biri 19 Mayıs bayramının 26 Haziran 1960'ta kutlanmasıdır.
Bayramın adının 1981'de "Atatürk'ü Anma ve Spor Bayramı" olarak değiştirilmesi ise, Atatürk'ü totemleştirmek için akla hayale gelmeyen saçmalıklara imza atan 12 Eylül darbecilerinin işidir...
ÖZET KAYNAKÇA:
Nevin Yurdsever Ateş, "19 Mayıs nasıl bayram oldu". Toplumsal Tarih, S. 113, Mayıs 2003, s.34-37; Dursun Ali Akbulut, "Samsun'un 'Gazi Günü' ya da 19 Mayıs Bayramı", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. XI, S. 33 (Kasım 1995), s. 771-775,777-779; TBMM Zabıt Ceridesi, Devre V, C. 3, Ankara 1935, ilgili sayfalar; Taha Akyol, Ama Hangi Atatürk, Doğan Kitap, 2008; Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Merk Yayıncılık, 1988.
Taraf Gazetesi