Faruk Beşer’in Yeni Şafak’ta yayımlanan konuyla alakalı yazısını (19Nisan 2019) ilginize sunuyoruz:
Mesele, Dünyaya Sahip Olma Değil, Ona Kul Olmama Meselesi
Dünya ahiret dengesinin ayarı çok zor, ama kesin olan şu:
Dünyaya gereken değeri vermemiş olanın ahiretini kazanması da zordur. Tarihte maddi gücü olmayan milletler yok olup gitmişlerdir. Müslümanların izzetle yaşadıkları zamanlar dünyaya sahip oldukları zamanlardır. Bunu kaybettikleri andan itibaren izzetleri zillete dönüşmüştür. Kötü olan şey, müminin dünyaya sahip olması değil, dünyanın mümine sahip olması, yani dünyevileşme, dünya için yaşamadır. Bu noktada fert ile toplumun ya da devletin tavrını ve görevlerini birbirinden ayırmak gerekir.
Ferdin hep azla yetinmesi kanaatkâr olması makbuldür, ama toplumun ve devletin böyle olması müslümanları mağdur eder. O halde hayatta kalmak isteyenler dünyaya sahip olmak zorundadırlar. Kuranıkerim ifadesiyle müminlerin kıyamı için mal mülk ve servetleri olmalıdır.
Bugün dünyaya sahip olabilmenin en önemli aracı bilimdir. Bilimi, bilim adamları ve akıllı yönetimler üretir. Batılıların tahrip ettikleri Irak’ta, Suriye’de ve diğer müslüman ülkelerde özellikle bilim adamlarını hedef almaları, öldürmeleri ya da tehcir etmeleri onlara bu imkânı vermemek içindir.
Bununla birlikte ferdin sırf dünya için yaşıyor olması ahireti, yani asıl hayatı elden çıkarması, kaybetmesi anlamına gelir. Hem dünyayı elde edebilme, hem ahiret için yaşama gerçek mümin olabilmenin sihirli denge noktasıdır. Bunun için bilgi, iman takviyesi ve heyecan gerekir. Bunu da kişiler tek başlarına oluşturamazlar.
O halde dünyasız izzet, şeref ve özgürlük olmuyor, ahireti de kazanmamız gerekiyorsa bu denklemin çözümünü bulmalıyız. Bunu başardığımız zamanlar varsa o şartları yeniden incelemeliyiz.
Ama bu dengede şu ilahi beyanları da doğru anlamalıyız:
‘Bu dünya hayatını ve onun süsünü isteyene yaptıklarının karşılığını dünyada eksiksiz veririz, burada hiçbir haksızlığa uğramazlar. Ama ahirette sadece ateşi bulurlar, buradaki amellerinin orada hiçbir faydası olmaz’ (Hûd 15, 16). ‘Bu dünya hayatını ahirete tercih edenler, Allah’ın yoluna engel olup, onda eğrilik arayanlar çok uzak bir dalalettedirler (İbrahim 3).
‘Hayır, siz hemen olanı istiyor, ahireti bırakıyorsunuz’ (Kıyame 20, 21)
‘Bu dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurdu ise Allah’a karşı saygılı olanlar için elbette daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmayacak mısınız? (En’am 32).
Bu kıyaslamayı şöyle anlamalıyız: Ahiret yurdu dünyada iken kazanılır. O halde kötülenen dünya hayatı, zevku sefa ile geçirilen hayattır. Yoksa dünyanın her bir anını öbür dünyanın kazanılacağı bir sermaye haline getirenler için bu dünya hayatı kazanç vesilesidir. Ya da bu dünya hayatı ne kadar iyi olursa olsun, öbürünün yanında anlık oyun ve eğlence gibidir, gerçek hayat orasıdır. Tıpkı şunun gibi:
‘Allah’ı hatırlamayanlardan ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden uzak dur’ (Necm 29).
‘Hayır, siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz, oysa ahiret daha hayırlı ve daya kalıcıdır (A’la 16, 17).
Bu uyarılar elbette öncelikle ahireti inkâr edenleredir, ama mümin de bundan kendine düşen uyarıyı almalıdır.
Bize dünyada da ahirette de güzellik istememiz öğütleniyor.
‘Bu dünyada güzel işler yapanlara güzellik vardır. Ahiret yurdu ise daha da hayırlıdır. Demek ki, takvalıların yurdu ne güzel yurtmuş’ (Nahl 30).
Elbette dünyada onurlu ve izzetli yaşamak, başkalarına muhtaç olmamak, düşmanlardan emin olmak dünya güzelliklerindendir. Bunu istememiz ve gereğini yapmamız da görevlerimiz arasındadır. Ama dünyanın güzelliklerinin tamamı ahiretin yanında çok küçüktür, mümin bunun da bilincinde olmalıdır.
Sonuç şudur: Bu dünya hayatı geçidir, ahiretle kıyaslandığında bir anlık oyun ve eğlence gibidir, hesaba katılmayacak kadar kısa ve değersizdir, asıl hayat öbür hayattır, mümin hesabını hep oraya göre yapmalıdır, dünyaya hiç bitmeyecekmiş gibi değil, diğerine geçiş yapılacak bir basamak gibi bakmalıdır. Ancak dünya aynı zamanda ahiretin tarlasıdır, burada parsel kapıp ekin ekmeyenler orada karşılık alamayacaklardır. Oysa bugün biz tohumumuzu bile başkalarından alıyoruz. Sadece bizim kendimizin değil, bütün gelecek zürriyetimizin de Allah’ı tanıyan, O’na kulluk eden, bu dünyada şeref ve izzetle yaşayan insanlar olabilmesi için bu dünyayı bizim mümince mamur etmemiz gerekir, hatta bu bizden istenmiştir (Hûd 61). Bütün mesele ne için ve nasıl yaşadığımızın bilincinde olmamız meselesidir. Zenginlik imtihanı fakirlik imtihanından daha ağır olduğu ve tarih boyunca fesada ve helake daha çok zenginler sebep olduğu için geçmişimizde çokça, zengin mi üstündür fakir mi, tartışmaları yapılmıştır. Oysa mal hayırdır, berekettir, kıyamdır. Mesele dünyaya kul olmadan onu elde etme, Allah’a kul olma meselesidir.