“Hayattaki en yürek parçalayıcı şey, çocuklarınızın gözünüzün önünde acı çekerek ölmelerini çaresizce izlemek ve onları kurtarmak için kendinizi tamamen güçsüz hissetmektir.”
Bu sözler, 39 yaşındaki Yahya el Batran'ın, İsrail'in Gazze Şeridi'nde devam eden ablukası ve hastanelere yönelik bombardımanları sırasında soğuktan ölen çocuklarını kaybetmenin acısını anlatırken sarf ettiği sözlerdi.
Gazze soykırımının 16. ayına yaklaşırken, Gazzeli çocukların kaderi yürek parçalayan bir trajedi ve Yahya bu acı hikayeleri paylaşan tek kişi değil.
Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü'nün 2 Ocak'ta alarm vererek daha fazla bebeğin hipotermiden etkilenmesinin beklendiği uyarısında bulunması ve Dünya Sağlık Örgütü'nün de İsrail'in saldırılarını kınaması üzerine The New Arab, Yahya gibi ebeveynlerle konuşarak çocuklarını kaybetme hikayelerini dinledi.
"Donmuştu, sanki bir dondurucudaydı"
İsrail ablukasından ciddi şekilde etkilendiği bilinen Han Yunus'un El Mevasi bölgesinde, vefat ettiğinde sadece 35 günlük olan Yusuf Ahmed Enver Kallub'un annesi yaşıyor.
“Sağlığı iyiydi; onu dokuz ay taşıdım ve doğumunu kutlayamadım bile” diye söze başladı.
Gözyaşları içinde ekledi: “İsrail'in ablukası yüzünden soğuktan öldü. Yanımda uyuyordu ve ona sıkıca sarılmıştık. Uyuyakalmışım ve sabah uyandığımda donmuştu, sanki bir dondurucuda kalmış gibiydi.”
“İkinci el bir dükkandan aldığım eski kıyafetleri giyiyordu ama yeterli kıyafeti yoktu. Sadece iki kıyafeti vardı. Çadırımız kumaştan yapılma; yaşadıklarımız kimsenin umurunda değil gibi görünüyor.” diyor perişan haldeki anne.
“Sadece birkaç battaniyemiz var ve çocuklarımı sıcak tutmak için onları yanımda topluyorum. Üç çocuğum var. Yusuf dışında iki kızım ve bir oğlum.”
Anne çaresizlik içinde, Yusuf'un ne kış ne de yaz için uygun olmayan bir çadırda öldüğünü ifade etti. sadece yırtık pırtık kumaş ve naylondan yapılmış bir çadır.
"Üzüntüm sessiz bir çığlık"
Han Yunus'un El Mevasi bölgesinde yaşayan Sila el Fasih'in annesi de Yusuf gibi iki yaşındaki çocuğunu kaybetti.
35 yaşındaki Neriman el Fasih, Sila'nın öldüğü gece beş kişilik ailesi için -kendisi, kocası ve çocukları iki yaşındaki Nihad ve dört yaşındaki Reyyan- sadece üç ince battaniyesi olduğunu ve bunun onları sıcak tutmaya yetmediğini paylaştı.
Neriman, sabah saat 4 sularında Sıla'yı emzirmek için uyandığını ve onu tepkisiz bulduğunu söyledi. Neriman, “Cildi maviydi, ağzından ve burnundan kan gelmişti” diye hatırlıyor.
Kalbi atmayan ve normal şekilde nefes almayan Nariman, kocasıyla birlikte Sıla'yı Nasır Hastanesi'ne götürdüklerini, ancak doktorların, ailenin çocukları için komşularından ödünç kıyafet almasına rağmen, aşırı soğuğun neden olduğu kalp krizinden öldüğünü doğruladıklarını anlattı.
“Kızım beni hayata devam edebilmem için cesaretlendirmişti ama şimdi, onun kaybından sonra, tüm umudumun tükendiğini hissediyorum. Kendimden bir parçayı kaybettim, asla geri getirilemeyecek bir parçayı" diyor Sila'nın babası.
“Kaos ve yıkım içinde benim üzüntüm sessiz bir çığlık, sahip olduğu en değerli şeyi kaybetmiş bir babanın acısı.”
İsrail'in soykırımının acılarını sürekli olarak artırdığını işaret eden Sıla'nın babası, şu anda kumların üzerinde yaşamaya uygun olmayan bir çadırda uyuduklarını, hayatlarının sefil olduğunu ve devam eden yıkım ve tekrar tekrar yerlerinden edilmeleri nedeniyle çocuklarını besleyemediğini ifade ediyor.
"Cilt ve dudaklar maviye dönüyor, buz gibi soğuk"
Han Yunus'ta Yusuf ve Sıla'nın ailelerinden sadece birkaç kilometre ötede, diğerleri gibi artık ölü olan Ayşe Adnan el Kassas'ın ailesi yaşıyor.
20 Aralık sabahı, 24 yaşındaki Adnan ve eşi Rana bir çığlıkla sarsılarak uyandılar.
“Eşimin çığlıklarıyla uyandım. Kızımız hareketsizdi, cildi ve dudakları maviye dönmüştü, buz gibi soğuktu” diyor Adnan.
O sabah yaşananları anlatan Adnan, ailesinin Han Yunus'un doğusundaki Şeyh Nasır bölgesini terk etmek zorunda kaldığını ve El Mevasi'de sahile yakın derme çatma, ayakta zor duran bir çadırda yaşamak zorunda kaldıklarını anlattı.
Adnan'ın anlattığına göre, çadırdaki dondurucu soğuklar dayanılmazdı ve Ayşe'yi Nasır Hastanesi'ne yetiştirdikten sonra, kendilerine saatler önce soğuktan öldüğü söylendi.
Kızının ölümünden İsrail'in ablukasını ve soykırımını sorumlu tutan Sıla'nın babası gibi Adnan ve eşi de gelecekle ilgili endişelerini dile getirdi. Adnan, “Yeterince yatağımız ya da battaniyemiz yok. Dört çocuğum sadece iki battaniye ile iki şilte üzerine sıkıştırılmış durumda. Sıcak tutacak giysilerimiz yok, olsa bile almaya gücüm yetmiyor.”
"Bombalardan ve ölümden kaçarken başka tür bir ölümle karşılaşmak"
Gazze'nin orta kesimindeki, El Batran ailesinin babası Yahya, ikizleri Cuma ve Ali'nin kaybı hakkında konuştu.
Yahya, “Önce henüz 20 günlük olan Cuma'yı kaybettik, kısa bir süre sonra da kardeşi Ali, Deyr el Belah'taki Aksa Şehitleri Hastanesi'nde yenidoğan yoğun bakım ünitesindeyken vefat etti” dedi.
İkizlerin sekiz aylıkken prematüre doğduğunu ve bunun da annelerini, İsrail'in soykırımı sırasında pek çok hamile kadının karşılaştığı gibi risk altına soktuğunu sözlerine ekledi.
Yahya, eşiyle birlikte, ikizlerin doğumundan sonra, hastanelerin yerle bir edilmesi ve İsrail'in saldırılarının neden olduğu tıbbi malzeme sıkıntısı nedeniyle olmaları gereken Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi'nde kalamadıklarını açıkladı.
“Soykırım hastaneleri ve yenidoğan bakım ünitelerini yok etti” diyen Yahya, ‘bizi çocuklarımızın ihtiyaç duyduğu tıbbi yardımdan yoksun bıraktı’ dedi.
Yahya, “Bombalardan ve ölümden kaçan çocuklarım ve engelli annemle birlikte kuzeyden çıkarıldım, ancak soğuk ve açlık nedeniyle başka bir tür ölümle karşılaştım” diyerek korkunç koşulları hatırlattı.
Acılı baba bunu söylerken bebekleri ısıtmak için kendilerine sadece bir elektrikli cihaz verildiğini ve bunun da sadece üç saat çalıştığını anlattı.
Yahya, “Cihaz şarj edildiğinde sadece üç saat dayanıyor” dedi ve ekledi: “Bu süreyi eşit olarak paylaştırdım bir buçuk saat Ali için, bir buçuk saat de Cuma için.”
İsrail'in Gazze'deki soykırımının ardından yaşanan elektrik kesintileri ve çok az seçeneğin olması nedeniyle Yahya cihazı şarj etmek için hastaneye gitmek zorunda kaldı.
"Açlık çekiyorduk ve annelerinin onları emzirecek hiçbir şeyi yoktu. Gazımız olmadığı için onları yardım malzemelerinden bulabildiğim sütü ateşte kaynatarak beslemeye başladım. Ne yazık ki çabalarına rağmen soğuk çocuklarımı benden ayırdı"
Yahya, Cuma'nın durumunu öğrendiği sabahı anlatıyor: “Yüzünü soğuk buldum ve cihazın pilinin bittiğini fark ettik. Onu bir komşumdan aldığım battaniyeye sarmama rağmen uzuvlarının sıcaklığı buz gibiydi. Bu da vücudundaki donmayı engelleyemedi.”
Çocukları hastaneye yetiştirdikten sonra, doktor Cuma'yı görmüş ve Yahya'ya “Başınız sağ olsun” demiş.
Hayatta kalan ikiz Ali bir ısıtma cihazına yerleştirilmiş olsa da, o da ertesi gün vefat etmiş.
Şimdi hayatta kalan çocuklarına bakmakla yükümlü olan Yahya, içinde bulunduğu koşulları şöyle anlatıyor:
“İyi ya da sağlıklı yiyecek bulamıyoruz; sadece çayla birlikte bir parça ekmek yiyebildiğimiz için kendimizi kısmetli sayıyoruz. Çocuklarımdan biri ateş yakmak için her gün çöpten naylon, karton ve plastik parçaları topluyor.”
Yaşlılar da bedel ödüyor
Ailelerle konuşurken, İsrail'in ablukası ve soykırımı nedeniyle soğukta ölen yaşlıların hikayeleri de ortaya çıktı.
55 yaşındaki Afaf el Hatib de Han Yunus, El Mevasi'deki bir çadırda hayatını kaybetti.
The New Arab'a konuşan yeğeni Muhenned, “Teyzem aşırı soğuklar nedeniyle Gazze'de yerinden edilenler arasında dokuzuncu şehit” dedi ve Afaf'ın İsrail'in Gazze'ye yönelik devam eden saldırıları nedeniyle birçok kez yerinden edildiğini ekledi.
Muhenned'e göre Afaf geçen kış, abluka nedeniyle daha da kötüleşen Gazze'nin çökmekte olan altyapısının bir sonucu olan kirli yağmur suyunun neden olduğu enfeksiyon nedeniyle bir uzvunu kaybetti.
Muhenned, sadece iki hafta önce protez bir uzuv takılmasına rağmen, çadırına sızan ve sürekli saldırılarla daha da dayanılmaz hale gelen dondurucu soğuklara dayanamadığını da sözlerine ekledi.
Gece saat 01.00'de Afaf'ın durumu daha da kötüleşti ve acilen hastaneye kaldırılmasına rağmen, böbrek hastalığı ve ablukanın neden olduğu diyaliz malzemelerinin eksikliği nedeniyle tedavi göremeden hayatını kaybetti.
Muhenned için Afaf vefat etmiş olsa da onun anısı Gazzelilerin çektiği acıları hatırlatıyor.
Onlarınki gibi daha pek çok yürek parçalayıcı hikâyeyle birlikte, önümüzdeki aylarda sıcaklıklar düşmeye devam ettikçe acıların daha da artması muhtemel.
Kaynak: Mepa News, The New Arab