Gazze'de Değişen Bir Şey Yok

Bahadır Kurbanoğu'nun 2008 yılında sitemiz için kaleme aldığı yazısına göz attığımızda aradan geçen 6 yıl zarfında Filistin'de hiçbir şeyin değişmediğini görüyoruz.

HAKSÖZ-HABER

31 Aralık 2008 tarihli yazıda Kurbanoğlu, İsrail'in güvenliği safsatalarından, Hamas'a atılan terör iftirasına, Siyonist kurşunlarla vurulan miniklerden zulme sessiz kalmayan erdemli insanlara kadar birçok konuyu ele alıyor. Bugün de okunulduğunda güncelliğinden bir şey kaybetmemiş olan bu yazıyı sizlerle paylaşıyoruz.

***

Katliamı Kınayan Yahudilere Selam, İçimizdeki Siyonistlere Lanet Olsun!
Bahadır Kurbanoğlu / Haksöz-Haber / 31 Aralık 2008

Hamas’ı terörist eylemlerle suçlamak İsrail’in meşru bir devlet olduğunu kabul etmek demektir...

 

“İsrail insanlık suçu işliyor ama...” diye devam eden her cümle insanın fıtratıyla arasına koyduğu fütursuz bir çığlıktır ki o çığlık şeytandandır, kulak vermek yeter!...

 

“Ama”lı cümleler şişede durduğu gibi durmaz... Nereye varacağı hiç belli olmaz... İnsan hele gayr-ı fıtri üretimlere bir girişmeye görsün, ardını bucağını hesap edemez...

 

İsrail’in güvenliği mi dediniz?!

O güvenliği tehdit eden unsurlar mı dediniz?!

İsrail’in kendini güvende hissetmeye hakkı var mı?

Başlarını yastığa koyduklarında rahat uyumaya hakları var mı onca kundaktaki günahsızı yok ettikten sonra?

 

Hangi günah yüzünden öldürüldüler?!

 

Küçümen yavruları öne süren Hamas ha?!

Ne kadar tanıdık bir tespit değil mi?

Ben babanı öldüreceğim sen nereden çıktın diye sorar mı zalim hiç?!

Zalimin şanından değil midir ana, bacı, çoluk çocuk demeden korku salmak?

Asıl çocuk ve kadınları ibret olsun diye kan gölünde boğmak!

 

Barış mı dediniz?

İsrail barış mı istiyor?

“Ben, benim kölelerim olmayı kabul etmezseniz, hatta gözümün önünden yok olup göç etmezseniz sizinle barışmayacağım!” deme hakkı diye bir hakkı hiç duymuş muydunuz?

Seninle barışacağım ama sen yokken!

Seninle barışacağım ama sen vatanını terkedip defolup gidersen!

Seninle barışacağım ama kadınların, çocukların, babaların kölem olmayı kabul ederlerse! Yaşasın Barış!

 

Kim kabul etmiyor barışı?

Sadece Hamas mı?

Peki bu halk bu Hamas’ı neden destekledi?

Demek ki Hamas’la birlikte halk da suçlu!

Zorla boğazlarına yapışmadı ya bu insanların!

Yoksa silahla mı tehdit etti?

Yoksa köyleri basıp Filistinlilerin çocuklarını kaçırıp zorla eğitime mi tabi tuttu Hamas!

 

Değil mi dediniz?

Kısık değil, yüksek sesle söyleyin herkes duysun!

O halde bu halk da suçlu.

Neden sadece Hamas’ın değil tüm Filistin halkının suçlu olduğunu ikrar ve itiraf etmiyorsunuz?

Neden bu halk suçlu, çünkü boyuna posuna bakmayıp, yediği önünde yemediği arkasında olmayı kabullenmeyip çoluğunun çocuğunun geleceğini riske atıyor demiyorsunuz?

Neden Kürtler gibi, Ermeniler gibi, Nazi zulmünden kaçan yahudiler gibi göç etseler ya demiyorsunuz?

 

Barış mı dediniz?

Utana sıkıla değil, yüksek sesle söyleyin herkes duysun!

Barışı kim istemez ki?

İslam barış demektir, esenlik demektir.

Barış ha?! Yani İslam.

Kim istemez ki çoluğu çocuğuyla piknik yapmak?

Kim istemez ki tarlasını güven içerisinde sürmek?

 

Barış ha?

Ramallah’takilerin suçu ne peki?

Ya Batı Şeria’dakilerin.

Tekerlekli sandalyedeki adamın suçu neydi?

Efendim? Kısık değil yüksek sesle söyleyin herkes duysun.

Ya zilleti çare bilenlerin suçu neydi?

Zillete boyun eğenler de öldürülmedi mi kalleşçe.

Direnenlere ibret olsun diye ayak oyunlarında kurban gitmedi mi?

Duvarlarına işemediler mi siyonistler zilleti kader belleyenlerin.

Örümcek ağından kalelerini kuşatmadılar mı?

 

Barış ha? ABD de barış istiyor mu acaba?

Hani Irak’taki gibi mesela. Yoksa Irak’ta Saddam ve İslamcılar olmasaydı ABD buralara gelmeye, insanlığa barış mesajları sunmaya, insanlığı terör tehlikesinden kurtarmaya tevessül etmez miydi?

Yavuz hırsız ABD’yi de suçlar değil mi? Hani adalet gereği, denge gereği.

“Terör”ü ABD kışkırtıyor değil mi? Ah ABD vah ABD sen nelere kadirsin! Bozdun gününü gün edenlerin rahatını. Yaz sıcağında nerede serinlesek acaba, Bodrum mu Çeşme mi planları yapanları. Çıkardın teröristleri ininden, sen de suçlusun!

Ey “İslamcı teröristler” merak etmeyin sizin kadar ABD de suçlu!

 

Barış ha?! Tekrar soruyoruz, siz inanıyor musunuz bu sözlerinize?

Ya da şöyle soralım; gerçekten güveniyor musunuz siyonistlerin de bir insafı, bir haddi, artık yeter diyerek duracakları bir nokta olduğuna?

 

Emperyalizm üçyüz yıldır dur durak bilmedi, siyonistler altmış yıldır bildiğini okuyor; sizin bildiğiniz bizim bilmediğimiz nedir?

Söyleyin de öğrenelim...

 

Bunların asıl derdi FITRAT.

Fıtrattan korkuyorlar.

Evrensel değerlerden.

İnsanlığın kendisinden korkuyorlar.

İnsanlığın ahlakından!

Direniş ahlakından!

Ahlakın direnişinden korkuyorlar!

Zillet içinde olmamak korkutuyor bunları.

Çünkü hep ırkçılığa, ahlaksızlığa, gayr-ı fıtri olan ne varsa ona tapınmaya alışmışlar;

Başka bir ilaha tahammülleri yok! Ne de başkaca bir inanca...

Onlara adaleti hatırlatan bir ilah, bir inanç istemiyorlar.

 

O kadar korkuyorlar ki, Kürtlerin dini ve etnik kimliklerinden ötürü bu ülkede zulme reva görüldüklerini, Ermeni halkına haksızlık yapıldığını kabullenmekten korktukları gibi...

 

Biz de bu ırkçılardan korkuyoruz ya rabbi!

Yok cüsselerinden değil, kalplerinden...

İnsanlığa reva gördükleri zilletten korkuyoruz...

Onuru, insanlığı, ahlakı, adaleti ters takla edip yerine şeytani arzuları kışkırtmalarından korkuyoruz...

İnsanlığı aldatabilme kabiliyetlerinden korkuyoruz

 

Çok şükür ki ya rabbi bize fıtratın evrensel ikliminde

Ermenisiyle, Kürdüyle,

Arabıyla, İngiliziyle

Amerikalısı, Hıristiyanı ve Yahudisiyle fıtratın küresel intifadasını da yaşattın;

Çok şükür ki hepimize, Ademin çocukları olmamız hasebiyle ortak kelimelerle zulme karşı gelmenin onulmaz hissiyatını da bahşettin...

 

Irkçıları, ulusalcıları, faşistleri, Türk, Kürt, Arap, Amerikalı, Hıristiyan ve Müslüman kimliğiyle İblisle ortak hareket edenleri gösterdiğin gibi,

 

Ta New York’tan insanlığa seslenen, bir avuç da olsalar ahiret günü rablerine mazeret olarak sunabilecekleri bir eylemliliği kendilerine bahşettiğini de gösterdin...

 

Onları kimliklerinin, etnik kökenlerinin, çarpıtılmış inançlarının, içinden çıktıkları toplumun pençesinden kurtarıp Gazze mezalimini lanetlemeyi nasip ettin...

 

Ne mutlu merhamet denizinde bir katre olanlara

Ne mutlu aynı Allah’tan korkanlara

Veyl olsun bu topraklarda, yanıbaşımızda, İstanbul’da, Ankara’da yahudilerin, hıristiyanların, müslümanların, insanlığın düşmanları olanlara...

Yorum Analiz Haberleri

“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil
Esed'in müftüsü Ahmed Hassûn şimdi ne yapıyor?
“Suriyeli mülteci” etiketi ve toplumsal imtihanımız
Suriyeli kadın devlet dairesinde gördüğü saygıdan dolayı gözyaşlarını tutamadı