Gece Abid Gündüz Mücahid

MUSTAFA SİEL

51.Zariyat Suresi 56. ayette insanlar ve cinlerin Allah’a ibadet etmek amacıyla (liyea’buduni) yaratıldığı bildiriliyor. 57 ve 58. ayetlerde ise, bu ibadete Allah’ın değil insanın ihtiyacı olduğu, şirksiz sadece Allah’a ibadetin insan için tek manevi rızık kapısı olduğu vurgulanıyor.

Genelde algılandığının aksine, şirksiz sadece Allah’a ibadet, insan için bir külfet değil, bir nimet, manevi bir rızık aslında. Lakin, Allah’a şirk koşulması halinde durum tersine dönüyor, şirk koşulan hayali yada gerçek varlıkların ihtiyacı olduğu için, Allahtan başkalarına yada Allah’a şirk koşarak ibadet, insanlar için bir rızık değil, bir külfet haline dönüşüyor.

Arapça abede kökünden gelen ibadet terimi, boyun eğmek, köle olmak, teslim olmak gibi; kendisinden üstün olan bir varlığın karşısında iradesini teslim etmek anlamına geliyor. Arapçada ibadet (Allah’a kulluk) ile abd’lık (insanlara kölelik) aynı kökten gelen kelimelerle ifade ediliyor. Bu durum ve konuyla ilgili sayısız ayet, ibadet teriminin günümüzde kullanılan anlamından çok daha geniş bir anlam çerçevesine sahip olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Malum klasik fıkıhta ibadet deyince, Allah’a olan kulluğunu namaz, oruç ve hac gibi sembolik ritüellerle ifade etmek anlaşılıyor. Hayatın diğer alanları ise muamelat – insanlar arası ilişkiler olarak isimlendirilerek ibadet kapsamından çıkarılmış klasik fıkıhta.

Günümüzde ise, klasik fıkhında altına düşülerek muamelatta iptal edilmiş, ibadet sadece sembolik ritüellerle ifade etmek olarak sınırlandırılmış. Yani, yapabildiğin kadar namaz ve oruç gibi sembolik ritüellerini yapta (yapmasan da olur amma!), ondan sonra kafana göre takıl anlayışı hakim.

Oysa ibadetin temeli, kişisel iradenin gönüllü olarak (tav’an – itaat) Allah’a teslimiyeti. Bu teslimiyet, yatay boyut yada muamelat diyebileceğimiz günün yirmidört saati bir köle gibi Allah’ın huzurunda ve hizmetinde olmayı gerektirdiği gibi; dikey boyut diyebileceğimiz namaz ve diğer sembolik ritüellerle bu teslimiyetini ifade etmeyi de gerektiriyor. İbadetin yatay - muamelat boyutunu bir askerin günün 24 saati askerlikle ilgili tüm görevlerini yerine getirmeleri yanında, dikey – sembolik boyutunu ise günde 5 defa ictimaya çıkması ve komutanı gördüğü yerde hazırol ve selama geçmesine benzetebiliriz
Yukarıda açıkladığımız çarpık ibadet anlayışın farkına varan ve kurtulmaya çalışan tevhidi anlayışa sahip mü’minlerde ise, açıkça şirk olan bu laik ibadet anlayışının tam karşısında başka bir aşırılık doğuyor zaman zaman. İbadetin yatay boyutunu ikame edeceğiz derken, dikey boyutunda gevşeklik ve hakkını vermeme zafiyeti oluşabiliyor.

Oysa gerek yatay, gerekse dikey boyuttaki ibadetlere Yüce Allah’ın değil, bizim ihtiyacımız var. Her iki boyuttaki ibadetede gerekli ve yeterli önemi vermek gerekiyor ki, bizim için manevi bir rızık olsun, manevi olarak zayıflamayalım ve hatta ölmeyelim.

İbadetin her iki boyutta dengeli bir şekilde ifası hakkında bence en önemli mesajlar 73.Müzzemmil Suresinde veriliyor. Sureyi bütün olarak okuduğumuzda şu temel mesajların verildiğini söyleyebiliriz diye düşünüyorum.

Gündüzleri daha ziyade ibadetin yatay (muamelat – kullarla olan her türlü ilişkiler) boyutunun ister istemez ağırlıkta olduğu bir süreç. Yatay boyutuda, rızık arama ve Allah yolunda cihad olarak iki ana kategoriye ayırırsak her iki kategori de üzerimize düşen sorumluluklarımızın ifası, ister istemez bizi dikey boyuta hakkını vererek eğilmekten alıkoyuyor (7.ayet).

Oysa gece vakti kişinin yalnız kalıp, sadece Rabbine yönelmesine daha uygun olan bir ortam oluşturuyor (6 ve 8. ayetler). Bu nedenle gece vakitlerinde dikey boyuta önem verilmesi (namaz, Kur’an okuma ve ayetler üzerinde derin düşünme, zikir, tefekkür, istiğfar vs.) hem mümkün, hem de daha verimli olacaktır.

Özellikle, uykusunun ağırlığını atıp dinç bir kafa ile uyanarak kılacağı gece namazı ve ardından Kur’an okuma, zikir ve tefekkür gibi parçalardan oluşacak gece kalkışı (1’den 4’e kadar olan ayetler), cihad gibi ağır bir yük taşımaya (5. ayet) aday muvahhid mücahidler için elzemdir. Hastalık, rızık arama ve başka meşru amaçlarla yapılan yolculuk, savaş gibi zaruri ve meşru durumlar oluşmadıkça, gece namazını terk etmemelidirler (20. ayet).

Lakin, gece ibadeti sadece gecen kalkışından ibaret sanılmamalıdır. Gece dediğimiz vakit, güneşin batışı (akşam namazı vaktinin girişi) ile başlayıp, fecrin doğuşunu (saban namazının vaktinin girişi – imsak) kadar sürmektedir. Bu vakitte akşam namazı, yatsı namazı ile ihtiyaç duyup arzu edenin gecenin her anında kılabileceği nafile tatavvu (isteğe bağlı fazladan) namazlar ile gece namazı kılınmaktadır. (25.Furkan Suresi 64.ayet).

Yine bu vakitte kişi aile fertleri dışındaki kişilerden ve günlük meşguliyetlerden uzaklaştığı için, kendisi hakkında düşünmeye ve Allah’a yönelmeye daha fazla vakit ve imkan bulabilmektedir.
Yine, fecrin doğuşu (sabah namazı vaktinin girişi) ile güneşin doğuşu (sabah namazı vaktinin çıkışı) arasında kılacağı sabah namazı ile nafile tatavvu namazlar; özellikle gece ile gündüzün yer değiştirdiği, fecr vaktinin ortalarına denk gelen seher vakitlerinde yapacağı tefekkür, tevbe ve istiğfarlarda, gecenin ve gece ibadetinin bir devamı olarak sayılabilir.  (17.İsra Suresi 78-79 ile 51.Zariyat Suresi 17-18.ayetler).

Yazının başlığında kullandığımız gece abid ifadesi ile anlatmak istediğimiz durum budur. Gündüz vakti olunca artık çalışma ve cihad vakti gelmekte, kişi gerek rızık kazanma, gerekse cihad faaliyetlerine kendini vermek durumunda olduğu için, sembolik ibadetlerden alacağı manevi rızktan yeterince faydalanamamaktadır.

Gündüz vakti kılınan öğle ve ikindi namazları ise, bir nevi askerdeki ictima fonksiyonunu görmekte, mü’min günlük meşru koşuşturmalar arasında görevini ve konumunu bir daha hatırlamaktadır. Namaz aralarında (gündüzün her anında), sık sık Allah’ı ve ahireti hatırlamaya çalışması da, bir rızık olmaktan ziyade, kişinin kendisini kaybetmemesini sağlayan küçük rızıklar (susadıkça su içme gibi) düşünülebilir. (62.Cuma Suresi 9-12 ayetler).

Asıl manevi rızık zamanı, akşam namazının girişi ile sabah namazının çıkışı arasındaki gece ve fecr vakitleridir. Zaten yüce Allah pek çok ayette gündüzü çalışma, geceyi dinlenme ve sükunet bulma vakti kıldığını ifade etmektedir. Çalışmanın rızık ve cihad gibi iki meşru boyutu olduğu gibi, dinlenmenin de maddi ve manevi olarak iki boyutu söz konusu olacaktır. Manevi boyutunu buraya kadar izah etmeye çalıştık.

Gece abid olmayan, gündüz mücahid olamaz. Olsa olsa mütahit olur. Lakin tevhidi camiada bu hususlara gerekli itinanın gösterildiğini söylemek zor gibi geliyor bana. Genelde gece mücahid, gündüz mütahit olunuyor, abidlik ise neredeyse ortadan kaybolmuş durumda.

Günümüz şartlarının bunu dayattığını söyleyebiliriz ve belki de haklıyızdır. Kaldı ki, gece ibadetini ihmaldeki mazeretlerimizin ne kadar gerçekçi ve geçerli olduğunu, 73,Müzzemmil Suresinin bütününü dikkate alarak 20. ayeti çerçevesinde değerlendirmeliyiz mutlaka ve kendimizi kandırmadan.

Velev ki mazeretlerimizde haklı da olsak, alacağımız yoktur. Burada açıklamaya çalıştığım anlamda gece ibadetinin yerinin doldurulması, telafisi mümkün değildir. Bu nedenle, her gece olmasa bile, şartlarımızı zorlayarak uygun geceleri mutlaka ibadetle ihya etmeliyiz.

Gece ibadetinin zayıflaması mücahidliğin zayıflaması, zayi edilmesi ise mücahidliğin zayi edilmesidir. Geriye kalan ise mütahhitliktir. Amma rızık mütahhitliği, amma cihad mütahhitliği. Rızık mütahhitliğini anladık ta, cihad mütahhitliği olur mu diyorsanız, evet gece ibadeti olmayan cihad mütahhidine dönüşmüştür. Çünkü, Allah’ı ve ahireti, bu dünyadaki konum ve görevini unutacak, sol yada sağ ideoloji taraftarları ve holigonları gibi, islam ideolojisi taraftarı ve holigonu haline dönüşecektir.

Maalesef her iki mütahhit tipinide çok sık olarak müşahade eder olduk son yıllarda. Genelde rızık mütahhitliğine soyunanlar üzerinde eleştirel boyutta durulmakta ise de, cihad mütahhitleri üzerinde pek durulmamakta, hatta bunların mücahid değil cihat mütahhidi olduğunun farkına bile varılamamaktadır.

73.Müzzemmil Suresi 5. ayette cihadın ağır bir yük olduğu hatırlatılmıştı. Bu ağır yükü, sağlam ve kuvvetli manevi rızıklarla rızıklanmadan ila nihaye taşıyamayız. Mutlaka gece ibadetiyle rızıklanmak durumundayız hakkını vererek son nefese değin taşıyabilmek için.