Taha Kılınç tarafından kaleme alınan ve bugün Yeni Şafak gazetesinde “Yine Bir Suikast” başlığıyla yayımlanan yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:
Filistinli akademisyen ve bilim adamı Fâdi Batş (35), Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da geçtiğimiz cumartesi sabahı bir suikasta kurban gitti. Malezya polisinin yaptığı açıklamaya göre, sabah namazını kılmak için evinden çıktıktan sonra, motosikletli saldırganlar tarafından kendisine ateş açılan Batş’ın başına ve vücuduna 10 kurşun isabet etti. Saldırıyla ilgili henüz herhangi bir tutuklamanın yapılmadığı kaydedilirken, kapsamlı bir soruşturmanın başlatıldığı belirtildi. Batş’ın, saldırıya uğradığı gün, bilimsel bir konferansa katılmak üzere Türkiye’ye hareket edeceği de ortaya çıktı.
Suikastın haber alınmasının ardından, Fâdi Batş’ın Gazze’deki evinde taziye merasimi düzenlendi. Hamas Lideri İsmail Haniye’nin de katıldığı merasimde, bilim adamının babası Muhammed Batş, oğlunun başına gelenlerden İsrail istihbarat servisi Mossad’ı sorumlu tuttu. Batş, “Bu, yüzde yüz bir suikast. Oğlumun herhangi bir düşmanı yoktu, Malezya’daki bütün Filistinliler, Araplar ve Malaylar onu çok severdi. Malezya Başbakanı Necib Rezzak’la fotoğrafları bile var. Biz tek şüpheli olarak Mossad’ı görüyoruz. Malezya hükümeti, soruşturmayı derinleştirmeli” dedi.
İsrail Savunma Bakanı Avigdor Lieberman ise, benzer durumlarda İsrailli yetkililerden hep gelen açıklamayı tekrarlayarak, ülkesinin bu işte herhangi bir dahli bulunmadığını belirtti. Yaşanan olayın, Filistinliler arasındaki iç çatışmanın bir sonucu olduğunu da iddia eden Lieberman’a göre, “terör örgütleri, böyle zamanlarda hep İsrail’i suçlamayı alışkanlık haline getirmişlerdir”. Suikastı herkes gibi gazetelerden okuduğunu söyleyen Lieberman, Fâdi Batş’ın bir “aziz” olmadığını, aksine Gazze için roket ve insansız hava aracı tasarlayan bir uzman olduğunu da sözlerine ekleyerek, bilim adamının aslında İsrail tarafından “doğal hedef” olarak görüldüğünü belirtmiş oldu.
İsrail her ne kadar olaydaki sorumluluğunu inkâr etse de, Fâdi Batş’ın profili, kendisinin sıradan bir Hamas üyesi olmadığını gösteriyor:
1983’te, Gazze’nin kuzeyindeki Cebâliye Mülteci Kampı’nda dünyaya gelen Fâdi Muhammed Batş, Gazze İslâm Üniversitesi’nden elektrik mühendisi olarak mezuniyetinin ardından, doktora için Malezya’dan kabul aldı. 2009’da yerleştiği Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da hem akademisyenlik hem de imamlık yapan Batş, kısa sürede Malay Müslümanlar arasında geniş bir çevre edindi. Bilimsel çalışmalarıyla da adını duyuran Batş, Malezya Başbakanı Necib Rezzak’ın elinden ödül bile aldı. İnsansız hava araçlarının geliştirilmesi, elektriğin nakli sırasında enerji kaybının azaltılması ve enerji naklinde kalitenin yükseltilmesi alanlarında bilhassa uzmanlaşan Batş, evli ve 3 çocuk babasıydı.
Bu vasıflara sahip bir insanın, Mossad tarafından bizzat izlenmesi ve ortadan kaldırılması, örgütün çalışma şekli düşünüldüğünde olağan dışı değil. Malezya polisi, Fâdi Batş’ın katillerinin, kendisini uzun süre takip ettiklerini, olay günü de sabah erken saatlerde bölgeye gelerek, Batş’ın güzergâhı üzerinde 20 dakika beklediklerini tespit etti örneğin.
Fâdi Muhammed Batş suikastı, akıllara iki yıl önceki bir başka olayı getirdi. 15 Aralık 2016 günü, Tunus’un Safâkis kentinde, Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el Kassâm Tugayları’nın üyelerinden Muhammed Zavârî, silahlı saldırıya uğrayarak yaşamını yitirmişti. Zavârî de tıpkı Fâdi Batş gibi insansız hava aracı uzmanıydı. Hamas, kurduğu özel bir komitenin 11 aylık çalışması sonucu, Zavârî’nin Mossad tarafından öldürüldüğünü duyurmuştu. İsrail, bu olayda da sorumluluğu direkt biçimde kabul etmemiş, sadece ima yoluyla suikastı sahiplenmişti.
19 Ocak 2010’da, yine bir başka Hamas üyesi, Muhammed Mabhûh, Dubai’de konakladığı bir otelde öldürülmüştü. 11 ayrı kişinin kendisini uzun süre takip ettiği ortaya çıkan Mabhûh’un katillerinin, sahte pasaportlarla ülkeye giriş yaptıkları anlaşılmıştı. Mossad, bu suikastı da henüz kabullenmemiş olsa da, olaydaki sorumluluğu neredeyse kesin. Mabhûh’un, Gazze’ye silah teminiyle ilgili uluslararası operasyonları yürüten isimlerden biri olduğu biliniyordu.
Hamas üyelerinin hedef seçilmesinde dikkat çekici iki önemli nokta var:
Öncelikle, suikasta kurban giden bütün isimler, kritik alanlarda görev yapan kişiler. Özellikle Gazze’deki mevcut ablukanın kalkmasına hizmet edecek herhangi bir ilerleme, o sahada çalışanların ortadan kaldırılması suretiyle adeta imkânsızlaştırılıyor.
İkincisi, öldürülen kişilerin, İslâmî kimliğiyle tanınan -hoşlanmadığım bir tabir olduğu için “İslâmcı” demedim- şahsiyetler olması. Hamas’ın Fetih çizgisine zorla boyun eğdirilmesi ve itaat altına alınması sürecinde, başarılı Hamas üyeleri de suikastlarla ve cinayetlerle etkisizleştirilerek, “Filistin’de birlik”in temelleri sağlamlaştırılıyor. Bu bağlamda, “birlik” denilirken kastedilen şeyin, İslâmî hiçbir iddiası kalmamış, sönük ve boyun eğici bir siyasi yapılanma olduğunu da belirtmek gerekiyor.
Gazze özelinde, suikasta kurban giden her bir ismin, halkın gönlünde kahramanlaşması, birer “örnek şahsiyet” haline dönüşmesi ve işgale direniş duygusunu güçlendirmesi ise, bu suikastları planlayanların -hiç hesap etmeden- sebep oldukları en önemli netice.