Geçmeyen Bir Kamalist Hastalığı: Ayrımcılık

Kendisini “doğuştan üstün” saymakla sakatlamış Kamalistler, halen “sokaktaki huzurumuzun” önündeki en büyük tehdittir. Daha basitçe ifade etmek gerekirse, Kamalizm saçma sapan bir “üstünlük hissi” verir inananlarına.

İsmail Kılıçarslan, Yeni Şafak gazetesindeki yazısında Kemalistlerin İslami değerlere karşı bitmek bir yana durmadan artan nefreti yazıyor:

Haber şu: Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü, 8 stajyer öğrencisini staj yapmaları için Sevinç Abla Okul Öncesi Eğitim Kurumlarının Ankara Ümitköy şubesine yönlendirir. Staj görüşmesine giden 6 öğrencinin 4’ü başörtülüdür. Orada bir yönetici, başörtülü stajyer adaylarına “velilerimiz başörtülü personel çalıştırmamızı istemiyor, biz bunu velilerimize izah edemeyiz, bu bizim ekmek paramız” diyerek başörtülü öğrencileri staja kabul etmez.

Tabii, o görüşmeye giden öğrencilerin ayrı ayrı anlattıklarının aksine, kurumun bir başka yöneticisi “böyle bir beyanlarının olmadığını iddia ederek” ekledi telefonda: “Ya sizin bu haberiniz üzerine birileri gelip okulumuza zarar verirse yaptığınız hedef gösterme olmaz mı?”

Güzel kafa cidden… Hem el kadar çocukları önce staja kabul edeceğini beyan ederek Hacettepe’den çağırt, ardından yüzlerine “velilerimiz sizi istemiyor” de, sonra da “hedef gösterme olmaz mı?” diyerek üste çık. Bir kez daha: Güzel kafa cidden…

Meseleyi biraz eşelemek için eğitimci dostum Hamit Akçay’ı aradım. Kendisi de okul öncesi eğitim kurumları işleten Akçay öyle şeyler anlattı ki ister istemez “bu Kamalistler vallah eğitilmezdir” cümlesini kurdum.

Akçay’ın anlattıklarına kulak verelim: “Bizim kurumlarımıza yapılan iş başvurularında sıklıkla karşılaştığımız bir sorudur ‘başörtüsü ile çalışabilir miyiz?’ sorusu. Çünkü sektördeki neredeyse iki okuldan biri ‘velilerimiz istemiyor’ diyerek başörtülü öğretmen çalıştırmazlar. Hatta başörtülü velilere ‘sizin öğrencinizi kabul edemeyiz, çünkü siz başörtülüsünüz’ diyen kurumlar bile var.”

“Sizin kurumlarda durum nedir abi?” diye sordum. Duraksamadan cevap verdi: “İş görüşmelerinde dikkate aldığımız tek şey niteliktir. İşe uygunluk bakımından değerlendiririz insanları. Kıyafetleri ile değil. Bizim kurumlarımızda başörtülü de çalışır başörtüsüz de…”

Nasıl? Şahane değil mi? “İnsanı insandan ayırma” konusundaki 90 yıllık müktesebatlarından bir adım geriye atmıyor Kamalistler. Ardından da nasırlarına basılmış gibi bağırıyorlar: “Ayrımcılık yapılıyor, kutuplaşıyoruz.”

Bakın mesele şudur benim açımdan. Bugün onlarca şirket, binlerce firma sadece başörtülü oldukları için “insan kaynakları görüşmesi için randevu” bile vermiyor insanlara ama, nasıl başarıyorlar bilmem, “en özgürlükçü biziz, kutuplaşmaya karşıyız, ülkece çok gerildik” mavalını okumaya da devam ediyorlar. E be birader, ülkenin yüzde 50’sini, “yaşamsal tercihi” üzerinden ötekileştiren sensin. 90’lı yıllar boyunca başörtülü kızların örtülerine uzanan senin elindi. İkna odaları rezaletine imza atan sendin. 2000’li yıllar boyunca “mahalle baskısı” gibi akıllara zarar bir teorinin bayraktarlığını yapan sendin.

Bu tuzu kuru Kamalistler, iş kendi mahalle baskılarına geldiğinde lal-u ebkem kesiliyorlar.

Bir başka yerden devam edelim. Hiç sağa sola kıvırmaya gerek yok. Bugün itibariyle bir “toplumsal normalleşme” ihtiyacımız olduğu aşikârdır. Lakin bu normalleşme Kamalistlerin avuç ovuşturarak bekledikleri iktidar değişikliği ile değil, bu toplumdaki herkesin gereğini yapmaya başlamasıyla olacaktır. Olası “Kamalist renkli iktidar değişikliği” normalleşmeye değil zaten bugün de yürüttükleri ayrımcılığa odun taşır, fazlası değil.

Kendisini “doğuştan üstün” saymakla sakatlamış Kamalistler, halen “sokaktaki huzurumuzun” önündeki en büyük tehdittir. Daha basitçe ifade etmek gerekirse, Kamalizm saçma sapan bir “üstünlük hissi” verir inananlarına. Ve o saçma sapan üstünlük hissi bulaştığı hemen her durumu “çekilmez” hale getirme kabiliyetine sahiptir.

Kendi “çerçevelenmiş” alanlarını inşa ederek, çocuklarını gönderdikleri okullara “aman başörtülü çalıştırmayın” baskısı yaparak, sahibi oldukları şirketlerde insanı insandan ayırarak olmaz, olmuyor da zaten.

Bir son söz de Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümünün yetkilerine. “O yaptığınızı” görmezden geldim şimdilik. Ama bir adım daha ileri gitmeye cesaret ederseniz külahları değişir, kıyameti koparırım, haberiniz olsun. Kurumsal itibarınızı düşüneceğinize çocuklarımızın geleceğini düşünün. Üniversiteye de, akademiye de yakışan budur.

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!