GAZZE- “Gazze dünyanın en güzel şehri değil.
Denizi, başka Arap şehirlerinin kıyısından daha mavi değil.
Portakalları Akdeniz havzasındaki en güzel portakallar değil.
Gazze dünyanın en zengin şehri değil. En zarif veya en büyük de değil. Ancak bir vatanın tarihiyle eşit Gazze. Çünkü o düşmanın gözünde en çirkin, en yoksul, en sefil ve en habis. Çünkü o bizim aramızdan düşmanın rahatını kaçırmaya ve huzuruna bozmaya en yetkin olan. Çünkü o düşmanın kâbusu. Çünkü o mayınlı portakallar, çocukluğu olmayan çocuklar, yaşlılığı olmayan yaşlı adamlar, arzusu olmayan kadınlar demek. Tüm bunlar yüzünden o bizim en güzelimiz, en safımız ve en sevgiye mazhar olanımız.” (Gazze için sessizilik, Mahmud Derviş)
Gazze’deyim. Sekiz günlük çatışma sonunda en az 160 kişinin öldüğü, 1000’in üzerinde yaralının olduğu Gazze’de. Ateşkes sonrası ortam sakin, hayat normal akışına dönmüş. Sokakta top koşturan çocukların, nargile içerken maç izleyen gençlerin keyfi yerinde.
Tüm bu geçici olağanlık, Gazze’nin varoluşsal olağandışılığını değiştirmiyor elbette. Kimsenin bu ateşkesin geçici olduğundan şüphesi yok. Hayat akarken, Gazze bir sonraki saldırıya hazırlanıyor.
Gazze bir savaş alanı. Geçici ateşkesler bu durumu değiştirmiyor. “Hazırlanıyoruz” diyor bir Gazzeli, “bir sonraki savaşa kadar, çalışıyoruz. Yeni silahlar, yeni roketler geliştiriyoruz” diye ekliyor muzip bir gülümseme ile. Gazzeliler bu savaşın hem öznesi hem de nesnesi. Hem mağdurlar, hem de failler. Direniş ulusal bir kimlik ve düşmana karşı edinilen her “zafer” ulusal ve bireysel bir gurur.
2008’de neredeyse tüm Gazze’yi dümdüz eden 1500 kişinin ölümü ile sonuçlanan İsrail operasyonu sonrasında Hamas’ın askerî ve taktiksel olarak nasıl geliştiğini anlatırken bu gururla aydınlanıyor yüzleri. Son ateşkesi İsrail için büyük bir bozgun olarak görüyorlar. “Kara operasyonu İsrail için bir tercih meselesi değil artık, kara operasyonuna cesaret edemedi İsrail” diyor biri. Ortadoğu’nun değişen dengelerinden ümitvarlar, “artık Ortadoğu eskisi gibi değil, Mursi var, Erdoğan var. Katar var. İsrail için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye ekliyorlar.
Sivil-asker ayrımının olmadığı bir yer Gazze. Sadece fiiliyatta değil, algısal olarak da bu iki mefhum arasında pek bir fark yok. “Gerçekten Tel Aviv’de otobüs bombalandığında, minarelerden anons yapılıp, bu olay kutlandı mı” diye soruyorum. Sorunun tonunu yadırgayıp, “elbette” diyorlar, “tatlı da dağıttık”.
İsrail saldırısı devam ederken Gazze sokaklarında göstericilerin “Vur Hamas vur, Tel Aviv’i vur” diye slogan attıkları belirtiliyor.
“Peki, İsrailli siviller” diye soruyorum, “düşmanın içine onlar da giriyorlar mı?” Uzun bir tebliğ ile cevap veriyorlar. İsrail’de herkesin potansiyel asker olduğundan; İsrail yerleşimlerinin işgal olduğundan mütevellit, yerleşimcilerin işgalci olduğundan; İsrail bombalarının Gazze’de sivil-asker hedef farkı gözetmediğinden dem vuruyorlar.
Gazzeliler içinde, kendilerini tanımlarken de bu fark yok.. “Direnişin bir çok yüzü var” diyor bir üniversite öğrencisi. “Direniş sadece İsrail ordusuna roket atmak demek değil. İsrail’e inat hayatta kalmak, cami inşa etmek, ekonomik olarak kalkınmak da direniş. Siyonizmin anlatısına karşı durmak, davayı anlatmak da direniş. Hepimiz direnişçiyiz bu yüzden.”
Ancak direnişin bir bedeli var. Gazze bir yıkım alanı. Savaşın izleri, bıraktığı yıkıntı o kadar gerçek ki, bazen bir film setini andırıyor her şey. Savaşın bir parçası olan ekonomik ambargo nedeniyle günde yedi sekiz saat elektrik yok. Eczanelerde ilaç neredeyse tane tane satılıyor. Şehrin dokusu yokluk ve yoksulluk...
Gazzeliler bu bedeli ödemekten memnun görünüyor. Onurları uğruna savaştıklarını ve bunun bedelini şerefle ödediklerini vurguluyorlar. Mağdurlar ama mağrurluktan taviz vermeye niyetleri yok. Onur kelimesi bu topraklarda Batı rasyonelitesinin idrak edemeyeceği bir anlam ifade ediyor. Bunun iyi mi, kötü mü olduğuna ise karar veremiyorum...
Gazzeli çocuklar çok güzel gülüyorlar. İnsana nerde olduğunu unutturacak kadar oyuncular. Mahmud Derviş’in söylediğinin aksine çok çocuklar ve öyle kalmalılar.
Gazze’de zihnimin huzurunu bozan ise, bu çocuklar için başka bir direniş mümkün mü sorusu oluyor...
cerenkenar@gmail.com
TARAF