“Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim, 14/42)
Zalimlerin azgınlıklarının yanlarına kar kalmayacağı, bilakis hesabını en dehşet verici bir şekilde verecekleri müjdesiyle yüreğimizi ferahlatan Rabbimize hamd olsun!
5 ayı aşkın bir süredir Gazze’de kardeşlerimiz vahşi bir saldırıya maruz kalmakta ve buna karşı da büyük bir direnç sergilemekteler. Gazze elbette bu zaman diliminde tüm dünya ile birlikte bizlerin de yoğun biçimde gündemimizi belirledi. Ama sürecin uzaması nedeniyle belki tümüyle göz ardı edilmese, unutulmasa dahi konunun yavaş yavaş gündemin alt sıralarına düşmeye başladığı da gözlerden kaçmıyor.
Tam bu noktada gözden uzak olanın, gönülden de uzaklaşacağı kuralına istinaden bizlerin Gazze’ye, Gazze’de yaşananlara dair ilgimizi, çabamızı daha fazla öne çıkartma sorumluluğumuzun altını çizelim. Bu vahşeti, bu zulmü değil unutmaya, görmezden gelmeye, gündemden düşürmeye bir an olsun göz ardı etmeye, ilgi alanımızın ötesine çıkarmaya, ertelemeye dahi hakkımızın olmadığını bilmek durumundayız.
Gazze ile imtihan olunuyoruz!
Unutmayalım ki imtihan olunan sadece Gazzeliler değil, sadece Filistin halkı değil, tüm insanlıktır, Ümmettir, bizleriz ve muhatap olduğumuz bu zalimlik, bu barbarlık, bu azgın küfür saldırısı karşısında elimizden geleni ortaya koymakla, avazımız çıktığı kadar haykırmakla ve mutlaka kardeşlerimizin acısını yüreğimizde hissetmekle mükellefiz. Ancak bu çaba bizi Müminler topluluğunun bir parçası yapar, bizi sıradan yaratıklar olmaktan çıkarıp insan kılar.
Beş aydır Gazze’yi konuşmaya, Gazze üzerine konuşmaya, Gazze çerçevesinde bir eylemlilik üretmeye çalıştık. Gözlerimizin önünde bunca vahşet yaşanırken başka mevzular açmayı, başka gündemler konuşmayı zül addettik. Elbette bu süreçte hayat devam etti ve kimisi rutin, kimisi ani gelişen farklı meşguliyetlerimiz de oldu ama asıl yoğunlaşmamız, odaklanmamız, sürekli biçimde gündemde tutmamız gereken başlığımızın Gazze olması gerektiğini de hep vurguladık. Yaptığımız işleri, konuştuğumuz konuları, ilişki ve irtibatlarımızı bu süreçte Gazze penceresinden değerlendirme, anlamlandırma çabası içinde olmaya gayret ettik.
Şimdi de Gazze’nin seçim, geçim vb. tartışmalarla, özel sıkıntılar ya da sevinçlerle gölgelenmemesi için dikkatli ve gayretli olmak gerektiğini bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyoruz. İmanın ve küfrün mahiyetinin netleştiği bir zemin olarak; kardeşlik ve ihanet olgusunun yansıdığı bir alan olarak; hayatın bir Mümin için ne ifade etmesi ve dünya hayatına da ölüme ve ahret hayatına da nasıl yaklaşılması gerektiği hususlarını hatırlatan bir uyarıcı, bir şahit olarak Gazze bizim sürekli gündemimiz olmayı gerektiriyor, bunu fazlasıyla hak ediyor.
Gazze bize kafirlerin, zalimlerin, müşriklerin nasıl insanlıktan çıkmış canavarlar olduklarını; öte yandan dünyevi manada hiçbir şeyleri kalmasa da izzet ve tevekkülün Müminleri nasıl güçlü ve şahsiyetli kıldığını; Müslüman halklar olarak karşı karşıya olduğumuz kuşatmanın ne kadar derin olduğunu gösteriyor.
Gazze hüznüyle, acısıyla ve direnciyle bize sadece Rabbu’l-Alemin’e yönelmek, yardım ve zaferi ancak O’ndan beklemek gerektiğini hatırlatıyor. Bu perspektifle Gazze her zaman gündemimizde yer almalı; günah ve düşmanlık amacıyla yardımlaşanlara karşı birr ve takva yolunda yardımlaşma, dayanışma çabalarını çoğaltmaya bizi sevk etmeli!
Çok sarsıcı, etkileyici, ibretlik bir manzarayla karşı karşıyayız. Bu yüzden sorumluluğumuzun bilincinde olmalı; kardeşlik vazifemizin yansıması olan çabalarımızı artırmalı; Ümmetimizin maruz kaldığı bu vahşeti, bu barbarlığı, zulmü unutmadığımız gibi unutturmamalı, bunun için gayret etmeliyiz!
Biz her durumda şahitlikle vazifeliyiz!
“İyi ama gündemde tuttuğumuz zaman ne değişiyor, katliam durmuyor, hatta hızını da kesmiyorken bizim bu zulümleri dillendirip dillendirmememiz neyi değiştirecek?” diye düşünmemeliyiz. Biz şahitlikle vazifeliyiz. Yaşanan zalimliği dillendirerek ve zalimleri lanetleyerek safımızı mazlumlardan yana belirlemiş oluyoruz. Yalnız olmadıklarını bilmek, maruz kaldıkları zalimliğin görmezden gelinmediğinin farkında olmak elbette mazlumların direnme gücünü artırırken, zulmedenleri rahatsız eder.
Ayrıca da zulme tavır almak bir varoluş tarzı ve aynı zamanda da bir tebliğ ve davet çabasıdır. Belki tavır alışımız fiilen zulme uğrayan kardeşlerimizin maruz kaldıkları yükü hafifletmez ama o zulüm karanlığının bizim ve başka insanların zihnini, kalbini kirletmesine karşı uyarıcı bir işlev görür, zalimlere karşı bizi diri ve uyanık tutar. Aksi durum zalimlerin yaptıklarını kanıksamak, çirkinlikleri, günahları normalleştirmek ve giderek zulmün bir parçası olmak demektir.
Biliyoruz ki tepkisizlik zulmü onaylamaktır ve Rabbimiz’in “sakın zalimlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur” uyarısına muhatap olmayı getirebilir. Rabbul’l-Alemin bizleri safını her durumda zalimlere karşı haktan yana belirleyenlerden eylesin, kalbimizde zalimlere karşı zerre miktarı meyil bırakmasın!
Unutmayalım ki önderimiz, rehberimiz Resulullah (s) da zaman zaman maruz kaldığı zalimliklere karşı güç yetirememiş ve ashabına sabrı tavsiye etmekten başka bir şey yapamamıştır. Vahşice işkence edilen Yasir ailesine “sabredin” derken şüphesiz ne kadar hüzün doluydu. Aynı şekilde Biri Maune’de katledilen ashabı için o sırada yapabildiği tek şey sadece müşriklere kunut okuyup lanet etmek olmuştu. Bizler de bugün samimiyetle, ihlasla zalimleri lanetlersek, Rabbimiz yarınlarda dualarımızı kabul buyurup zalimlerin helakına bizi de memur eder inşallah.
Ramazan daha fazla çaba ve seferberliğe yol açmalı!
Ramazan ayına giriyoruz. Rabbimize daha fazla yakınlaşma, kendimizi onarma, geliştirme, Ümmet bilincimizi pekiştirme fırsatı olarak Ramazan’ın gelişi bizi heyecanlandırmalı, harekete geçirmeli. Sadece oruçla değil, namazlarımızı çoğaltarak, infaklarımızı artırarak, kardeşlik sofralarımızı büyüterek Ramazan’ı idrak etmeliyiz inşallah.
Ramazan heyecanımız Gazze’den yansıyan acı manzaralarla, sarsıcı Gazze tablosuyla hüzne dönüşüyor. Elbette çok üzgünüz, acılıyız ama asla umutsuz değiliz. Siyonist çete ve destekçilerinin zalimlikleriyle ilk kez karşılaşmıyoruz. Yüzyıldır bize teslimiyeti dayatıyor, bunun için her türlü canavarlığı icra ediyorlar. Ama hamd olsun ki yüz yıldır Müslümanlara boyun eğdiremediler. Sadece Filistin’de değil, coğrafyamızın pek çok yerinde sistematik zulüm tablolarıyla karşılaşıyoruz.
Ve İslam Ümmeti her yerde direniyor, işgale, asimilasyona karşı çıkıyor. Bu yüzden eziyet görüyor, mağdur ediliyor, soykırıma maruz kalıyor. Eğer tağutlara, zalimlere boyun eğmiş olsaydık bu acıları yaşamazdık ama o zaman biz olmazdık, imanın bahşettiği o “üstünsünüz” müjdesinin muhatabı olamazdık.
Her durumda Rabbimize hamd ediyoruz, şüphesiz iman belirleyicidir. İman varsa, onun rehberliğiyle her sorun çözülür, her sıkıntı aşılır, nihai manada zafere de erişilir. Biz sırtına saplanan mızrak göğsünden çıkmış bir halde Rabbine canını teslim etmek üzereyken “Kabe’nin Rabbine andolsun ki ben kazandım” diyen ashabın örnekliğine tabi olanlarız inşallah. Rabbimiz ayaklarımızı dini üzere sabit kılsın, bakışımıza derinlik, sözümüze samimiyet, amellerimize kararlılık bahşetsin!
Maruz kaldığımız derin kuşatma
Şüphesiz ardı ardına yaşadığımız, yüz yüze olduğumuz manzaraların bizler arasında çaresizlik duygularına yol açmaması zordur. Gazze ile adeta ruhumuz kavrulurken, aynı anda Mısır’dan başka acı kareler gözümüze sokuluyor. Gazze’de icra edilen vahşet karşısında gayet zayıf, iradesiz, aciz Sisi yönetimi, Siyonistler karşısında uysal bir kedi görünümlü darbeci iktidar Müslümanlar karşısında yırtıcı bir aslan kesiliyor. İslami hareketin öncü kadrolarının boynuna idam ipini geçiriyor. Bu yolla İslami hareketi sindirmek, teslim almak, kitleleri baskı ve korkuyla iktidarına karşı edilgen yığınlar haline getirmeyi hedefliyor.
Benzeri manzaralara Suriye’de, Bangladeş’te, Suud’da vb. beldelerde de karşılaştık, karşılaşmaya da devam ediyoruz. Sadece şu Gazze hadisesi iktidarlarını koruma uğruna Müslümanlara düşmanlıkta sınır tanımayan bu zalimlerin ne kadar aşağılık, zelil despotlar olduklarını; güç sarhoşluğuyla türlü zulümler işlerken aslında ne kadar aciz ve şahsiyetsiz olduklarını dünyaya ispatlamıştır.
Yılmadan, yorulmadan!
Şahit olduğumuz tüm bu vicdansızlıklar, zalimlikler, hunharca, barbarca işlenen katliamlar karşısında üzülmemiz, yorulmamız normaldir ama moralimizi bozmayalım, mücadele azmimizi zayıflatmayalım. Her vesileyle, elimizdeki tüm imkanlarla mazlumlarla dayanışmamızı güçlendirelim. Biz bundan mesulüz. Yaşadığımız bu anlar, ortamlar küfrün, şirkin tabiatını anlamak ve anlatmak için bir fırsattır.
Coğrafyamızda emperyalist, Siyonist kafirlerin tahakkümünün aslında bu zalimler, despotlar eliyle mümkün hale geldiği gerçeğini yansıtan bu tablolar nasıl bir işbirlikçilik zulmüyle kuşatıldığımızı en açık biçimde ortaya koymuyor mu?
Neden İsrail denilen gasp çetesinin coğrafyamızda var olmaması gerektiğini şu yaşadıklarımızdan daha net ne anlatabilir ki? Siyonist çete işlediği insanlık suçlarıyla bir kez daha meşru olmadığını ispatlamış, bu coğrafyada asla olmaması gerektiğini bir kere daha haykırmıştır.
Rabbimize hamdolsun bir davamız var. Bu dava hayatımıza anlam katıyor; yapıp ettiklerimizi değerli kılıyor; bizi dünyayı putlaştırıp hayatı tüketenlerden ayrıştırıyor; sıradanlaşmaktan, böcekleşmekten muhafaza ediyor. Asla ümitsiz değiliz, asla yılgınlığa düşmüyoruz, dinine yardım edenleri Rabbimizin yardımsız bırakmayacağına iman ediyoruz. Zerre miktarı şüphemiz yok, Allah’ın izniyle biz kazanacağız!