Yasin Aktay / Yeni Şafak
Aksa Tufanı, Gazze’ye acımaya değil katılmaya davet ediyor
Gazze’de siyonist İsrail’in 109 gündür irtikap ettiği soykırım suçuna karşı dünyanın her yanında ortaya konulan protestolar, dayanışma gösterileri insanlık vicdanının hala ölmemiş olduğunun bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Gerçekten başta Avrupa olmak üzere ABD ve Latin Amerika’da gördüğümüz emsalsiz kalabalıklarla gerçekleşen dayanışma manzaraları insanlık açısından ümitvar olmaya yeter.
Uluslararası Adalet Divanı’na nüfusunun sadece yüzde 2’sinin Müslüman olduğu Güney Afrika’nın İsrail’i taşımada sergilediği öncülük Gazze’deki olayın bir din meselesi olmanın ötesinde bir insanlık meselesi olduğunu da gösterdi. (Bu arada Türkiye’nin bu olayda nerede olduğunu soranlar için söyleyelim. Geçtiğimiz hafta Adalet ve Demokrasi Forumu heyetiyle ziyaret ettiğimiz TBMM Filistin Dostluk Grubu başkanı Hasan Turan ve diğer üyeleri, grup adına 3 milletvekilinin duruşmaları takip etmek ve her türlü bilgi ve belge desteği vermek üzere görevlendirilmiş olduğunu anlattı. Ayrıca Türkiye’den üç bin avukatın şu anda İsrail’e karşı bilgi belge toplamakta ve ilgili yerlere ulaştırmakta etkili bir biçimde çalıştığı da biliniyor.)
“Filistinlilerle dayanışma” bütün dünyada daha önceki hatta halihazırda gerçekleşmekte olan hiçbir katliam, soykırım veya insan hakkı ihlalleri karşısında görülmemiş bir seviyede. Oysa Gazze’de yaşanan soykırım dünyanın ilk ve tek soykırımı veya insanlık vicdanını ayaklandırması gereken hadisesi değil. Suriye’de bizzat rejimin eliyle veya rejimin ülkeye çağırdığı Rusya ve İran güçlerince 1 milyona yakın insan katledildi, 12 milyon insan yerinden edildi. Trajedi hala devam ediyor orada, ama kimsenin orada umursadığı yok. Myanmar’da 500 bin zavallı, gariban insan en ağır şekillerde aşağılanarak, ezilerek, yakılarak soykırıma tabi tutuldu. Sağda solda şifa niyetine bir protesto, bir gösteri yapanı duyan yok. Yemen’de yüzbinlerce insan, çoluk çocuk oradaki anlamsız savaş ve işgal yüzünden bombalanarak veya açlıktan öldü ve sorun yine devam ediyor, bunun için de dünyanın herhangi bir yerinde bir gösteri olmadı. Halihazırda Sudan’da yine bazı uluslararası dengelerin vekalet savaşlarıyla yüzbinlerce insan ölümle burun buruna. Kimsenin acıma duygusunu bile tetiklemiyor. Ruanda’da Fransa’nın gözetimi altında 800 bin insan katledildi iki hafta içinde, olup bitenleri insanlar duyduğunda çoktan mazi olmuştu olay.
Bütün bu olaylara bakarak, Gazze’de İsrail’in Filistin’e karşı 109 gündür irtikap etmekte olduğu soykırıma karşı insanlığın diğer olaylara nazaran çok daha büyük duyarlılık gösterdiklerini söyleyebiliriz.
Bir teze göre insanlar mazlumla, mağdurla dayanışmaya, empati yapıp tavır almaya daha yatkın oldukları için vicdan bu zulüm karşısında sessiz kalamıyor. Bu tez diğer olaylara nazaran burada neden daha büyük duyarlılık sergilendiğini açıklamıyor. Zulümse Suriye’de belki daha büyük zulümler işlendi ama insanlar Suriye’nin mazlumlarıyla aynı empatiyi beslemedi, Myanmar’ı, Ruanda’yı, Yemen’i görmedi bile.
Kuşkusuz nedenlerden biri olayın modern dünyanın tam kalbinde cereyan ediyor olması ve adeta her anının canlı olarak belgeleniyor olması. İsrail Ortadoğu’daki bir Batı ülkesi olarak görülüyor ve Batı dünyası da Ortadoğu’da İsrail’i kendi değerlerini, düzenini hatta planlarını uygulayacak tek aktör olarak görüyor. Kendi vatandaşlarını da modern çağda bu ezberlerle inşa etti. Ama aynı zamanda İsrail bütün yaptıklarıyla Avrupa’da oluşmuş olan bütün kriterlerin de ihlalini gösteriyor. İsrail aslında Batılı dünyanın kendisine ve dünyaya anlattığı bütün hikayelerin çuvalladığı bir tecrübe haline geliyor, bir hayal kırıklığı oluyor Avrupa vatandaşları için hem İsrail hakkında hem de kendi ülkeleri hakkında.
Üçüncü ve asıl sebep, mağdurun hiç de güçsüz ve zayıf olmamasıdır ve bu başlı başına üzerinde durulması gereken, mağdurla dayanışma efsanelerini gözden geçirmemizi gerektirecek bir neden. İnsanların mağdurla her zaman bir dayanışma içinde oldukları ve her zaman onlardan yana olacakları sadece bir efsanedir. Bu efsaneye yatırım yapan birçok siyasi kendini mağdur duruma düşürmek için ayrı bir çaba sarf eder. Güvendiği örnekler, geçmişte gerçekten bir mağduriyet yaşadıktan sonra iktidara gelmiş örneklerdir: Türkiye’de Erdoğan’ın hikayesi böyle bir hikayedir. İmamoğlu aynı hikâyeyi taklit etmek istedi mesela, ama tutmadı.
İnsanlar mağdurla ancak o mağdurda kendilerini temsil edecek bir şey bulduklarında, kendi umutlarını ve beklentilerini karşılayabilecek bir potansiyel gördüklerinde özdeşleşirler. İnsanlar mağdur edildiği zamanlarda Erdoğan’ı sadece mağdur olduğu için tutmadılar, onda kendilerinin de mustarip oldukları haksızlıkları ortadan kaldıracak, çarpıklıkları düzeltebilecek bir niyet, irade ve yetenek gördükleri için sevip bağlandılar.
Gazze’de insanların gözü önünde, anında belgelenerek yaşanmakta olan zulüm insanlık vicdanını ayyuka çıkarıyor. Ama onun karşısındaki direnişte de insanlar yaşadığımız dünyanın üzerine kurulu olduğu haksızlıklarla, zulümle baş edebilecek bir kahramanlık görüyorlar. Gazze’deki zulüm kadar onun karşısındaki kurtarıcı güce, direnişe, isyana bir katılım sözkonusu.
Gazze’nin direnen yiğitleri kadar ölen, yaralanan, enkaz altından çıkan insanların sergiledikleri sabır, sebat, hayata ve ölüme bakma biçiminde topyekûn bir hayat tarzı, bir dünya görüşüne, bir kurtuluşa davet hissediliyor.
Böylece Aksa Tufanı dünyanın içinde bulunduğu ve bütün insanlığı esir almış medya düzenine, üretim-tüketim düzenine, ideolojik zincirlere karşı insanları uyandıran bir etki yaparken gelmekte olan gerçek anlamdaki bir tufanı haber veriyor. Bu tufanda Gazze’deki direniş gemisine binenlerin kurtulacağına dair bir umut ışığı yakıyor.