Raporun Tam Metni:
29 Eylül 2010
OLAY:
HEYETİN OLUŞUMU:
Geçitli köyünde meydana gelen mayın patlaması medya kanalıyla öğrenilmiştir. Meydana gelen hak ihlallerini tespit etmek; kamuoyunun doğru bilgiye ulaşmasına, çeşitli ulusal ve uluslararası mevzuatla güvence altına alınmış bulunan başta yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele görme yasağı, kişi güvenliği hakkı, seyahat, mülkiyet hakkının korunmasına katkı sunmak amacıyla olay mahallinde raporlama çalışmasına karar verilmiştir. Bu maksatla Van Mazlumder şubesi başkanı Abidin Engin ve Yakup Aslan Geçitli köyüne hareket etmiş, olay yeri incelemesi yapıldıktan sonra, görgü tanıklarıyla görüşmeler yapılmış ve konuyla ilgili olarak halkın aydınlatılması için gerekli bilgilere ulaşılmaya çalışılmıştır.
HEYETİN OLAYIN ANLAŞILMASI MAKSADIYLA YAPTIĞI ÇALIŞMALAR:
Bölgeye giden heyet, çeşitli temaslarda bulunmuş, olay yerindeki incelemenin ardından tarafsız, adil bir rapor hazırlamak üzere Geçitli köyü olay mağdurlarıyla, Hakkari Belediye Başkanı, Vali yardımcısı, köyün sivil toplum önderleri, görgü tanıkları, bir önceki dönem köy muhtarı ve korucular ile görüşmeler yapmışlardır.
GEÇİTLİ KÖYÜ HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME:
Geçitli köyü, Hakkari'ye 40 kilometre mesafede bulunmaktadır. Hakkari-Çukurca yolunun 25'inci kilometresindeki yol ayrımından 21 kilometreden sonraki alan büyük çoğunlukla toprak/staplize yoldur. Patlama alanının olduğu bölge, tamamen çıplak tepelerden oluşmaktadır. Çevrede hem asker ve hem de korucu geçici karakolları bulunmaktadır. Köylü genellikle geçimini hayvancılıkla sağladığından, çevrede küçükbaş ve büyükbaş hayvan çobanlarına bolca rastlanmaktadır.
İlgili güzergâh, normal olarak her gün düzenli bir şekilde mayın taramasından geçirilir. Çıplak tepelere rağmen, karakol gözlem mevkileriyle yetinmeyen güvenlik güçleri helikopterlerle de düzenli bir şekilde bölgeyi taramaktadır. Geçitli jandarma karakolu olay yerinin Doğusunda yaklaşık 3 km uzaklıkta yer almaktadır. Kuzeyinde 5 kilometre uzaklıkta yer alan Durankaya jandarma karakolu ve Güneyinde olay yerine yaklaşık 14 kilometre uzaklıkta bulunan Üzümlü Jandarma karakolu bulunmaktadır. Çıplak tepeler, yani olay yeri bu üç karakolun üçgeninde yer alıyor. Mayınlar, Geçitli Köyüne 3 km kala Karataş mevkiinde bozuk asfaltın viraj kısmında yerleştirilmiş ve patlatılmıştır.
HEYETİN GERÇEKLEŞTİRDİĞİ GÖRÜŞMELER:
Hakkari Vali Yardımcısı Sinanoğlu olayın kimler tarafından gerçekleştirilmiş olduğuyla ilgili yapılan yorumlara şöyle bir izah getirdi: "Hakkari valisi Muammer Türker'in basında geçtiği gibi olayın kesinlikle PKK tarafından yapıldığına dair bir beyanı olmamıştır. Beyanın aslı valiliğin İnternet sitesinde mevcuttur. Sayın valimiz, "Terör Örgütü" tarafından döşendiği düşünülen mayın, şeklinde bir beyanatta bulunmuştur. Biz kimden gelirse gelsin sivil vatandaşlarımızın hayatını kaybettiği bu olayı lanetliyoruz. Faillerin kesin olarak PKK militanı oldukları yönünde bir beyanımız yoktur. Ayrıca PKK'nin olayı üstlenmemiş olması PKK'yi aklamaz. PKK'nin olaydan kısa bir süre sonra can havliyle biz yapmadık şeklinde beyanda bulunmasını kuşku verici buluyoruz. Basında çıkan telefon görüşmeleri haberleri, doğruyu yansıtmıyor. Asayiş toplantılarına bizzat katılan bir amir olarak böyle bir bilgi tarafıma intikal etmemiştir."
Hakkari Belediye Başkanı Dr. Fadıl Bedirhanoğlu ise: "Olayın gerçekleştiği yer ve zaman bile olayın kimler tarafından yapıldığına dair bizlere fazlasıyla malumat vermektedir. İlimizde cereyan eden en ufak olaylara bile müdahale eden güvenlik güçleri nedense ciddi can kayıplarına neden olan mayınlı saldırıya müdahale etmediler. Bütün bunları yan yana koyduğumuzda kaçacak yada saklanacak hiçbir yere sahip olmayan olay mahalline, bir helikopter bile gönderilse olayın failleri ortaya çıkarılabilirdi. Bence olay yerinde bulunan çanta ve diğer askeri malzemelerin kimlere ait olduğu derhal ortaya çıkarılmalıdır. Ancak maalesef böylesi ciddi bir olayın aydınlatılması için yetkililerin en küçük bir çaba içerisine bile girmemiş olması bence çok düşündürücüdür. Biz bu olayın üstünün kapatılmaya çalışıldığını düşünüyoruz." dedi.
Aydın Erol'un babası Cahit Erol: "Patlamanın olduğunu yerde askeriyeye ait çok sayıda mühimmat bulundu. Bu da bu olayın kimler tarafından yapıldığını net olarak gösteriyor. Şu anda bu olayı kimin yaptığını bilmiyorum, ancak kim yapmış olursa olsun bunun hesabını verecektir. Eğer PKK yapmışsa bir daha Lêwîn bölgesine giremez. Yok, eğer askerin yaptığı ortaya çıkarsa, karakol derhal köyden çıkarılmalıdır. Ortaya çıkan malzeme ve davranış şekli bu işin asker tarafından yapıldığını gösteriyor." dedi.
Cemil Kurt: "Olay yerine hemen yetiştik; jandarma, ilkyardım ve polis numaralarını arayarak durumu ilettik. Patlama sonucu meydana gelen vahşetten dolayı panik içerisindeydik. Her şeyden önce yaralıları hastaneye ulaştırmaya çalışıyorduk. Etrafa dağılmış cesetler arasında yaralı olabileceği ihtimaliyle, çevreyi araştırırken iki askeri çantayla karşılaştık. Çantanın içerisinde iki adet mayın, bir havan topu mermisi, bir kasatura ve çeşitli malzemeler vardı. Asker bunları bizden zorla almak istedi, vermedik. Köylülerle asker arasında tartışma çıktı. Askere atılan taşlardan dolayı birkaçı hafif yaralanınca geri çekildiler ve havaya ateş açtılar. Savcı gelinceye kadar çantaları muhafaza ettik. Ancak, savcıyla birlikte gelen güvenlik elemanları mayınların patlamasını sağlayan kabloyu, yerini biliyormuşçasına topraktan çıkardı. Mayınların patlatılmasını istemedik. Parmak izi için bekletilmesini söyledik. Bize tozdan dolayı parmak izinin kalmadığını söyleyip, acele bir şekilde patlattılar." diye olay sonrası gelişmeleri anlattı.
Necmi Kurt: "Kimse adres şaşırtmasın. Biz olay yerindeydik. Bu bir devlet terörüdür. Bütün malzemeler ortadaydı. Askeriye malzemeyi almak için çok uğraştı. Ancak biz bunları vermedik ve savcılığa teslim ettik. Bu patlamayı yapanlar, arkadan gelecek bir aracı tahmin etmemişti. İkinci araç geldiği için bunlar çantalarını almadan olay yerinden kaçtı. Olay nettir; bu devlettin işi ve devlet terörüdür. 4 sene önce patlama olmuştu, askeriye bütün dağı bombalayıp, bizlere de hakaret etmişti." diye konuştu.
İsminin açıklanmasını istemeyen bir görgü tanığı: "Patlamanın olduğu olay yerine 100 metre ileride araçla seyir halindeydim. Patlama sesini duyunca sesin geldiği yere baktım. İnsanların ve araçtan kopan parçaların havaya savrulduğunu gördüm. Araçta bulunan yolcularla birlikte olay yerine geldik. Cesetler paramparça etrafa saçılmış haldeydiler. Hemen köylülere ve ambulansa haber verdim. 45 dakika sonra ambulans geldi. Yaralıların birçoğunun çeşitli uzuvları kopmuştu. Patlama 09:00 civarı oldu. 45 dakika kadar sonra köyde bulunan karakol jandarmaları geldi. Olayın gerçekleştiği yer ile karakol arasındaki mesafe yaklaşık 4 km'dir. Karakoldaki birlikler, en geç on dakika içerisinde olay yerine gelebilirlerdi. Olay bölgesinde sürekli nöbet tutan korucular, yaklaşık bir hafta boyunca hiç gözükmediler. Olay yerine biri 100, diğeri 500 metre olmak üzere iki ayrı korucu kulübesi, olay yerine nazır bir konumda bulunmasına rağmen hiçbir korucu o gün kulübelerde yoktu. Ayrıca, Geçitli Karakolu'nun yukarısında bulunan ve çevrenin tümünü rahatlıkla görebilen termal kameranın kayıtları bu olayda yol gösterici olabilir. Üç dört yıl kadar önce patlamanın yaşandığı bölgeye çok yakın bir yerde, askeri bir aracı hedef alan bir mayınlı saldırı düzenlenmişti. Olayın ardından güvenlik güçleri ağır silahlar ve helikopterlerle on dakika içerisinde olay yerine intikal etmiş ve bütün bölgeyi taramışlardı. Ardından ikamet ettiğim köye baskın düzenleyip kırk kadar kişiyi gözaltına aldıktan sonra bütün köy sakinlerine hakaret ve tehditlerde bulunmuşlardı. 16 Eylül'de meydana gelen ve 9 kişinin yaşamını yitirdiği, dört kişinin yaralandığı olaydan sonra güvenlik güçlerinin hiçbir operasyon yapmamış olmaları düşündürücüdür. Faillerin yakalanması için herhangi bir faaliyet içerisinde girmemişlerdir." diye tanık olduklarını aktardı.
Bir başka görgü tanığı: "Savcıyla birlikte helikopterle gelen güvenlik elemanı, olay yerine gelir gelmez düzeneği eliyle koymuş gibi gördü ve tepenin arkasına kadar uzanan düzeneği topraktan çıkararak topladı." diyerek şüphelerini belirtmekteydi.
İsmini vermek istemeyen bir diğer görgü tanığı da: "Patlama anında olay yerine yaklaşık iki-üç kilometre uzaktaydım. Patlama sesini duyar duymaz arabayı çalıştırıp beş dakika sonra olay yerine vardım. Olay yerine hareket halindeyken benimle gelenlere, 112 ve jandarmayı arattırdım. Olay yerine vardığımda, o araçtan daha önce olay yerinden geçmiş minibüs geri dönmüş ve yaralılarla ilgileniyorlardı. Parçalanmış cesetleri toplamaya başladık. Kısa bir süre sonra köylüler de olay yerine ulaştılar. 40 dakika sonra geçitli karakoluna bağlı askeri birlikler olay yerine gelmeye başladı. Yaklaşık bir buçuk saat sonra ise bir askeri helikopter indi ve içinden savcı ve doktor indi. Helikopterden inen özel birlik olduğunu düşündüğüm askerler kendi çantalarını olay yerine yakın yerlerde bulunan insanların içine gelişigüzel bıraktılar. Bence olay yerinde unutulan çantayı diğer çantaların içinde kaybedip, kayıp çantayı almak için böyle bir girişimde bulundular. Biz, bu esnada cesetlerin parçalarını torbalara dolduruyorduk. Sivil giyimli bir asker, eli ile koymuşçasına mayını patlatmak için döşenmiş kabloyu toplayıp 'arkadaşlar başka bir mayın olabilir' deyip oradaki insanları uyardı. Yine söz konusu askerler patlamamış mayınların ve unutulan askeri çantaların yanına giderken halk onları taşlamaya başladı. Olaya ilişkin bende şüphe uyandıran temel şey, olaydan sonra çevrede en küçük bir güvenlik önleminin alınmamış olmasıdır. Patlamadan yaklaşık beş altı saat sonra, askeri bir helikopter kısa bir süre bir tepeye konduktan sonra yeniden birliğine geri döndü. Arabada bebeklerle birlikte hamile iki kadın da bulunuyordu. Köylülerden aldığımız bilgilere göre Hakkari ilinden olay yerine helikopter mesafesi dört dakika iken askeri helikopter neden birkaç saat sonra gelmiştir. O bölgede bulunan bütün karakollarda özel birlikler konuşlandırılmaktadır. Olayın gerçekleştiği haftanın öncesinde neredeyse her gün yol güzergahı boyunca mayın taraması yapılırken o hafta yapılmamış olması kuşkularımızı arttırmaktadır. Köy sakinleri olarak can güvenliğimiz yoktur." diye değerlendirme de bulundu.
Bir önceki dönem köyün muhtarlığını da yapan görgü tanığı: "Bundan birkaç yıl önce patlamanın olduğu yere yakın bir askeri araca karşı mayınlı saldırı düzenlenmiş, olaydan on dakika geçmeden askerler ağır silahlarıyla bölgeyi taramış ve helikopterlerle de failleri bulmaya çalışmışlardı. Daha sonra köye baskın düzenleyip elliye yakın köylüyü tutuklamış ve delillerle ilgili çok hassas davranmışlar. O olaylarda gösterdikleri hassasiyeti bu olayda göstermemeleri ve parmak izi olma ihtimali büyük olan mayın ve havan topunun incelenmeden patlatılması kuşku vericidir. Ayrıca bölük komutanının koruculara hitaben 'bu noktaya dikkat edin, köyünüzün başına bir şey gelecekse buradan gelecek' demesinin ne anlama geldiği bu patlamadan sonra daha iyi anlaşılmıştır. Birkaç gündür yolda mayın taramasının olmaması, korucuların nöbetlerinin gevşetilmesi de kuşku uyandırıyor." diye olayla ilgili şüphelerini anlattı.
Olayın ikinci günü karakola çağrılan cenaze yakınlarından Cahit Erol ile karakol dönüşü yaptığımız görüşmede, karakol komutanının 'olaydan üzüntü duyduğunu, bu işle bir ilgilerinin bulunmadığını, bu eylemin derinlerin işi olabileceğini, köylülerin sert tepkisinden dolayı taziye yerine gelemediklerini' ifade etmesi üzerine kendisinin de bütün bu olanlardan delillerin devleti gösterdiğini, PKK ile aralarında hiçbir sorun/husumet olmadığını ve devletin istemesi durumunda faillerin en kısa zamanda bulunabileceğini' ifade ettiğini söyledi.
OLAY YERİNDE BULUNAN ŞÜPHELİ MALZEMELER:
Olay yerine yaklaşık 50 metre uzakta -otların ezilmesinden anlaşıldığı kadarıyla olayın faillerinin yaklaşık bir iki gün konakladıkları anlaşılan, küçük tepenin hemen arkasında, askeri iki çanta içinde; iki adet mayın, bir adet havan mermisi ile hazırlanmış el yapımı bomba, Hakkari Dağ Komando Tugayı baskılı bir poşet içinde kumanya bulunmuştur. Bu kumanyanın içinde zeytin, ton balığı, askeri kamuflajlı su şişesi yer almaktadır. Ayrıca diğer çantaların içinde, siyah beyaz çok telli ampul bağlı düzenek, iki bağ kablo, iki adet üzerinde SA*0543 seri nosu bulunan kalaşnikof kasaturası, bisküvi, şekerleme, bir adet profesyonel minyatür pense, üzerinde bir adet 81 mm ibaresi bulunan kab ile MKE 2-8-93, 03 mm çapında bakır kablo, beyaz renkli sas marka 2*075 mm kablo, iki adet salam, diş fırçası, maket bıçağı, bir adet göz damlası, oduna sarılı iki adet dörtlü iç hat gri telefon kablosu, bir adet makas, 81 mm MDLA harf grubu bulunan aydınlatma mermisi, kibrit, iğne iplik kutusu, kalem pil, bir adet balistik koruyucu kompozit başlık adında kullanma kılavuzu ve koli bandı bulunmuştur.
KANAAT SAHİBİ ve ÖLENLERİN YAKINLARININ KONUYLA İLGİLİ YORUMLARI:
Kırk beş yaşlarında ismini vermek istemeyen bir korucu: "Referandumdan sonra bizim köyde rahatsız olduğumuz gelişmeler oluyordu. Köylülerin jitem dedikleri şüpheli şahıslar bu ara köye çok gelmeye başladılar. Birçok köylü gibi, Cahit de kimi zaman onları taşıyan minibüs şoförüne tepki gösterdi. Eskiden normalde her gün bu yolda mayın taraması olurdu. On günden fazladır, yolun tarandığına şahit olmadık. Bundan önceki komutan devamlı olarak bize bu virajın önemli olduğunu ve dikkatli bir şekilde korumamız gerektiğini söylüyordu, ancak bir haftadan beridir nöbetlerimiz gevşedi. Mayının patlatıldığı alan çıplak bir bölgedir, faillerin kurtulması imkansızdır."
Altmış yaşlarında bir köy sakini: "Bizim PKK ile hiçbir sorunumuz yok. Bunu herkes biliyor. Bundan dolayı burası, bölgenin en sakin köyü sayılır. Olaydan hemen sonra, jandarmanın rahat davranması olmasaydı ve bulunan mayınlar zorla alınmak istenmeseydi belki başkalarından şüphe etme ihtimalimiz olurdu. Korucuların anlattığına göre, komutan bölgede 9 kişilik bir timin dolaştığını, onlara karışmamalarını söylemiş. Mayının bırakıldığı yer göz önünde. Çobanlarımız her yerde dolaşıyorlar. Gündüz vakti orada saatlerce çalışmaları ve kazı yapıp mayını, kablolarını döşemeleri ve kimsenin de görmemesi imkansızdır."
OLAYDAN SONRA YETKİLİLERİN YAPTIKLARI AÇIKLAMALAR:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: "Bu olay terörün acımasızlığını, bu terör olayına karışanların artık hiçbir insanı duygularının kalmadığını göstermektedir. Mayın kullanmak başlı başına dünyada yasaklanmış bir şey. Mayın kullanarak sivil insanlara baskı uygulamayı, tehdit etmeyi ve sindirmeyi şiddetle telin ediyorum. Vatandaşlarımızı terör örgütüne asla ezdirmeyeceğiz." dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: "Maalesef bugün Hakkari'de sivil vatandaşlarımıza yönelik kurulmuş olan tuzak neticesinde içinde çocuk da olmak üzere 9 vatandaşımız şehit oldu. Terör şüphesiz ki belli bir bedeli ödettiriyor, ama bu bedel de karşılıksız kalmayacak. 9 vatandaşımızın ölümü yanında 4'ü ağır yaralı olduğu için de gerçekten hüzünlüyüz. Bu teröristleri tekrar huzurlarınızda milletçe lanetliyorum. Tabii ki sürecin çok daha farklı bir şekilde, kararlı bir şekilde takipçisiyiz, kararlılığımızı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Ve bu kararlılığımız da sonuna kadar devam edecek. Duruşumuzda bu tür olaylar tabii ki bizi yıldırmayacak. " dedi.
Genelkurmay Başkanlığı, Hakkari'de 9 köylünün ölümüyle sonuçlanan mayın patlamasından bölücü terör örgütü mensuplarının sorumlu olduğunu bildirdi. Ayrıca yaralı vatandaşların helikopterle hastanelere sevk edildiğini ve Hakkari Cumhuriyet Başsavcısının da tahkikat başlattığını duyurdu.
Hakkari Valisi Muammer Türker: "16 Eylül 2010 günü saat 09.05 sıralarında Geçitli Köyü'nden Hakkari istikametine seyir halinde bulunan 65 EN 341 plakalı sivil vatandaşa ait minibüse yönelik terör örgütü mensupları tarafından yola döşendiği değerlendirilen uzaktan kablo düzeneği ile komutalı ve cinsi tespit edilemeyen patlayıcının patlatılması sonucu ilk belirlemelere göre 9 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 4 vatandaşımız ise yaralanmıştır." dedi.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş: "Bu olay aydınlatılırsa Ergenekon'un hala canlı olduğu, faaliyette olduğu görülecektir. Bu olayın ne olduğu ortadadır. İyi çocuklar sahnededir. Orada ciddi deliller bırakılmış, bunların incelenmesi lazım. Şemdinli'ye benziyor mu, ardında iyi çocuklar var mı, delillere bakınca ortaya çıkartılabilir." dedi.
Demirtaş, BDP'nin talebine hükümetin "olumlu" yanıt vermesi üzerine, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile TBMM'de bugün saat 14.00'de bir görüşme öngörüldüğünü, ancak bu görüşmenin saatinin " provokatif" eylemlerin önüne geçilmesi amacıyla son ana kadar netleştirilmediğini ifade etti. "Bu görüşmeden sadece bizim telefonlarımızı dinleyenler haberdardı" diyen Demirtaş, bu nedenle "Hakkâri'deki patlamanın meydana geldiği günün ve saatin oldukça önemli olduğunu" söyledi.
ÖLEN VE YARALANANLARIN ADLARI
Patlamada ölen ve yaralananların kimlikleriyle ilgili resmi açıklama yapılmadan önce köylülerden alınan bilgiye göre saldırıda ölenlerin adları söyle:
Aydın Erol (30), Eşref Gür (32), Enes Erol (22), Şirin Kurt (23), Abuzeyt İdem (40), Cane Dayan (50), Zarife Çiftçi (25), Semiha Dayan (35), Nurullah Umut Çiftçi (3)
Yaralıların adları: Özgür İdem, Sudenaz Kurt, Berivan Dayan, Zeynep kurt (6 aylık).
GEÇİTLİ KÖYÜNDE YAŞANAN OLAYIN HALK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ:
Referandumdan sonra ülkenin genelinde oluşan olumlu atmosferin içinde Geçitli köyü de vardır. Referandumdan sonra yeniden şiddet ortamına dönüleceği yolundaki endişelerin yerine, barış ve savaşın durmasıyla ilgili başlatılan müzakerelerin devam edeceği yolundaki sinyaller, halk arasında kanın artık duracağı ümidini doğurmuştu. Ülkenin tamamında Türk-Kürt kavgasına dönüşen şiddet süreci yeni Anayasa'nın oylanmasıyla engellenebileceği ve silahların insanlar üzerindeki vesayetine artık son verileceği bir sürece girileceği düşünülürken, masum insanlara karşı düzenlenen saldırı Geçitli köyünde olduğu gibi, bütün bölgede de endişeyle karşılanmıştır. Geleceğe dair ümitlerin yerine endişe, panik ve korku hükümran olmuştur. Mayın patlamasından sonra da köy içerisinde şüpheli şahısların gece karanlığından yararlanıp, insanları korkutmaya çalışması bu tezi doğrular boyuttadır. Sahip çıkmama, mazlum insanların haklılığını görmezlikten gelme, farklı kimliklerin daha da koyulaşmasını birlikte getirmektedir. Demokratik tercihlerin ardından, 'kendilerinin cezalandırıldıkları' kokusu veren bu şekildeki şiddet, toplumun birlikte kardeş olarak yaşama iradesine darbe vurmakta, ayrışma, farklılaşma ve ötekileşme temayüllerinin ve düşmanlık duygularının ortaya çıkmasına vesile olmaktadır.
Şiddet yanlısı olmayan, taraflardan birinin safında yer almadan her iki kesimle uyum içerisinde yaşamlarını sürdürmeye devam eden Geçitli köyü sakinleri, bu olayla birlikte endişe ve korku sürecine sürüklenmişlerdir. Savaştan ve kanın akmasından yana olmadıklarını da olaydan hemen sonra yaptıkları, "Kürt-Türk kimsenin kanı akmasın. Biz artık kanın akmasını istemiyoruz. Eğer bu olayın failleri bulunmazsa, Kürt-Türk kanının akmadığı, savaşın olmadığı bir ülkeye mülteci olarak sığınacağız. Biz artık savaş istemiyoruz." beyanlarından da anlamak mümkündür. Sahipsiz olmadıkları düşüncesiyle, hoşgörüyü bireyleri arasında hakim kılmaya çalışan köylüler, yaptıkları açıklamalarla ikinci sınıf vatandaş konumunda tutulmak istendiklerini duyurmuşlardır. Adalet gözetilirken korunma fonksiyonunun zayıfladığını gören bölge halkı, kendisine yakın gördüğü ve bu adaletle ilgi boşlukları doldurabileceğine inandıkları BDP'yi kendisinden saymış ve onun taleplerini kendi talepleri olarak görmüştür. Durum böyle olunca da güvenlik güçleriyle halk arasında "öteki" anlamında bir güvensizlik meydana gelmiştir. Bölge halkı, koruculuk sistemini bu bağlamda değerlendiriyor. Bir yandan kendilerini, ortada olma çelişkisinden kurtarmaya çabalarken, diğer yandan geçim sıkıntısından dolayı kurallarını kısmen kendilerinin belirlediği koruculuğu kabul etmek zorunda bırakılmaktadırlar. Bu köprüyle de devletle olan bağlarının kopmamasına çabalayan korucular, "koruculuk" etiketiyle toplumda psikolojik taciz altında yaşamak zorunda bırakılıyorlar. Koruculuk sistemiyle kurulan ilişkinin yerini, güvensizlik ve ötekileştirme alırsa, köylülerin kısa bir zaman içerisinde silahlarını bırakması ve sivil bir itaatsizlik örneği olarak başka bir ülkeye göç etmeyle kendilerini koruma altına alma gibi tercihler sergilemeleri kaçınılmaz olacaktır. Köprüleri yıkmadan Türkiye'nin sosyal olgusu içerisindeki yerlerini korumaya çalışan bölge halkı, provokatörlerin sinsice düzenlemiş oldukları eylemler neticesinde şiddetin içerisine çekilmek istenmektedir. Mayın patlamasından üç gün sonra Geçitli köyü içerisinde yaşanan şüpheli şahısların köylüleri korkutması ve nerdeyse sabaha kadar köylülerin her karanlığa ateş etmesi ve belli bir noktadan kontrol edildiği açık olan gelişmeler bu şiddet içine çekilme planlarının habercisidir.
Olağanüstü teknik imkanlara sahip olan devlet, organizeli bir şekilde güven ortamını yıkmaya, geleceğe dair ümitleri imha etmeye çalışan failleri seri bir şekilde ifşa etmelidir. İfşanın halkın ikna olacağı boyutta olması, kardeşlik ortamının yeniden inşa edilmesi için kaçınılmazdır. Devletin sahip çıkmaması, ötekileştirmesi, kendinden saymaması, umursamaz davranması, yönetim zafiyeti, adalet ve eşitlik ilkesine göre hareket etmemesi ileride telafisi imkansız bedellerin ödenmesine zemin hazırlayacaktır. Devlet kanın durması için, bütün imkanlarını seferber ederek bölge halkının güvenini yeniden sağlayabilir. Hakaret etmekle, ötekileştirmekle, yok saymakla, adalete olan inancı yıkmakla güven ortamı oluşturulamaz.
GEÇİTLİ KÖYÜNDE MEYDANA GELEN MAYIN PATLAMASIYLA İLGİLİ GÖZLEMLER:
Yapılan incelemeler neticesinde, yokuş aşağı inişte viraj kısmında asfaltın sökülmüş bozuk kesiminde, yolun ortasına gömülmüş iki adet anti tank mayınının yapılan bir düzenek ile, kablo uzatmak suretiyle yaklaşık 50 metre uzaklıkta hedef gözetilerek patlatıldığı anlaşılmıştır. Patlamadan sonra olay yerine hızlı bir şekilde gelen köylülerden dolayı failler, çantaların olduğu ikinci tepeye uzak olduklarından çantaları almaya fırsat bulamamış, çıplak ve çorak arazide izlerini kaybetmeyi başarmış oldukları görgü tanıklarının beyanlarıyla anlaşılmıştır. Hedef olan sivil minibüsten önce ve sonra çok sayıda aracın söz konusu mayınlı yoldan geçtikleri, hatta mayın çukurunda patinaj yapan araçların olduğu buna rağmen patlamanın bu araçlar içinde Cahit Erol adlı şahsa ait olan 65 EN 341 plakalı araç geçerken gerçekleştirildiği görgü tanıklarının beyanlarından anlaşılmıştır.
Olay yerine kısa zamanda ulaşan görgü tanıkları, her tarafa savrulmuş insan bedenleri ile karşılaştıklarını dile getirmişlerdir. Cesetlerin veya parçalarının etrafa yayıldığı alana ilk ulaşanlar, patlama alanının doğu ve güney kesimlerinde silahlı insanların hareket halinde olduklarını, karakol, korucu veya güvenlik üçgeninde yer alan güvenlik merkezlerinin hareketlenmesi veya askeri helikopterlerin istemeleri durumunda olayın faillerini rahatlıkla yakalayabileceklerini söylediler. İlk anda yaşanan panikle yaralılarla uğraşanlar silahsız olduklarından ve koruculara da karakoldan faillerin yakalanmasıyla ilgili herhangi bir emir gelmediğinden herhangi bir takip başlatılmamıştır. Bu arada, cesetleri savrulan alanlarda parçaları toplamakla meşgul olan köylüler, iki askeri çantaya rastlamışlardır.
Olay yerine gelen kişiler, her şeyden önce jandarma, polis ve hastane numaralarını arayarak yardım istemişlerdir. Bu açıklamayı yapan görgü tanıklarından Cemil Kurt, en fazla 5 dakikada orda olması gereken köy ambulansının ancak 45 dakika sonra oraya gönderildiğini söylemiştir. Köyün içindeki karakol ise, 1 saate yakın bir gecikmeden sonra olay yerine askerleri göndermiş ve gelen askerler de sadece çantalarla ilgilenince, köylülerle aralarında tartışma çıkmıştır. Köylülerin jandarmayı taşlaması üzerine, onlar da havaya ateş açmışlardır.
Patlamanın ardından köylülerden 45 dakika sonra olay yerine gelen güvenlik güçlerinin, küçük tepenin arkasında bulunan havan topu mermisi ve mayınları zorla almak istemesi üzerine arbede yaşanmış, atılan taşlar neticesinde birkaç asker hafif yaralanınca askerler geri çekilmiştir. Tehdit ve taciz ateşine rağmen köylüler bulunan askeri malzemeyi teslim etmeye yanaşmamış ve savcı gelinceye kadar vermeyeceklerini söylemişlerdir.
Hakkari Cumhuriyet Başsavcısının olay yerine gelmesinden sonra, sivil giyimli, özel hareket yeleği giymiş silahlı bir şahıs mayınların patlamasını sağlayan kabloyu toprağın altından çıkarıp toplarken, köylülerin parmak izi noktasındaki ısrarına rağmen mayın ve havan mermisi fitil ve fünye yardımıyla patlatılmıştır. Helikopterle gelen bu özel güçlerin olay yerine geldiklerinde çantalarını rasgele halkın arasına bırakması da köylülerin olayla ilgili kuşkularını daha fazla arttırmıştır.
Tüm bu olaylar olurken güvenlik güçleri, olay yerine geç geldikleri gibi olay yerini geniş bir çember içine alarak operasyon yapma gereği duymamışlardır. Olay yerinin Geçitli, Kaval ve Dize karakol üçgeninde yer alması bölgeye dağılacak en küçük bir birlikle kesinlikle olayın faillerini yakalamaya imkan vereceğini düşünen köylüler, herhangi bir teşebbüsün olmamasına tepki göstermişlerdir. Olayın ilk gününde asker, korucu ve helikopterlerle herhangi bir arama tarama yapılmamıştır. Hatta aşırı rahat tavırları köylülerin tepkisine sebep olmuştur. Askerlerin olay mahalline sadece unutulan askeri malzemeleri almak için geldiklerini, köylülerin direnç göstermesi sonucu askerlerin köylüleri korkutmak amacıyla havaya ateş açtıkları ve daha sonrasında bir alanda toplu olarak adeta orada toplanmış insanların dağılmasını bekledikleri görüntüsü, köylülerin faillerin bulunacağı yolundaki güvenlerinin yıkılmasına yol açmıştır.
Olayın ikinci günü BDP yetkilileri, BDP milletvekilleri, belediye başkanları, bir kısım sivil toplum kuruluşları ve medya, konvoy halinde Geçitli köyüne hareket etmiştir. Olay yerinde yapılan konuşmalarda, "barış sürecinin sabote edilmesi maksadıyla yapılan bu saldırının faillerinin biran önce bulunması" talepleri dile getirilmiştir. Hemen yakınında iki mayın ve havan topunun bulunduğu alanda ise, otların ezilmesinden ve toprak zeminin görüntüsünden faillerin uzun bir süre burada konakladıkları anlaşılmıştır. Yaralılar helikopterle hastanelere taşınmıştır.
Gözlem Neticeleri:
MAZLUMDER VAN Şubesi'nin temsilcileri olarak olay yerinde yaptığımız inceleme ve olay mağdurlarıyla köydeki görüşmeler ve gözlemler sonucu ortaya çıkan rapor aşağıdaki gibidir:
Yola döşenen iki mayının bulunduğu noktadan, başsağlığı maksadıyla köye gelen birçok araç geçmiştir ve hatta bazı araçlar mayın üzerinde toprağın gevşekliğinden dolayı zorlanarak geçmişlerdir.
Yola yerleştirilen mayınlar, yolun rahatlıkla görebileceği bir mesafeye kadar uzatılmış kabloların temas ettirilmesiyle patlatılmıştır.
Daha önce geçen araçlara yönelik herhangi bir saldırının olmamasından, hedefin bu araç olduğu anlaşılmıştır. Mayının bırakıldığı yolun çevresinin ufak ve çıplak tepelerden oluştuğu, karşı tarafında gözetleme ve korucu noktalarının bulunduğu gözlenmiştir. Ayrıca, tepenin her iki tarafında ve aşağılarda askeri karakolların bulunduğu bir güvenlik üçgenine ilave olarak bölgede çok sayıda korucu varlığı, bölgenin güvenlik birimlerinin kontrolünde olduğunu göstermektedir.
Dokuz kişinin öldüğü ve dört kişinin de yaralı olduğu olay, bozuk asfaltın, arabanın yavaş hareket etmesine sebep olan virajın stabilize kısmının kazılarak iki anti tank mayınının yerleştirilmesi ve kablo düzeneğiyle patlatılması sonucu gerçekleştirildiği görülmüştür.
Patlamadan uzun bir süre sonra bölgeye gelen güvenlik güçleri ve askeri helikopterler bölgede hiçbir arama faaliyeti yapmamışlardır. Gelenler de sadece çantaları almaya gelmiş görünümünü vermiş ve bundan dolayı köylülerle tartışmışlardır.
Olay gecesi köye şüpheli şahıslar gelmiş ve kimlik sorulması üzerine köylülerle tartışılmıştır. Üçüncü gece ise üç aracın köye geldiğini gören köylüler, araçlarda şüpheli şahısların olduğunu birbirlerine telefonla haber vermişlerdir. Saat dokuz civarında ise, köy içinde bazı şahısların görülmesi ve kimliklerini beyan etmemeleri üzerine, korucular bu şahısları yakalamak üzere dağılmışlar. Kısa bir zamanda karakolun dışında her taraftan silah sesleri gelmeye başlamıştır. Karakoldan gelen telsiz talimatında: "bize taraf ateş etmeyin, köye 3 kişinin girdiği termal kameralardan görülmüştür" denilmesine rağmen asker karakoldan çıkmamış ve saat 12'ye kadar da aydınlatma fişeği kullanmamıştır. Saat on ikiden sonra kullandıkları 4 aydınlık fişeğinin ortalığı aydınlatması, "acaba?"ları da kendisiyle birlikte getirmiştir.
Tüm bu gözlemler ve görüşmeler neticesinde söz konusu olayın daha önce Şemdinli Olayı olarak bilinen karanlık eylemlere benzerlik gösterdiği görülmektedir. Son birkaç aydır, Hakkari bölgesinde yaşananlardan bölgede karanlık güçlerin tekrar devreye girdiğini açık bir şekilde söyleyebiliriz. Patlama bölgesinde askeri malzemenin bulunması, bölgedeki en küçük hareketten haberdar olan köy halkının genel tepkisi, güvenlik güçlerinin olaya ilgisiz kalması, son birkaç gün içerisinde düzenli bir şekilde yapılan mayın taraması ve benzeri güvenlik önlemlerinin gevşetilmiş olması düşündürücüdür. Ayrıca, patlamadan sonra arama operasyonlarının yapılmamış olması, delillerin imha edilmek istenmesi görünümünün verilmesi, devlet yetkililerinin olayı önceden biliyormuşçasına beyanatlar yapması, medyanın dikkatleri saptırma gayretleri, kimsenin gözünden kaçmamıştır. Daha önce de Devlet-BDP çevresinde gerçekleşecek müzakere sinyallerinin duyulması esnasında, Beytüşşebap'ta on üç sivilin bulunduğu minibüsün taranmasına benzer olayların yaşanmış olması, bütün kuşkuları derin güçler üzerine çekmektedir. Köy halkının tamamının açıklamaları PKK ile hiçbir sorunlarının olmadığı yönünde olmuştur. Peyanîs (Geçitli) köylülerinin BDP tabanlı olması ve referandumu boykot etmesi de "acaba birileri bizi cezalandırmak ve böylece Hakkari halkına mesaj mı vermek istiyor?" şeklinde kuşkular uyandırmasına yol açmıştır.
Gerekli önlemlerin alınmaması durumunda, bu tarz olayların devam edeceği ve birçok masum insanın canının yanacağı kaygısını taşımaktayız.
Köylüler, referandumda 1170 seçmenin ve130 korucunun bulunduğu köyde, sadece dışarıdan gelen 5 sandık memurunun oy kullandığı ve "boykot" kararıyla kimsenin sandık başına gitmediği, genellikle çevre köylerde de aynı durumun yaşandığını ısrarla beyan ettiler. Bölgenin hassas olmasından dolayı her hareketten kuşku duyan köylülerin açıklanmasına göre, son günlerde gökyüzünde heronlar görülmüyormuş. Son günlerde köye düzenli bir şekilde kuşkulu arabaların gece vakti gelmesi bütün bu olanların tesadüfi olmadığını gösteriyor.
1996 yılında köprü yapımcısı Fevzi Özbek'e karşı yola bırakılan mayın olayında, asker hızlı bir şekilde bölgeyi taramış ve delilleri dikkatli bir şekilde toplamıştı. Yaklaşık iki ay önce bir askeri araca karşı düzenlenen saldırıda da asker aynı hassasiyeti göstermiştir.
Üst düzey hiçbir yetkilinin de Hakkari veya bölgeye gelmemiş olması da manidardır. Diğer yandan, halkın yalan haber yapan basın mensuplarına sert tepki gösterdiği de gözden kaçmamıştır. Örnek olarak, Star, Sabah, Zaman ve benzerleri zaman geçirmeden masa başında kendi muhabirleri adına yalan haber üretmişlerdir. Bunların tamamı muhabirlerce yalanlanmıştır. Orada bizzat müşahede ettiğimiz olayları olmamış gibi yazmış veya onun tamamen tersini beyan etmişlerdir. Böylesine bir çabanın ve olay ile ilgili hiçbir çalışma yapmadan adres göstermenin benzerlerini daha önceki olaylarda da gördüğümüzden, bütün bu yazılanların ve beyanların tesadüfü olmadığını düşünüyoruz.
KANAAT:
Olağanüstü teknik imkanlara sahip olan devlet, organizeli bir şekilde güven ortamını yıkmaya, geleceğe dair ümitleri imha etmeye çalışan failleri seri bir şekilde ifşa etmelidir. İfşanın halkın ikna olacağı boyutta olması, kardeşlik ortamının yeniden inşa edilmesi için kaçınılmazdır. Devletin sahip çıkmaması, ötekileştirmesi, kendinden saymaması, umursamaz davranması, yönetim zafiyeti, adalet ve eşitlik ilkesine göre hareket etmemesi ileride telafisi imkansız bedellerin ödenmesine zemin hazırlayacaktır. Devlet kanın durması için, bütün imkanlarını seferber ederek bölge halkının güvenini yeniden sağlayabilir. Hakaret etmekle, ötekileştirmekle, yok saymakla, adalete olan inancı yıkmakla güven ortamı oluşturulamaz.
Bölge halkının güveninin kazanılması ve onların kendilerini sahipsiz hissetmemeleri için acil bir şekilde failler ifşa edilmelidirler. Olayın altından kim çıkarsa çıksın aydınlatılmalıdır. Yalan ve kasıtlı haber üreten medyanın bu davranışının hangi maksada hizmet ettiği açıklanarak, onların yangına benzin dökmelerinin önü kesilmelidir. Askeri malzemelerin kime ait olduğu, parmak izi alma ekibinin neden bölgeye gönderilmediği, olay öncesi ve sonrasındaki güvenlik önlemlerinin gevşetilmesinin anlamı açıklanmalıdır. Ayrıca ciddi bir soruşturma başlatılmadan bütün resmi makamların ağız birliği etmişçesine olayı PKK üzerine yıkmak istemeleri, bir bilgiye mi dayanıyor yoksa Başbakan'ın "Ben Hakkari il başkanıyla konuştum, olayı PKK yapmıştır" şeklindeki beyanlarına mı dayanıyor? Olayın, referandumdan hemen sonraya ve özellikle hükümet ve BDP arasında yapılacak müzakere zamanına denk gelmesi tesadüfü müdür? Muhabirlerin yalanlamasına rağmen, belirli medya kuruluşları neden yalan haber yapmakta ısrar etmişlerdir? Bölgede yeniden varlığını hissettiren "Hançer Timi"nin bu olayla ve Hakkari'de Aziz Hocanın öldürülmesi olayında isminin yeniden anılması tesadüf müdür? Yol üzerinde mayın taramasının durdurulması, korucuların nöbet yerine gönderilmemeleri, olay yerine geç intikal edilmesi, olaydan sonra herhangi bir arama operasyonunun başlatılmaması, köylülerin askere tepkisi ve KCK'nın olayla bir ilişkisinin olmadığını açıklaması tesadüf müdür? Bu ve benzeri soruların cevaplarının acil bir şekilde verilmesi gerekmektedir. Bu yapılmadığı taktirde, toplum ile devlet arasındaki güvensizlik telafisi imkansız bir sürece girecektir.
Olayda rahatsız edici birçok karanlık nokta bulunmaktadır; savcıların yürüteceği etkin ve etkili soruşturmalar neticesinde bu karanlık noktaların aydınlatılacağına ve toplumda meydana gelen bu bilgi kirliliği, güvensizlik ve kaos yaratma çabalarına rağmen faillerin bulunacağına inanmak istiyoruz. Olayların öncesi, oluşum ve gelişiminde oldukça fazla şüpheli nokta bulunmaktadır. Olay, kimse korunmadan aydınlatılması gereken bir olaydır. Bu araştırma, sadece yerel sorumluların incelemesine bırakılmamalı, bağımsız araştırma komisyonları olayı araştırmalı ve rapor olarak meclisin ilgili birimlerine sunabilmelidir.
Kürtlerin haklı taleplerinin, savaşın durması yolundaki feryatlarının görmezlikten gelinmesi ve sorunun çözümsüzlüğü ve bununla bağlantılı gelişen şiddet, cinayet ve çatışmalar her şeyden önce bu toplumda yeni bir ayrışma ve gerilime sebep olacaktır. Olay insanların kendilerini sahipsiz hissetme atmosferi yarattığı gibi, birçok alanda insan hakları ihlallerine de zemin hazırlayacaktır. Toplumsal ayrışmayı derinleştirecek saldırının aydınlatılması ve taraflı adalet uygulamalarının önüne geçmek için, tarafların ve özellikle hükümetin daha etkin tedbirler alması, toplumsal barışa katkı sunması, sağduyunun hakimiyetini temin etmesi ve toplumsal güven ve adalet uygulamasının yeniden hakim olması için yoğun bir çalışma içerisinde olmalıdır. Sivil toplum kuruluşlarının bu anlayışa büyük katkı sağlayabileceklerinden de kuşku yok.
Sonuç olarak, biz, uzun yıllardan beridir İnsan Hakları savunuculuğu yapan bir kurum olarak, insan yaşamının kutsal olduğunu savunuyor ve bu konudaki hassasiyetimizi ilan ediyoruz. Dolayısıyla Geçitli köyünde yola döşenen mayının patlatılmasıyla işlenen cinayet olayında, faillerin ortaya çıkarılıp yargılanması konusunda olayın takipçisi olacağımızı belirtiyoruz. Toplumda güvensizlik ve kaosa yol açan bu ve benzeri olaylarda mahalli yöneticilerin kimi zaman zafiyet gösterdiği ve dolayısıyla ortaya konan bu tavırdan dolayı şiddetin önü alınamadığı, dolayısıyla insan hakları ihlallerinin önlenememesinden, karanlık ilişkide olanların cesaretlendirildiği kanaatinin etkisizleştirilmesi gayesiyle, savcılar ve güvenlik güçleri samimi bir şekilde olayın üstüne gitmelidirler. Böyle bir davranış, güven ortamının yeniden oluşmasını sağlayacak ve neticede ülkenin yararına olacaktır.
MAZLUMDER VAN ŞUBESİ