Geciken Mıntıka Temizliği Bunalıma Dönüşmeden

KENAN ALPAY

Referandum sonuçlarının mahiyeti, muhasebesi, geçmişe ve geleceğe dönük verdiği işaretleri üzerinde yeterince durup tartışamıyoruz bile. Sarf edilen bütün çabalara rağmen % 51,4 gibi beklentilerin çok çok altında kalan sonucu ortaya çıkaran aktör ve faktörlerin irdelenmesine müsaade etmemek üzere siyaset ve toplum adeta ölümcül bir ablukayla kuşatılmış durumda.

Mantık ve vicdanın sormamızı mecbur kıldığı bütün sorular, dile getirmeye mahkûm olduğumuz bütün eleştiri ve beklentiler ‘ver mehteri!’ coşkusuyla bastırılıyor, boğazlanıyor. Topluma yüklenen mesuliyet zafer coşkusunu yaşayıp paylaşmaktan ibaret kalıyor. Oysa son derece önemli ve tarihsel açıdan bir kırılma mesabesindeki 16 Nisan referandum süreci sadece kazanımlar boyutuyla değil zaaflar, kayıplar ve giderek büyüyeceği anlaşılan riskler açısından da derinlemesine konuşulmayı gerekli kılıyor. Fakat ‘söyletmeyin, vurun!’ naralarıyla medyayı ve kamuoyunu terörize eden tetikçi ve troller çetesi tartışmaların önüne barikatlar kuruyor.

İsrail’in Küçük Pelikanları

Pelikan Çetesi namıyla meşhur bir klik tıpkı Ergenekon ve Fethullahçı cuntaların davranış modelleriyle siyaset ve toplum üzerinde mühendislik yapmaya soyunmuş durumda. Çok örnek verebiliriz lakin son operasyonları üzerinde durabiliriz mesela. Cem Küçük ve Cemil Barlas referandum sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti Hükümetine kimlerle savaşması, kimleri tasfiye etmesi için yeni bir yol haritası çizmek üzere yine ekranda konuşlanmışlar. Yeni bir tasfiye listesi ve ittifakı güçlendirme teklifiyle seyircilere şöyle hitap ediyorlar: "Bu FETÖ kavgası gibi. Bu ilişki bitti, artık dikiş tutmaz. AK Parti'nin de radikal-siyasal İslamcılarla, Mavi Marmara'daki manyak tiplerle de, kafadan İsrail düşmanı, kafadan Batı düşman. Her şeye düşman garip garip tiplerle de yolların ayrılması lazım. Bu saatten sonra Tayyip Bey bunları yapacaktır diye tahmin ediyorum. İngiltere’yle, Amerika ile yoluna sokup biraz daha bu işlere bakmamız gerekli diye düşünüyorum."

İşin aslı esası Cem Küçük ve Cemil Barlas’ın şahsi temennilerinden öteye Batı hesabına ulaştırdıkları diplomatik notalarla karşı karşıyayız. 15 Temmuz’da Yurtta Sulh Cuntası tarafından tanklar, savaş uçakları üzerimize bombalar yağdırmak üzere kışlalardan hareketlendikleri saatte Georges Soros’un yakın dostu ve uzun yıllar Türkiye’deki kurumlarının temsilciliğini yapmış Can Paker şöyle bir mesajı paylaşıyordu kamuoyuyla: Laikçiler, Paraleller ve PKK gibi Türkiye’nin İslamcılardan da temizlenmesi çağrısı yapıyordu.

PKK, Ergenekon ve Fethullahçı cuntanın yanına bir suç örgütü gibi iliştirilen, eklemlenen İslamcılar’ın kim olduğu, neden ve nasıl tasfiye edileceği hemen hiç tartışılmadı. Aksine Soros’un yakın dostu, ekürisi Can Paker, Üsküdar’da Pelikan Şebekesi’ne tahsis edilen yalıda projeler yapmaktan öteye Hükümete yakın kanallarda hep akil insan gibi yer tuttu. Nerdeyse her akşam kız kardeşi Canan ve yeğeni Cemil’le ekranlardan toplumu aydınlatmak üzere önü açıldı. Her ne kadar Can Paker değil de medya ve siyasetin dizaynında kaba saba, edepsizce paylaşımlar yapan, sığ ve oportünist karakteriyle mideleri kaldıran yeğeni Cemil vitrini oluşturduysa da oyun kurucunun kim olduğu hiç kimseye sır değildi.

Tuhaf olan şu ki yine Pelikan Şebekesi’ne ait olan ‘duvardibi’ isimli fosseptik çukurunda İslami camianın isimleri için etrafa “Sosorpu Çocukları” türünden küfürler saçanlar Kuzguncuk’taki yalıda Soros’un en yakın ahbabıyla tavla atıp okeye dönüyorlardı. Soros’un dostlarıyla, kavramlarıyla, hedefleriyle, stratejisiyle hareket edip network’ün dışındakileri itibarsızlaştırmak için Sosorpu Çocukları frekansından yayınlardan hiç vazgeçmemek fena bir fikir sayılmaz.

Böyle Dost Düşman Başına

Hemen hepsi çok ama çok yakın bir tarihe kadar Fethullahçı Cuntanın istihbarat ve operasyon ekipleriyle birlikte hareket etmiş bu tiplerin önüne gelene ‘fetöcü’ damgası vurmak üzere heyheylenmesi boşa değil. Hatta öyle ki Önder Aytaç ve Emre Uslu gibi strateji kurucu elemanlarla kimi “akşamın şu saatinde rakı mı yoksa tekila mı içileceğini” sosyal medyada tartışacak kadar dostlukları ileri düzeydeydi. Cemil Barlas’ın “porno bedeni demokratikleştirir” tezlerini “medeni ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de zina serbest olmalı” önermeleri izliyordu.

Hikâye Paker-Barlas meselesi olsa boş ver gitsin de denilebilir. Ama kendisini “babama hocam diye hitap ederdim, âlim çocuğuyum” diye pazarlayıp pornografi üzerine akademik çalışmalar yapmış; anasıyla babasıyla, eşiyle Fethullahçı cuntayla iş tutmuş, tıpkı Ergenekoncular ve Fethullahçılar gibi her fırsatta İslamcılara kin ve nefret kusmuş Süheyb Öğüt’ün (Hilal Kaplan’ın kocası olur kendisi) merkezinde olduğu örgütlenme boş ver gitsin denilemeyecek durumda. Güya küresel strateji üreteceklermiş, yeni Türkiye için tezler geliştireceklermiş, bildik masal. Sosyal medyada psikolojik savaş yürütmekten, birilerini işinden attırmaktan, ucuza tetikçi temininden bir milim öteye yol aldıkları da yok.

Fena olan toplumda hiçbir karşılığı olmayan ve kötülüğe endeksli bu dar klikler değil. Fena olan siyasetin daha önce Fethullahçı örgütlenme modeliyle hareket eden bu mantığa, söyleme ve örgütlenme biçimine yol vermesidir. Kendi başlarına ne kadar değerleri var besbelli. Lakin bunlar gibi kifayetsiz muhterisler siyaset ve topluma hiçbir değer katamaz aksine çürütür, ayrıştırır ve çatıştırmaktan öteye bir rol oynayamazlar. % 48.6’ya ulaşan hayır tercihinde CHP’nin başarısından çok siyaset ve topluma musallat olmuş bu musibetlerin katkısını irdelemek elzemdir.

Siyaset ve toplum mıntıka temizliğine açıkça ve cesaretle girişmelidir. İmalarla, işaretlerle, sürece bırakarak filan da değil.