İnsanın geçmişi bazen yakasını bırakmaz.. Victor Hügo’nun Sefiller’de anlattığı da budur aslında. Madiline baba..
İnsanlar geçmişlerini sonuna kadar bir kambur gibi sırtında taşımaya zorlanabilir mi?
Hatasız kim var? Kim yanlışının yüzüne vurulmasını ister?. Başkalarının hatasını örtenin Allah (cc) da hatasını örter. Affedenler affedilmeyi hak ederler..
Bazan unutmak da bir erdemdir. Aslında zaten, biz unutsak da “unutmayan biri” var..
Kuşkusuz affetsek de unutmayacağımız şeyler de vardır.. Başkalarına zarar veren, özür dilemeyen, hatasında ısrar eden, tazmin etmeyenler konusunda da başkalarını uyarmak da bir görevdir.. Siyasiler bu konuda en korumasız kişilerdir. Hatta onların genişletilmiş tahammül yükümlülüğünden söz edilir..
MHP Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’dan söz ediyorum. Onunla ilgili ben de birkaç olaydan sözettim. Kürşat Atılgan bu iddiaları reddediyor.. Mesela arabasının arkasında başörtülü olduğu için izlenmesi istenen kişiyi koruduğunu söylüyor..
Benim kendisiyle ilk karşılaşmam Hava Harp Okulu’nda öğrenci alay komutanı iken oldu. Bir Ramazan ayı idi. 28 Şubat’tan hemen sonra. Namaz kılmam için arabasını tahsis eden kişi.. “Okulda öğrencilerin oruç tutup tutmadığını, sahur ve iftarda yemek servisinde sorun olup olmadığını” sormuştum da “Ben de oruç tutuyorum ve sorun yok” demişti.. Oruç tutan bir subayın, general olmasının risk olduğu zamanlardı o günler, ama Atılgan daha sonra general oldu.
Askerlik emir-komuta zinciri altında yapılan bir meslek.. Mesela ben 312 General davasında bu 312 generalin en azından 112 tanesinin bu işe gönül rızası ile katıldıklarını sanmıyorum. Bunlar dava harcı da yatırmamışlardır, avukatlık parası da ödememişlerdir. Ama bu nasıl bir disiplin anlayışı ise, bu kişilerin hiçbiri davadan geri çekilmemiştir mesela.. Vefa mı, disiplin mi, korku mu bilmiyorum ama bu iş böyle. Dilerim gün gelir Kürşat Atılganlar konuşur, hatıralarını yazarlar da, bazı gerçeklerin arka yüzünü öğrenmiş oluruz.. Susarlarsa, bize ait olan bir gerçeği gasbetmiş olacaklar. Çaldıkları şeyi mezara götürme hakları olamaz. Bu işin bir de din günü var, hiçbir gerçek gizli kalmayacak.
Mesela o başörtüsü ile ilgili fişleme ve takip konusunda basında çıkanlarla Atılgan’ın anlattıkları farklı.. Kendisinin takibe alınması istenen kişiyi koruduğunu ve kendinden istenen şeyi yapmadığını söylüyor.. Kendi ailesinde de başı örtülü kişiler olduğunu, TSK’da bu tür olaylar olduğunu ama kendisinin bu konuda başkalarına emir veren, onları yasaklama istikametinde yönlendiren değil, o kişileri korumak için çaba gösteren bir kişi olduğunu söylüyor..
Bana göre bir insanın hakkında anlatılan bazı şeylerden rahatsız olması ve bunlarla anılmak istememesi bile başlı başına not edilmesi gereken, üzerinde düşünülmesi gereken bir durum..
Keşke başkaları da çıkıp, bazı şeyleri yapmış olsalar bile, özür dilese, bu bile benim için anlamlı ve değerli. Biz insanların bazı yanlışlarını öne çıkartırken, aslında bazen onun iyilik, güzellik ve erdemlerini, meziyetlerini ihmal ediyoruz.. Adil olmak gerek.. Şu konuda, mert, yiğit, cesur diyebilmeliyiz mesela. Sevmeyebiliriz, eleştirebiliriz, ama bu da bir cıvanmertlik gereğidir aslında.. Bir kişi ya da topluluğa düşmanlığımız bile bizi o konuda adaletsizliğe sevketmemeli..
“Suç ve ceza” konusunda sanırım bir denge tutturamıyoruz bazen. Birilerinin adını çıkartarak kişiyi o suça mahkum ediyor olmayalım bazen.. Mesele sadece bir MHP’li milletvekilinin meselesi değil. Bu yazıyı genel anlamda bir sorgulama için yazıyorum. Hepimizin kendi çevresinde buna benzer birçok olay yaşanmıştır. Aile içi sorunlar vardır.. Tabii bu iş siyasi seviyeye yükselince, herkes katılıyor bu tartışmaya.
Eleştirdiğimiz kişileri dinlemek konusunda daha istekli olmamız gerek. Ya da insanların yanlıştan dönmeleri durumunda kimsenin bu işlerde ısrarcı olmaması da ahlaki bir sorumluluk. Tabii kimse her haltı yiyip bizi de “saf”(!?) yerine koymamalı.. Aynı delikten iki kere ısırılmamalıyız..
Geçmiş geçmişte kalmıştır ama, bugün geçmişin izlerini taşır. Çünkü bugünümüz geçmişin eseridir.
Geçmişten ders almak, geleceğin umudunu taşımak, yüzümüzü geçmişe dönmek zorundayız..
Geçmişte yaşanan yanlışlıklar sırtımızda bir kambur değil, geleceğimiz için acı bir tecrübe ve baht kaynağı olmalıdır..
Eski köyünüze geri döndüğünüzde aslında ne siz o köyde eskiden yaşayan kişisiniz, ne de o köy eski köyünüzdür. Bugünkü Evren 12 Eylül’ü yapan kişi değildir aslında. Sadece o mirası sahiplendiği için bugün bedel ödemek zorundadır.. Suçlu, suçu işlediği zamanki insan değildir.. Hayat çok dinamik bir süreç.
Askerler için durum daha da trajik.. Mesela bugün Çetin Doğan, kendini geçmişinden kurtarmaya çalışırken aslında 28 Şubat’takinin gayri olmasa bile aynı kişiliği sergilemediği de bir gerçek değil mi?
Tecrübe dediğiniz ne ki, bir deneme-yanılma ve pişmanlıklar manzumesi değil mi?
Selam ve dua ile.
YENİ AKİT