10 Ocak Cuma günü Lazkiye Ceble bölgesinde Suriye Devrimi Özel Hareket Birlikleri askeri yürüyüş gerçekleştirdi. Lazkiye Ceble bölgesi denilince aklımıza kim gelmeli? Ceble doğumlu İzzeddin Kassam. Urvetu’l Vuska, el-Menar okullarını takip eden ve onların zeminine dayanan İhvan-ı Müslimin ve Reşid Rıza ile kol kola yürüyen şehid Kassam, Bilad-ı Şam’ın bölüştürülen parçaları Suriye ve Lübnan’da Fransız işgaline; Filistin’de de İngiliz işgaline karşı ilk silahlı cihad hareketini başlatan öncümüzdü.
Birinci Dünya Savaşı’nda Türkçü Osmanlı zabitlerinin Sina, Kudüs, Şam ve Haleb cephelerini terk etmeleri sonuncu işgal edilen ümmet coğrafyasının merkezi bölümlerinden birisi de Bilad-ı Şam idi. Bu bölgelerde sistematik olarak pasifizme, uzlaşmacılığa ve işbirlikçiliğe karşı İslami ıslah ve uyanış hareketini İhvan-ı Müslimin sosyalleştirmeye başlatmıştı.
Daha sonra Suriye’deki Arap manda rejimi yerine 61 yıl önce Arap ırkçısı ve sosyalist eğilimli Baas Hareketi askeri darbeyle iktidara gelmişti. Suriye’de 8 Aralık 2024 tarihine kadar da yasakları, zulüm ve işkenceleriyle 54 yıllık Esed Hanedanlığı hüküm sürüyordu.
Rabbimize hamd olsun ki İhvan-ı Müslimin tabanıyla 1980-1982 yıllarında Suriye’de başlatılan kıyam; 2011 Arap Devrimleri sürecinin Suriye’ye sıçramasıyla “Eş-Şa’b Yurid İskat en-Nizam” haykırışları arasında 15 Mart 2011 tarihinden itibaren yeniden canlandı. Diktatörlük rejimine yönelik barışçıl kitlesel protestolar katliamlarla bastırılmaya çalışılınca Zaruret-i Hamse gereği silaha sarılındı.
14 yıllık inişleriyle çıkışlarıyla direniş, bir devrim sürecine dönüştü. 8 Aralık tarihinde Hey’etu Tahrîri’ş- Şam yani HTŞ öncülüğünde ve iyi hazırlanmış bir strateji ile 12 günde zafer ve fetih geldi. Halep’ten Şam’a kadar Suriye’nin büyük bir bölümü özgürleştirildi ve Batı’nın, İran’ın, Rusya’nın fiili olarak desteklediği Nusayri kökenli ırkçı Esed Hanedanlığı Suriye Devrimi ile birlikte yıkıldı.
Allah’a hamd olsun. Geride yüzbinlerle, milyonlarla ifade edilen canlar, işkenceler, sürgünler pahası verilen 14 yıllık fiili bir mücadele; ve şehid düşen on binlerce mücahidin kanıyla kazanılan İslami bir zafer… Şehidlerimize rahmet olsun.
Suriye Devrimi bir başlangıç. Sırada Lübnan’dan Amman’a, Gazze’den Kudüs’e kadar bir alan ve halkın “bütünsel İslam” ile tanıştırılıp barıştırılması görevi var. Bu süreci bu istikamette algılamalı ve bu doğrultuda desteklemeliyiz diye düşünüyorum.
Suriye’de yaşanan Devrim Süreci her türlü vesayetten ve yabancılaşmadan kurtulup hakka ve adalete yürüme konusunda Kur’an nassları ve Resulullah (a)’ın zamanı aşkın uygulamaları doğrultusunda ışık veren bir örneklik ve dersler çıkartılacak bir yaşanmışlık imkânına sayfalarını açıyor.
Suriye Devrimi ve Geçiş Süreci Lideri Ahmed el-Şar’a (eski müstear adıyla Muhammed Cevlani veya Golani) şöyle diyordu: “Ben çocukluğumu Filistin için ne yapmamız gerektiğini düşünerek geçirdim. Beni cihad yoluna yönlendiren Filistin davası oldu.”
O zaman Filistin mücadelemizin rehberi Hamas’a yol gösteren Reşid Rıza, Hasan El Benna, İzzeddin Kassam, Ahmed Yasin’in ve dünya egemenleriyle ilkeli ve stratejik siyasi ilişkiler kuran eski Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseynî’nin örnekliği; Seyyid Kutub’un cahiliyeden arınma mücadelesi için gösterdiği merhale ve hareket fıkhı rehberliği; ayrıca silahlı mücadele fıkhını taklitçi sahifelerden kurtularak Kur’an ve Sünnet ölçüleriyle yeniden tanımlayan ve etkisi Afganistan’dan Libya’ya kadar uzanan Mısırlı El-Cemaatü’l-İslamiyye’nin metod ve cihad hukuku konusundaki özeleştirisi ve ıslah formu ile Devrim’in en önemli gücü HTŞ’nin ve ayrıca Ahraru’ş Şam’ın da fikri gelişimini ve olgunlaşmasını irtibatlandırabiliriz.
Zaten Bilad-ı Şam havzasında var olan ıslah, ihya ve inşa birikimi ile hemhal olan tüm İslami çalışmalar, Türkiye Müslümanlarına göre çok daha sahih ve uygulama alanı bulabilmiş bir müktesebata sahiptir.
Devrim sonrası bir heyetle gözlemde bulunmak için gittiğimiz Suriye’de, Devrim Sürecinin Şer’i Başkadısı Dr. Mazhar bizlere “Fethin yapılmasından daha zor olan, fetih veya zafer sonrası sorunların çözülmesi ve enkazın kaldırılmasıdır” açıklamasında bulundu. Cihad hareketinden sonra Devrim Süreci farklı bir evreye adım attı. Suriye halkına nasıl yaklaşılacaktı ve tahrip edilip parçalanan hayat şartları yeniden ayağa nasıl kaldırılacaktı?
Devrimin mücahid öncü kadrolarının dilinde hep Kureyş sûresi vardı: “… Bu Beyt’in Rabbine kulluk etsinler. Onları yedirip açlıktan korudu ve onları korkudan güvene kavuşturdu.” Öncelikli vurgu “halkın doyurulması ve güvenliğin sağlanması” idi.
8 Aralık Devrimi sonrası câni mücrimlerin cezalandırılması dışında “İntikam alınmayacak bir fetih, ve özgürleştirme” ilkesi ve “Suriyeli herkes ülkesinin sahibidir” şiarı ön plana çıkarıldı. Devrimin idol olmaktan kaçınan lideri Ahmed el-Şar’a, Heleb’in fethi ile birlikte mücahid kadrolara verdiği demecini şöyle özetleyebiliriz: “İntikamı değil, şefkat ve merhameti, adalet ve onuru ön plana çıkarın.” Yine Haleb’in fethinden sonra Ahrar-ı Şam lideri “Kürtlerin Suriye’nin öz evlatları” olduğunu açıklıyordu.
Adaleti, en başta Devrim’in öncüleri yönetimde ve ekonomik bölüşümde gerçekleştirmeliydi.
Suriye’nin bütünlüğü ve toplumsal güvenlik meselesi Resulullah’ın Yesrib’de gerçekleştirdiği “Medine Sahifesi Sözleşmesi” gibi Sünnisinden Hıristiyanına, Dürzisinden Nusayrisine; Arabından Kürdüne, Tükmeninden Çerkezine kadar ifsada kapalı ama İslamî ölçülerin garantisi altında halka yaşama özgürlüğü sunulacağı şifahi olarak dillendirildi. Bu yaklaşım bütün farklı kesimleriyle birlikte halk nezdinde mâkes buldu.
Küresel kapitalizmin ve seküler ulus devletlerin dış ve iç vesayeti altında yaşayan bütün insanlığın ve ümmetin örnek bir “Özgürleşme ve İslamlaşma” modeline ihtiyacı var. Bu nedenledir ki bundan sonra Suriye’deki Müslim kadroların iyi amelleri örnekliğimiz, yanlışları nass ve ümmet maslahatı temelinde müzakeremiz ve eleştirimiz olacaktır.
Ne, Hak temelinde sabitesi olmayan liberal demokrasiye alan bırakılmalı; ne de, toplumsal olarak merhaleci ıslah telakkisi olmayan tepeden inmeci bir İslam veya Hilafet devleti dayatması macerasının büyüsü ve aldanışı içinde olunmalı...
Gittik, gördük ve izliyoruz. Suriye’nin öncelikli ihtiyacı birilerinin ulusalcılık, liberallik veya laiklik telkinleriyle kurgulanacak bir Anayasa oluşturmak değildir. Öncelikli ihtiyaç ülke bütünlüğü, meskenlerin imarı, halkın zaruri hayat ihtiyaçlarını karşılamak, iç ve dış güvenliktir. Mücahid devrim kadrolarının, örnek alıp ders çıkartacağı sosyal değişim, Hamas’ın Gazze’de gerçekleştirdiği merhaleci insani ve İslami kitleleşme örnekliğidir. Fıtrata, adalete ve hakiki bir medeniyete yol açacak olan istikamette “Hakka yönelen ve onunla adalet yapan bir ümmet” veya insanlık kalitesine ulaşılabilmesiyle sağlanacaktır.
Dünden bugüne Suriye, bütün dünyanın ve insan hakları kuruluşlarının suskunluğu önünde derin acılar biriktiren bir cinayetler, cürümler ve yıkımlar müzesidir. Bu aşamada müminler olarak bizlere düşen görev, masa başı birikimlerle akıl öğretmek değil; nakdi ve ayni yardımlarımızla gerektiğinde emeğimizle müstezaf konumuna düşen Suriye halkının ve ülkenin yardımına koşmaktır. Bu konuda camiamızı temsilen Fetih Vakfı’nın da İHH’nın da gayretlerini tebrik etmeliyiz.
Suriye’nin bütünlüğünü İslam’sız düşünmemeliyiz. Dolayısıyla Suriye Devrimi cahili önerilere kulak verip ülkenin ulusal sınır asabiyesini yükseltmeye değil; bilakis ulusal sınırları silikleştirecek ümmetçi bir kaynaşmaya yol açmalıdır.
Sâbık rejime muhalif olanlar ve muhalif İslamcılar arasındaki kopukluk ya da muhtemel çekişmelerin Allah’ın emri olan “ulu’l-emr” şura heyeti ve heyetleri oluşturmanın kitlesel alanlardan yönetime doğru kök salmasıyla aşılacağı ideali her dem gündemde tutulmalı ve bu vazgeçilemez ufuk çizgimiz geliştirilmelidir. Yani bireysel fetvalar aşılıp şura istinbatlarına ve Siret-i Nebi’deki Uhud Muharebesi öncesinde yaşandığı gibi genel konularda da vakıa ile ilgili herkesin reyine yönelinmelidir.
Yerel diktatörlüğe karşı zafer kazanılmasından sonra Dr. Mazhar’ın işaret ettiği yeni safhalara veya daha global kuşatmalara karşı hep birlikte yeni stratejiler müzakere edilmelidir. Zira küresel vesayeti oluşturan egemen dünya sistemi ve küresel kapitalizmin cenderesinden de; BM dahil ulusalcılık cenderesinden de kopmadıkça örtülen fıtratları felaha ulaştırmak, afakta ve enfüste adaleti sağlamak ve yeniden hakiki bir medeniyet oluşturmak çok kolay olmayacaktır.
Suriyeli kardeşlerimizin yeniden ıslah, ihya ve inşa mücadelesi, bütün İslamcıların mücadele safhalarıyla ilgili olarak hepimizin ortak problemidir. Problemlerimizin aşılmasında ise ‘selamlaşma ve tearuf, tahkik ve tedebbür, ulu’l-emr şura’sına yönelmek, ortak akıl ve toplu ‘şahidlik’ görevi ise hepimizin üzerine farzdır.
Ümmet coğrafyasından bir parça olan Suriye’nin geleceği ile ilgili İslam yürekli çocukların Haleb duvarlarına çizdikleri illüstrasyon resimlerin altına yazdıkları veciz temenniler tüm ümmetin temennisi olsun:
“Daha iyi bir geleceğe el ele”
“Seni selametle yeniden inşa edeceğiz”
“Allah seni yeşillendirsin Suriye”