Yeneroğlu, yaptığı yazılı açıklamada, gebe ve yeni doğum yapmış kadınların tutuklanması ağır bir insan hakkı ihlali ve bir zulüm olduğuna dikkat çekti. Bu durumun Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) aykırı olduğu kadar vicdana da aykırı olduğuna değinen Yeneroğlu, "Kanunlar çerçevesinde gebe veya yeni doğum yapmış kadınların, suç tipine bakılmaksızın gözaltına alınması mümkün olabilmektedir. Bu konuda söz konusu şahıslar açısından CMK, İnfaz Kanunu ve diğer özel kanunlar yönünden herhangi bir özel düzenleme maalesef bulunmamaktadır. Fakat gerek Anayasanın 19. maddesi gerek AİHS'nin 5. maddesi çerçevesinde değerlendirdiğimizde bu kişiler hakkında, ifadeye çağırma usulü ile soruşturmaya devam edilmesi hakkaniyetin ve vicdanın gereğidir" açıklamasında bulundu.
DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu’nun konuyla alakalı yaptığı basın açıklamasının tam metni:
Gebe ve yeni doğum yapmış kadınların tutuklanması ağır bir insan hakkı ihlalidir, bir zulümdür. Anayasa ve AİHS’e aykırı olduğu kadar vicdana da aykırıdır. Zira hamile ya da yeni doğum yapmış kadınların gözaltı ve tutukluluk süresi boyunca yaşayabileceği mağduriyet ve insan hakları ihlalleri diğer kişilere göre çok daha yüksektir.
Gerek yazılı ve görsel basında gerekse sosyal medyada birçok gebe ya da yeni doğum yapmış kadının gözaltına alındığı ve tutuklandığı haberleri kamuoyunun gündemindedir.
Kanunlar çerçevesinde gebe veya yeni doğum yapmış kadınların, suç tipine bakılmaksızın gözaltına alınması mümkün olabilmektedir. Bu konuda söz konusu şahıslar açısından CMK, İnfaz Kanunu ve diğer özel kanunlar yönünden herhangi bir özel düzenleme maalesef bulunmamaktadır. Fakat gerek Anayasanın 19. maddesi gerek AİHS’nin 5. maddesi çerçevesinde değerlendirdiğimizde bu kişiler hakkında, ifadeye çağırma usulü ile soruşturmaya devam edilmesi hakkaniyetin ve vicdanın gereğidir.
Öte yandan tutuklama rejimi hususunda Nisan 2020’de CMK’da düzenlemeye gidilerek CMK m.109/4 uyarınca “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 16 ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca tespit edilen şüpheli ile gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadın şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.” hükmü amir kılınmıştır. Bu maddeye göre tutuklama kararında hâkime takdir yetkisi verilmiştir. Fakat birçok sulh ceza hakimliği bu takdir hakkını sanık aleyhine kullanarak tutuklama kararları vermektedir.
Tutuklama kararına karar verilebilmesi için kaçma şüphesinin olması ve tutukluluk tedbirinin somut olay açısından ölçülü olması gerekmektedir. CMK m. 109’da belirtilen birçok adli kontrol tedbiriyle gebe ve yeni doğum yapmış kadınların duruşmalara katılımlarının sağlandığı tutuksuz yargılama sürecinin sağlanması mümkündür. Buna rağmen tutuklamalara karar vermek, tutuklamanın tedbir değil bir cezalandırma aracı olarak uygulandığı izlenimini doğurmaktadır.
Kanunları ve kamu gücünü bir adalet vesilesi değil, adeta kendilerince ‘düşman’ addettikleri kesimleri cezalandırma aracı olarak görme hastalığı maalesef Türkiye siyasetini ve bürokrasisini esir almış durumdadır. Şüphesiz ki bu tip kararların verilmesinde en büyük pay Türkiye’yi adeta bir düşman hukukuyla yöneten ve yargıyı baskı altına almayı siyasetin bir parçası ve iktidarın bir hakkı olarak gören siyasi iktidardadır.
Hakim ve savcılarımızın özgür ve bağımsız bir ortamda her türlü baskıdan uzak bir şekilde görevlerini yapmaları ve kanunları insan onurunu esas alan bir perspektifle yorumlayabilecekleri bir hukuki düzen ve siyasi atmosferin oluşumu DEVA Partisi olarak öncelikli hedeflerimizin başında gelmektedir.