Hasan Basri Yalçın / Sabah
Sil baştan olur mu?
Batı'nın Türkiye'deki seçimlere karşı tavrını hepimiz biliyoruz. Erdoğan'ın kaybetmesini ümit ediyorlardı. Hatta Başkan Biden, Erdoğan'ı devirmek için aktif destek vereceklerini de açıklamıştı. Ama öyle olmadı. Erdoğan görevde.
Son birkaç yıldır Batılı ülkelerin birçoğu, hesabını seçimi Erdoğan'ın kaybetmesi üzerine kurgulamıştı. İsveç'in NATO üyeliğinden tutun da Doğu Akdeniz gündemine kadar her şey bu çerçevede Batı tarafından askıya alınmıştı. Şimdi bu konuları bir beş yıl daha askıya alamayacaklarına göre öyle ya da böyle adım atmak zorundalar. Bu da kamuoyunda ilişkiler için bir sil baştan ihtimali olup olmadığını tartışma konusu yapıyor.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Bir sil baştan beklemiyorum. Beyaz sayfa illaki açılır. Hatta karşılıklı önemli diplomatik ziyaretler de yapılır. Ancak bu, Türkiye ile Batılı birçok ülke arasındaki temel stratejik sorunların kolayca çözülebileceği anlamına gelmez. Aksine Türkiye'nin kendi stratejik hesapları ile Batı'nın Türkiye'ye bakışı arasında devasa bir uçurum var.
Bu Türkiye'nin gerçeklik eksikliğinden kaynaklanmıyor. Uzun süredir aynı iddiayı dile getirmeye çalışıyorum: Türkiye her devlet gibi devletin izlemesi gereken siyaseti izliyor. Yapması gerekeni yapıyor. Ancak Batılı devletler, başta ABD olmak üzere, bu yeni gerçekliğe ayak uyduramıyor. Eski ezberlerinden kurulamadıkları için duygusal tepkilere kapılıyor.
Biden veya Blinken'ın konuya dair tebrik mesajlarındaki ifadelerine dahi bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Mesela, Biden hemen F-16 konusunu İsveç'in NATO üyeliğiyle ilişkilendirdi. Blinken kendileri için İsveç'in NATO'ya üyeliğini kesinmiş gibi gören açıklamalar yaptı. Biden müzakereye açıkmış gibi görünse de aslında ne yaptığı karşılaştırmalar doğru ne de güven veriyor. Blinken zaten, dikkat ederseniz, müzakereye bile açık değilmiş gibi görünüyor. Sanki onlar isteyecek ve Türkiye kabul edecek gibi.
Aslında Blinken'a tek bir soru sormak lazım: "Ne değişti ki Türkiye'nin pozisyonu değişsin?" İsveç daha önce verdiği taahhütleri yerine getirdi mi? Hayır. Türkiye'nin taleplerinde değişim oldu mu? Hayır. Erdoğan gitti mi? Hayır. E o zaman nasıl oluyor da siz kafanıza göre takvim işletiyorsunuz.
Anladığım kadarıyla ABD bu konuya hiç hazırlıklı değil. "Erdoğan yeniden kazanırsa ne yaparız?" diye düşünmemişler bile. Kısa vadede bir hazırlık yapacaklarmış gibi de görünmüyor. Zira yaklaşık bir buçuk yıl sonra Amerikan seçimleri var. Bu süre zarfında ben ABD'nin yeni atılım ve açılım gibi işlerden uzak duracağını düşünüyorum.
O nedenle gerçek yeni bir sayfa açılacaksa bile bu ABD seçim sonuçlarından sonra olur gibi. Onun dışındaki her şey oyalamadan ibaret kalır. Türkiye tabii ki müzakere ediyormuş gibi yapan ABD ile müzakere ediyormuş gibi yapmaya devam edecektir. Ama önemli bir dönüşüm beklemek de çok gerçekçi değil.