Gazzeden Esintiler

Ahmet Varol

Gazetemizin Dış Haberler servisinde uzun süre muhabir olarak görev yapan, muhtelif cephelerden haberler aktaran, geçen yıl da Arapça öğrenmek amacıyla Şam’a yerleşen kardeşimiz Âdem Özköse bugünlerde Gazze’de.

Âdem kardeşimiz Gazze’ye girmeyi başardıktan hemen sonra oradaki telefon numarasını bildirmek için beni aradı. Bu arada hissettiği havayı da aktardı. Siyonist vahşetin gerçekten büyük bir yıkım ve katliam gerçekleştirdiğini ama insanların moral yönden çok iyi olduklarını, bir zafer havasının görüldüğünü söyledi.

Bu, gerçekten çok önemliydi. Çünkü Siyonist saldırganın asıl amacı o insanları manevi yönden yıpratmak, morallerini yıkmaktı. Özellikle kalabalıkların bulunduğu noktaları hedef alarak çok sayıda insanı topluca katletmeye çalışması da bu amaç içindi. İlk saldırıyı öğrencilerin öğle çıkış saatlerine denk getirerek okul çıkışlarını hedef alması başlangıçta büyük bir katliam gerçekleştirerek karşı tarafın moralini çökertmek ve direniş gücünü kırmak içindi. Sonrasında da sıkça kalabalıkların bulunduğu noktaları hedef almasının amacı buydu. Ama on binlerce binayı çökertmesine rağmen o insanların morallerini çökertemedi. Tam aksine kendi askerleri moral çöküş yaşadılar ve işgal devleti korkudan altlarına kaçıran askerleri zorlamanın psikolojik patlamaya neden olacağını anladığı için tek taraflı ateşkes ilan etmekten başka bir çıkış bulamadı.

Âdem kardeşimiz Perşembe günü öğleden önce beni tekrar aradı: “Yanımda Nizar Reyyan’ın oğlu var; seninle konuşmak istiyor!” Bir anda şaşırdım. Önce “Nizar Reyyan’ın hayatta kalan çocuğu var mı?” diye düşündüm. Aile efradından 15 kişiyle birlikte şehit edilmişti. Demek ki varmış. Ağlarsam, onu da ağlatırım diye düşünerek kendime hâkim oldum. Bir süre konuşup duada bulundum ve taziyelerimi ilettim. Doğrusu, ne kadar üzüldüğünüzü düşünseniz de bizzat o acıyı yaşayanın ızdırabını hissetmeniz mümkün değildir. Yüce Allah inşallah bu ayrılığı sadece bir gurbet ayrılığı kılar ve buluşma mekânlarını cennet eyler.

Çok geçmeden Âdem tekrar aradı. Bu kez yanında Said Sıyam’ın oğlu olduğunu söyleyerek, konuşmamı istedi. Said Sıyam direnişin ve davanın önemli önderlerindendi. 21 yaşındaki oğlu Muhammed, kardeşi İyad ve kardeşinin bütün aile efradıyla birlikte şehit edilmişti. Bu şekilde ağır yaralar almış, yakınlarının birçoğunu kaybetmiş insanlara taziyede bulunmak da zor. Ama Allah’ın izniyle yine de dilimiz tutulmadı ve bir şekilde taziyelerimizi ilettik.

Âdem’in dile getirdiği bir husus da Gazze ahalisinin Türkiye halkına duyduğu sevgiydi. Türkiye’de gerçekleştirilen eylemler, gösterilen duyarlılık, yardım için başlayan seferberlik Gazze ahalisi için büyük bir moral ve güç kaynağı olmuş. Bu, doğal olarak büyük bir muhabbet ve ilgi oluşmasına vesile olmuş. Türkiye’yi kendilerine daha yakın görüyor, Türkiye toplumunu da kendilerinden bir parça gibi kabul ediyorlarmış. Biz de zaten eylemlerimizde “Hepimiz Filistinliyiz” demiştik. Allah’ın izniyle bu duygularımızı daha güçlendirmeli, Gazze’nin yeniden yapılanma seferberliğinde sürekli ön safta yer almalı, Filistin direnişinin elinden tutmalıyız. Filistin’deki direnişin burada da bir diriliş ve silkiniş vesilesi olduğunu unutmamalıyız.

Mazlum – Der İstanbul Şubesi Başkanı Sayın Ayhan Küçük’ün Gazze’den gönderdiği notlarda dikkatimi çeken bir husus vardı. İnsanların ferdi olarak yardım kabul etmediklerini söylüyordu. Yani yardımların yetkililere ve yardım kuruluşlarına teslim edilmesini, onların ihtiyaca göre dağıtım yapmasını istiyor, münferiden kabul etmiyorlar. Şiddetli bir savaştan çıkmış toplumun fertlerinin bunu başarabilmesi ne büyük bir onurluluktur!

Aynı zamanda, televizyonlara çıkıp Tel Aviv’deki dostlarıyla yaptıkları telefon görüşmelerine dayanarak giden yardımların HAMAS mensuplarına teslim edildiğini, onların da kara borsada sattıklarını ileri süren soysuzların yalanlarını suratlarına çarpması açısından son derece önemlidir. Birinci olarak halkın başındaki yöneticilere ve kendilerine yardımcı olan insanî yardım kuruluşlarına güvende hiçbir tereddüt yaşamadığını ortaya koyuyor. İkinci olarak da kimin daha çok ihtiyaçlı olduğunun tespit edilmesini ve onlara öncelik tanınmasını isteyen bir üstün ahlâk duyarlılığı gösteriyor. Allah’ın izniyle bu bilinç ve hassasiyeti koruyan toplumun ortaya çıkardığı direniş gücünün aşılması hiç de kolay olmayacaktır.

Sadece sivil kuruluşlar vasıtasıyla değil resmi kanallardan giden yardımların da, artık hiçbir yasallığı kalmamış işbirlikçi Abbas yönetimine değil halkın güven ve desteğini kazanmış meşru yönetime ve Gazze’deki insanî yardım kuruluşlarına teslim edilmesine büyük özen gösterilmelidir. İhtiyaçlı olan işbirlikçi Abbas değil, vahşi saldırının hedefi olan Gazze’dir. Abbas’ın daha önce kendisine teslim edilen paraları insanlara siyasi baskı yapmak amacıyla kullandığını, Gazze bölgesinde çalışan öğretmenleri “derslere girerseniz maaşlarınızı ödemeyiz” diye, doktorları “hastalara bakarsanız hesaplarınıza maaşlar yatırılmaz” diye tehdit ettiği unutulmamalı ve ona teslim edilecek yardımların amaca hizmet etmeyeceği bilinmelidir.

VAKİT