Geçmişte erken yaşta evlilikler hangi sebeplerle gerçekleşiyordu?

Ali Bulaç gündemi oldukça meşgul eden erken yaşta evlilik meselesi üzerine düşünmeye devam ediyor.

Ali Bulaç / alibulaç.net

Küçük yaşta evliliklerin sebepleri -II-

Bütün dünyada olduğu gibi Arap yarımadasında da erken evlilikler vardı, halen birçok ülkede erken evliliklere devam ediliyor.

Tek sebep değil ama Ekvator bölgesi gibi Hicaz bölgesinde de küçük yaşta evliliklerin sebeplerinden biri cari iklim şartları ve bazı sosyo politik faktörlerdir. Önceki yazıda fakihlerin  genel olarak büluğ çağının kızlar için 9, erkekler için 12 olduğunu, üst sınırın ise 14-15 olarak belirlediklerini söylemiştik. Bu yaş aralığı evlilikler için gerekli değilse de yeterli sebepti ve elbette bunun bazı sosyal ve bölgesel sebepleri vardı. Bununla beraber büluğ yaşına girmiş çocuğun evlendirildiği yönünde amir bir hüküm olmasa da, büluğ evliliğin vizesi kabul edilir, bazen zaruretler dolayısıyla 9’dan daha küçük yaştaki evlilikler olurdu, bu fiiliyatta küçük yaştaki kızın büluğ çağına gelinceye kadar “nişanlı” tutulması anlamına gelirdi. (27) Bu tür evliliklerde söz kesilmesiyle nikah kıyılabilir, ama bu fakihler nezdinde “hukuki evlilik” olup “fiili evlilik” sayılmazdı; hukuka riayet eden kişilerin zifaf için mutlaka büluğ yaşını beklemeleri şarttı, aksi davranacak olsalar bu hukuk ihlali demektir. Bazı fakihlerin veya fıkıh kitaplarının onayladığı büluğ öncesi fiili evlilikler kesin olarak Münzel Şeriat’e ve Kur’an’ın açık hükümlerine (65/Talak, 4; 4/Nisa, 6) aykırıdır.

Belirtmek gerekir ki geleneksel toplumlarda bugünkü anlamıyla “çocukluk” diye bir kavram yoktu. Fran­sız nüfus bilimcisi Philippe Aries, 1960 yılında “Eski Devirlerde Çocuk ve Aile Hayatıı” adlı kitabında çocukluk kavramının 15. ve 16. yy.dan önce var olmadığını dile getirir. Orta çağda çocuklar, anne ya da bakıcılarına ihtiyaçları bittiğinde yetişkin dünyasına katılılarrdı. Aries, 1600’lerde çocuk oyun ve eğlencelerinin bebeklik sonrasına geçmediğini, 3-4 yaşından itibaren azalarak bittiğini; çocuklar için özel oyuncakların yapılması, büyük ve çocukların oyunlarının ayrılması ve ilk çocuk giysilerinin ortaya çıkmasının 17. yy.’ın sonunda gerçekleştiğini belirtir. Orta çağ toplumunda çocukluk kavramının var olmayışının çocukların ihmal edildiği anlamına gelmediğini, ancak şu anda mevcut olan çocukluğun kendine has özellikleri bulunduğu, bu özelliklerin onu yetişkinden hatta genç insandan ayırdığı bilincinin Ortaçağ toplumunda bulunmadığını savunur. Eğitim-öğretimin yaygınlaşması sürecinde bile öncelikle erkekler okullara gitmeye başlamış, kızlar eğitime gönderilmediğinden, 10 yaşına geldiklerinde küçük kadınlar olarak görülmeye başlanarak, 12-15 yaşları arasında evlendirilmiştir. Kısacası, çocuklar “küçük yetişkinler” olarak görülmüştür. (28)

Hz. Peygamber de kızlarını –bugünün telakkisine göre- küçük sayılabilecek yaşta evlendirmiştir. Mesela Zeynep teyzesinin oğlu Ebu’l As ile 10 yaşlarında evlenmiş, Rukiye ve Ümmü Gülsüm ise Ebu Leheb’in iki oğlu Utbe ve Uteybe ile 7-8 yaşlarında nişanlanmış fakat Tebbet suresinin inişi dolayısıyla evlilik gerçekleşmemiştir. Sahabe evlilikleriyle ilgili verilen rakamlar da birbirine yakın görünmektedir. (29) Hz. Aişe’den gelen bir rivayete göre “Bir kız dokuz yaşına girdiğinde artık o bir kadındır,” (Tirmizi, Nikan, 19.) Bazı çalışmalarda ise, sıcak iklimli ülkelerde, kızların sekiz yaşında gelinlik çağına geldikleri, hatta Montesquieu’nun “İklimi sıcak olan ülke kadınlarının ihtiyarlıkları, yirmi yaşından sonra başlar” dediği belirtilerek, bu konuda iklim faktörüne dikkat çekilmektedir. (30) İmam Şafii de Yemen’de kızların 9 yaşında adet görmeye başladıklarını söyler. Eğer rivayetlerde geçtiği üzere Hz. Peygamber’in Aişe ile 6 yaşında nişanlanıp, 9’unda evlendiği doğru ise –ki biz önceki yazımızda bunun sahih  bir bilgi olmadığını göstermeye çalıştık-, iddia edildiği üzere sıra dışı görülen söz konusu evliliğin onun can düşmanı müşrikler, münafıklar veya Yahudiler tarafından yadırganmayıp aleyhinde kullanılmaması o dönemde söz konusu evliliklerin genel bir teamül olduğunu göstermektedir. Bu türden evlilikler zamanımızda da vuku bulmaya devam ediyor.  Nitekim sonradan Müslüman olan Muhammed Esed, Suudi Arabistan’da 11 yaşındaki bir kızla evlendirileceğini öğrenince itiraz eder, fakat kızın ailesi ona “Kız kocasının evinde büyür” derler (31)

Yakından bakıldığında geleneksel toplumlarda süren erken evlilikleri gerektiren birtakım sosyo ekonomik ve politik sebepler olduğu görülür. Söz konusu sebepleri şöyle sıralamak mümkün:

1. Kısa ömür-erken ölümler: Eski zamanlarda insanlar ortalama 40-60 sene hatta daha kısa yaşarlardı.

50.000-10.000 yıl öncesi Üst Paleolotik dönemde ortalama ömür 28;

10.200-3.000 Neolotik dönemde 20 yıl;

Milattan Önce (M.Ö.) 1000 yılında insan ömrü ortalama 18 yıl;

15. Yüzyıldan önce Kuzey Amerika’da 20-30 yıl;

Ortaçağ Müslüman dünyada (632-1.453) en az 35 yıl;

1950 Dünya Ortalaması 48 yıldır.

Prof. Galip Akın’a göre, ilk insan yeryüzünde görüldüğünde ortalama ömrü 18-20 yıldı. (32)

M.Ö. 100 yılında 25 yıla ulaşan ortalama ömür süresi 1900 yılında Amerika’da 49 yaşına çıkmıştır. Günümüzde bir kadının ortalama ömür beklentisi 79.7 yıl, erkeğin 72.9 yıldır. İsveç ve İsviçre ortalama yaşam süresinin en uzun olduğu ülkelerdir.

​Dünya genelinde insanın ortalama ömür süresinin giderek artacağı ancak şu an için henüz öngörülmeyen bir rakamda sabitleneceği düşünülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün yeni yaş dilimleri şöyle (2017):

0-17 yaş arası: Ergen

18-65 yaş arası: Genç

66-79 yaş arası: Orta yaş

80-99 yaş arası: Yaşlı (33) 

Uzmanların Global Burden of Disease (GBD) projesi kapsamında yaptığı araştırma, 1950 yılından bu yana çocuk ölüm oranının 7 kat azaldığını, ortalama ömür süresininse 22 yıl arttığını ortaya koydu. Çatışma, savaş ve terör eylemlerine bağlı ölümlerin sayısı son 10 yılda ikiye katlanmış bulunuyor. (34)

Eski Çin ve eski Hint’te kızlar küçük yaşta evlendirilirdi. Yunan’da evlilikler 14-16 arasında; Roma’da kızlarda 12, erkeklerde 14 yaş sınırı vardı. Uygurlarda ise evlenme yaşının sınırı büluğ çağıdır. Ortaçağ Avrupa’sında 2-3 yaşındaki çocuklar evlendirilebiliyordu.

Yahudilikte evlilik için kızların 12, erkeklerin 13 yaşında olmaları; Hristiyanlarda ise Roma ve Eski Kilise Hukuku’na göre kızların 12, erkeklerin 14, Yeni Kilise Hukuku’na göre kızların 14, erkeklerin 16 yaşında olmaları yeterli görülmektedir.

Fransa’da 1789 ihtilaline kadar evlenme yaşı kadınlar için 12, erkekler için 14 idi. 1792’deki Devrim yasası, bu yaşı kadınlar için 13’e, erkekler için 15’e çıkarmıştır. Ancak son yıllarda Fransa’da evlilik çağının 13’e düşürülmesi yönünde bir tartışma var. Rusya’da 1830’dan önce evlenme yaşı erkekler için 15, kadınlar için 13 idi.

Hindistan’ın nüfusunun yaklaşık %80’i Hindu ve %14’ü Müslüman olmasına rağmen, Hindistan’daki küçük evliliklerinin %84’ü Hindular, %11’i Müslümanlar tarafından yapılmaktadır.

Muhtelif  ülkelerde tespit edilen ilk adet yaşı 12-12.9 arası olanlar: İtalya, Hindistan, Yunanistan, Türkiye, ABD, İran, İspanya, Fransa, Japonya, BAE, Ürdün.

13-15.1 arası olanlar: Türkiye, İngiltere, Danimarka, Arabistan, İsveç Hollanda, Güney Afrika, Arabistan, Finlandiya, İsviçre, Almanya

Bazı ülkeler her iki kategoride yer almaktadır. Mesela Türkiye, ABD, Arabistan. Bunun sebebi yıllara göre adet görme yaşının değişiklik göstermesidir.  Türkiye’de 1975’de kızların ilk adet görme oranı 12, 36 iken, 2007 yılında 13.00’e çıkmıştır. ABD’de 1997’de ortalama yaş 12,9 iken 2001’de 12,5’e düşmüştür. (35)

Kızların küçük yaşlarda evlenmesi, günümüzde de özellikle Afrika, Asya, Orta ve Güney Amerika ile Avrupa’nın bazı bölgelerinde devam etmektedir. UNICEF’in 2020 yılı verilerine göre, dünya genelinde yaşayan kadınların %21’i 18 yaş altında evlenmektedir. Ukrayna’da 18 yaş altında evlenen kızların oranı %9’dur. Brezilya’da bu oran %36 iken, 15 yaş altında evlenenlerin oranı %11’dir.   Yine aynı verilere göre, Türkiye’de 18 yaş altında evlenen kızların oranı %15, 15 yaş altında evlenen kızların oranı ise %2’dir. 2018 yılında yapılan bir çalışma, Türkiye’ye göç etmiş Suriyeli kızların % 45’inin 18 yaşın altında, % 9’unun ise 15 yaşın altında evlendiğini göstermiştir.

Halen Afrika’da bazı yörelerde 70 yaşını bulanların sayısı azdır, ortalama 55’in altındadır. 19. Yüzyıla kadar –aksine münferit uzun ömür yaşayanlar olsa da- dünyada yaş ortalaması o kadardı. 19. Yüzyılın ikinci yarısında roman yazan Tolstoy ve Dostoyoveski roman kahramanlarına “zaten 30 yaşımda öleceğim” diye söyletmektedirler.

İnsanların kısa hayat yaşadığı böyle zamanlarda neslin devamı için erken yaşta evlilik adeta bir zarurettir. Nitekim kızlar ve erkekler içinde yaşadıkları coğrafyanın özelliklerine, iklime göre büluğ çağına erdiklerinde evlenirlerdi.  40-50 sene yaşayacak bir kızın büluğa erer ermez evlendirilip çoluk çocuğa karışması ve kocasının ondan daha büyük olması garip değildir, çünkü biliyoruz ki kadınlar erkeklerden daha çabuk yaşlanmaktadır. Bugünün bakış açısından geçmişteki evlilikleri eleştirenlere kalırsa -ki bu modern insanın anakronizmidir- , mesela 40 sene ömrü olan birinin 30 yaşında evlenmesi icap ederdi ki, hayatının geri kalan 10 senesinde artık ne yapacaksa o kadarını yapmakla yetinmeliydi.

2. Sosyo politik faktörler (Grup asabiyeti): . Grup asabiyetinden kastım kabile veya aşiret içi dayanışma ve grubun varlığını devam ettirmesi kaygısıdır. Kabile temel olarak kan ve akrabalık bağına dayandığından, evlilikler bu bağın güçlenerek devam etmesine yardım eder. Nitekim birçok geleneksel toplumda kız çocuğu üzerinde yakın akrabası –özellikle amca çocuğu- öncelikli hak sahibi (ehak) telakki edilirdi.

Kabile toplumunun biri diğeriyle ilişkili iki ana özelliğinden biri grup içi asabiyet, diğeri kabileler arası çatışmadır. Bu faktör daha çok aralarında kan davası olan kabileler arası veya askeri ve politik rekabetin savaş potansiyeli taşıdığı topluluklar arasında vuku bulur. Arap kabile hayatında diğer kavimlere göre “mevali” hayli gelişmiş bir ittifaklar örgüsüdür, muhkem teamüllere dayanmaktadır. Dolayısıyla yakın ve grup içi evliliklerin bu faktörle  ilgisi var. Sahabe toplumu da bundan muaf değildi.

Ömer b. Ebî Seleme Hz. Hamza’nın kızıyla, İbn Mes’ud’un eşinin kızını İbn Müseyyeb b. Nahbe ile, Abdullah b. Ömer, kızını Urve b. Zübeyr ile, Urve b. Zübeyr, yeğenini, diğer yeğeni ile, Kudâme b. Maz’ûn, yeğenini Abdullah b. Ömer ile evlendirmiştir.

Somut örnek, Hz. Ömer’in Hz. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm ile evlenme isteğidir. Ehl-i beytten olan Hz. Ali iki halife seçildiği halde kendisi halife olmamıştır. Hem belki bu yüzden hem de belki Hz. Fatıma ile olan üzücü olaydan dolayı Hz. Ömer, Hz. Ali ile evlilik yoluyla bağ kurmak istemiş, bu maksatla kızına talip olmuştur. Sünni kaynaklara göre bu evlilik gerçekleşmiş, Şii kaynaklara göre ise gerçekleşmemiştir. Bazı Şiilere göre Hz. Ali kızını Ömer’e vermez, böyle bir evlilik söz konusu olmuşsa bile bu, ya zor ve baskı altında olmuştur; olmuşsa Ömer’le evlendirilen kız Hz. Fatıma’dan değildir, hatta insan bile olmayıp insan kılığına girmiş cinlerden bir dişidir. Sünni kaynaklara göre kız, Hz. Ömer’in ölümünden sonra esasında önceleri babasının kendisini evlendirmek istediği amcası Ca’fer’in oğlu Avn ile evlenmiştir. Hz. Aile de, kızının kayınvalidesi, yani ölen kardeşi Ca’ferin dul hanımıyla evlenmiştir.

Daha öncesinde Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in Hz. Fatıma ile evlenmek istemelerinin de gerisinde, ailece ve konum itibariyle Hz. Peygamber’e daha yakın olma arzusu yatmaktadır. Ne var ki, Hz. Peygamber mazeret beyan edip Fatıma’yı sonraları Hz. Ali’yle evlendirmiştir. Ancak tersinden bir hısımlık sağlanmış, Hz. Ömer kızı Hafsa’yı, Hz. Ebu Bekir de Aişe’yi Hz. Peygamber’le evlendirerek söz konusu yakınlığı sağlamayı başarmışlardır. Hz. Osman’ın ise Peygamber’in iki kızıyla evlendiği bilinmektedir. Esasında Araplar gayet medeni bir zeminde evlilikleri kolaylaştıran teamüllere sahip olup kocası ölen veya boşanan kadının uzun süre dul kalmasına iyi gözle bakmamaktadırlar. Bu türden evlilikler tabii olarak sosyo politik maksatların gözetildiği beşeri olaylardır ve bunların hiçbirini garipsememek gerekir. Zarurat-ı hamse çiğnenmedikçe bir örfe veya geleneğe sahip olanların başkalarının örf ve geleneğini küçümsemesi modern zamanlara ait olup, batının sömürgeci maksatlarını başkalarını medenileştirme, kültürleştirme  propagandasının eseridir. Bir kavmin başka bir kavmi istihfaf edip onu küçümsemesi haramdır (49/Hucurat, 11).

3. Devletler arası siyasi evlilikler: Bir kral kızını bir başka ülkenin kralına veya prensine verdiği zaman aralarında akrabalık bağı oluşur, stratejik güçlü ittifaklar kurulmasa bile en azından zımni bir saldırmazlık anlaşması imzalanmış olurdu. Eski Türkler bu amaçla Çinli prenseslerle evlilikler yaparlardı, bazen de bu evlilikler Türkler arasında şikayet konusu olurdu. Bu sayede sülale zincirinde değilse de, silsile zincirinde yeni bir asabiyet oluşturduğundan, bu açıdan evlilikler son derece fonksiyoneldir. Her zaman da 20’li yaşlarda gelin adayı bulunmaz, bazen büluğa henüz ermiş veya baliğ olmamış kızcağız gelin olarak müttefik devlete verilirdi. “Devlet” diyorum, gerçekten de kızcağız tanışıp da sevdiği bir şahsa değil, gayrışahsi bir aygıta, devlete gelin olarak gönderilirdi. Bunun bazı örneklerine bakalım:

996 yılında Macaristan Kralı I. Stephen’ın, Roma İmparatoru II. Henry’nin 11 yaşındaki kız kardeşi Gisela ile, 1106 yılında Celile Prensi Tancred’in, Fransa Kralı I. Philip’in 9 yaşındaki kızı Cecile ile, 1180 yılında Bizans İmparatoru Alexios II Komnenos’un, Fransa Kralı VII. Louis’in 9 yaşındaki kızı Agnes ile, 1200 yılında Angoulême’li İsabella’nın 12 yaşındayken İngiliz kralı John ile, 1396 yılında İngiltere Kralı II. Richard’ın, Fransa Kralı VI Charles’ın 6 yaşındaki kızı Isabella ile, 1620 yılında Japon İmparatoru Go-Mizunoo’nun, 12/13 yaşındaki Tokugawa Masako ile, Orhan Bey’in oğlu Halil’in Bizans İmparatoru Yuannis’in 10 yaşındaki kızı ile, yine birçok Osmanlı padişahının 13-14 yaşındaki kızlarla, 1770 yılında Fransa veliahtı XVI. Louis’nin, 14 yaşındaki Marie Antoinette ile, 1938 yılında Bengladeş’in ilk devlet başkanı Banga Bandhu Şeyh Mucibur Rahman’ın, 8 yaşındaki Şeyh Faziletünnisa Mucib ile evlenmesi bu türden siyasi evliliklere örnektir.

Bunun yanında 1871 yılında Ali Rıza Efendi’nin, 14 yaşındaki Zübeyde Hanım ile, 1880 yılında İsmet İnönü’nün babası Hacı Reşit Bey’in, 13 yaşındaki Cevriye Temelli ile, 1883 yılında Rabindranath Tagore’un, 9 yaşında olan Mrinalini Devi ile, 1884 yılında Muallim Naci’nin, Ahmed Midhat Efendi’nin 14 yaşındaki kızı Mediha Hanım ile, 1890 yılında Tevfik Fikret’in, 15 yaşındaki Nazime Hanım ile, 1913 yılında Aziz Nesin’in babası Abdülaziz Nesin’in, 13 yaşındaki Havva Hanife Nesin ile dönemin teamüllerine göre yapılmış evliliklerdir. (36)

4. Ekonomik faktör: Aile veya yakın akrabanın sahip olduğu büyük servetin yabancıya gitmemesi için eğer yetişkin kız ve erkek yoksa erken yaş evliliklere başvurulur. Bu teamül bugün de hayli zengin aileler arasında devam etmektedir. Bazan da “iyi bir kısmet” çıkmışsa, küçük de olsa kız ailesi tarafından evlendirilir.

Sonuç

Hz. Peygamber ve sahabenin yaptıkları evlilikler de genellikle bu sebeplerle idi. Münhasıran kendilerini düşman müşriklerden korunmak için farklı aileler ve kabilelerden geliyor olsalar bile “din” şemsiyesi altında toplanan küçük cemaatin bir tür grup-içi evlilik yapmasından daha tabii şey olamaz. Bugünden bakıp onları şehvetperestlikle veya kıza-kadına değer vermemekle suçlamak, modern antropolojinin ürettiği ataerkil kavramsallaştırmanın ürünüdür. Bundan hareket edebilen müşevveş zihin kendinde tarihin tamamını yargılama hakkını bulabiliyor. Tabii ki askeri ve siyasi güç kazanıldıktan sonra bu evliliklere devam edildiği gerçektir. Lakin ister cemaatin ilk kuruluşunda ister sonrasında olsun, evliliklerde riayet edilen ana kural erkek ve kızın büluğ (ergenlik) yaşına gelmiş olmasıdır. Bu kuralın ihlal edildiğine ilişkin örnekler varsa ve olmuşsa –ki bugün de vardır ve geçmişte de olmuştur-, bunlar kural ihlalidir.

Sonuç itibariyle Hz. Peygamber’in irtihalinden sonra belli başlı sahabeler arasında vuku bulduğu rivayet edilen evliliklere baktığımızda, yukarıda saydığımız sosyo politik faktörlerin rol oynadığını görebiliriz. Hem hicretten önce ve sonrasında şiddetle ihtiyaç hissedilen grup için dayanışma, hem halife seçiminde ve sonrasında ortaya çıkan ciddi sorunlar, potansiyel haldeki çatışmanın aktif hale gelmeye yüz tutması bazı sahabileri aralarında kan ve akrabalık bağına dayalı birliktekiler kurmaya yani evlilik yoluyla bir koruma hattı oluşturmaya sevketmiştir. Bir sonraki yazımızın konusu veli izni ve modern durum olacak, inşallah.


Notlar

27) Mardin’de Türkiye genelinde ‘nişan’ adı verilen söz kesme fiili ‘mülkiyet’le ifade edilir. Buna göre nişanlanan kız erkeğin mülkiyetine, erkek de kızın mülkiyetine girmiş olurdu ki, nişanlı kıza “mimlike”, nişanlı erkeğe “mimlik” denir. Geçen yazıda atıfta bulunduğumuz Hz. Peygamber’in buyruğu üzere mimlike kıza bir başkası talip olmaz. İşaret demek olan nişan ile karşılıklı mülkiyet altına girmiş olmanın nişanesi parmağa takılan alyans veya yüzüktür. İşte bu, tarihte Müslümanların hayatında yerleşik teamül halini almış ‘yaşayan sünnet’tir.

28) Erdinç Tekbaş, Erken evlilik hususunda kapsamlı bir açılım: “6 yaşında evlenilebilir mi?26 Aralık 2022/Dünya Bizim,https://www.dunyabizim.com/erken-evlilik-hususunda-kapsamli-bir-acilim-6-yasinda-evlenilebilir-mi-makale,2738.html. Erişim: 28 Aralık 2022.

29) Bkz. Bünyamin Erul, Hz. Aişe kaç yaşında evlendi; dokuz mu, ondokuz mu? İslami Araştırmalar Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 4, 2006, s. 640 vd.

30) M. Sadık Vicdani, Hz. Muhammed Niçin Çok Evlendi?, s. 49-51, Ankara; Bünyamin Erul, A.g.m.

31) Muhammed Esed, Mekke’ye giden yol, Çev. Cahid Koytak, İstanbul-1988, s. 177.

32)https://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:shnoEFEA6okJ:https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ilk-insandan-bu-yana-insan-omru-61388&cd=6&hl=tr&ct=clnk&gl=tr)

33) Jinekoloji.net. https://www.jinekoloji.net/menopoz-ve-insan-yasam-suresi Erişim: 26 Aralık 2022.

34) orta yaşyaşlılıkortalama ömürobezitearaştırmaSağlık Metrikleri ve Değerlendirme EnstitüsüSeattleabd

35) Saka HN, Nevzı O. Puperte başlangıç yaşı değişiyor mu? Türk Pediatri Arşivi, 2005: 40, 7-14

36) Erdinç Tekbaş, A.g.m.

İslam Düşüncesi Haberleri

Felah; fıtrat ve vahiyle yeniden buluşmamızda!...
Diyanetten hatırlatma: Tüm kumarlar haramdır!
Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı