Esem Alnabih’in Aljazeera’da yayınlanan makalesini Barış Hoyraz çevirdi:
Sekiz yaşındaki yeğenim Joody, 4 Eylül sabahı gözleri ışıl ışıl ve heyecanlı bir şekilde uyandı ve şehit olan babasının doğum gününü kutlamamızı istedi. Babası Moataz Rajab'ı İsrail ordusunun Gazze'deki al-Tabin okulunda gerçekleştirdiği katliamda kaybetmemizin üzerinden 25 gün geçmişti. O, ailesiyle birlikte okula sığınan 100'den fazla sivil kurbandan birisiydi.
Joody babasının öldüğünü bilse de, takvimde kendisi ve kardeşleri için her zaman özel olan bir tarihi hatırlamaya çalıştığı açıktı.
Joody'nin annesi kız kardeşim de dahil olmak üzere, aile hala yas tuttuğu için kimse durumu nasıl idare edeceğini bilemedi. Birimizin devreye girip meseleyi halledeceğini umarak birbirimize bakıştık.
Herkes yaşanan şokla farklı şekilde başa çıkar. Her birimiz bu durumun Joody'nin babasının ölümüyle başa çıkma yöntemi olduğunu biliyorduk.
Büyükannesi ve büyükbabası ona sarılıp alnına bir öpücük kondurdular ve yakın zamanda vefat etmiş birinin doğum gününü kutlamanın garip olduğunu anlatmaya çalıştılar. Ailenin diğer üyeleri de ona, ne yazık ki artık aramızda olmayan biri için doğum günü şarkısı söylemenin tuhaf olacağını söyledi. Doğum günü pastası da bulunamıyordu; Gazze'deki fırınlar bırakın böyle “lüks” ürünler üretmeyi, ekmek yapmakta bile zorlanıyordu.
Bununla başa çıkmanın en iyi yolunun duygusallaşmamak, sakin olmak ve Joody'yi ikna etmeye çalışmak olduğunu biliyorduk.
Hayal kırıklığına uğrayan yeğenim başını sallayarak onayladı ve gününe devam etti. Fakat bir saat sonra, annesine koşarak bir teklifle geri döndü. “Babamın doğum gününü ona doğum günü şarkısı söyleyerek değil de Kur'an okuyarak kutlasak nasıl olur?” diye sordu kararlı Joody.
İyi günde de kötü günde de Kur'an'a sığınırız, bu yüzden hepimiz Moataz'ı Kur’an ayetlerini okuyarak anmanın mantıklı olduğunu düşündük.
Ayrıca “doğum günü pastası sorununa” da bir çözüm bulmayı başardık. Biraz unu olan ve 14'ümüz için 7 dilimlik pasta pişirmeyi kabul eden bir kadın bulduk.
Birkaç saat sonra Shujayea mahallesindeki evimizden geriye kalan yerde toplandık. Kurşun delikleriyle dolu, topçu tankı mermileriyle hasar görmüş ve çocukların savaşın başından beri yaptıkları resimlerle süslenmiş duvarların arasında daire şeklinde oturduk.
Joody, dedesinin evimizi biraz daha yaşanabilir hale getirmek için metal levhalarla kapattığı hasarlı çatının altında durarak, Kuran'ın girişi Fatiha suresini okumaya başladı. Ayetleri okurken hem annesi hem de büyükannesi ağladı, diğer herkes ciddiyetle oturdu, her birimiz derin acı içeren duygularımızı yönetmeye çalıştık.
O ayetleri yüksek sesle okurken, bu savaşın çocuklar üzerinde yarattığı tahribatı düşündüm. İsrail ordusu 700'den fazlası yeni doğmuş olmak üzere 17.000'den fazla çocuğu öldürdü. Bir ya da daha fazla uzvunu kaybeden tahmini 3.000 kişi de dahil olmak üzere on binlerce kişiyi yaraladı. 19,000'den fazla çocuğu yetim bırakarak hayatlarının geri kalanını küçük yaşta ebeveynlerinden birini ya da her ikisini kaybetmenin travmasıyla yaşamaya mahkum etti. Bizim Joody de onlardan birisiydi.
Zaman tüm yaraları iyileştirir derler, ama biz, onun etrafındaki yetişkinler, etrafımızda bir soykırım yaşanırken onun elinden nasıl tutacağız ve hissettiği acının büyüklüğünü nasıl aşmasını sağlayacağız? Onun gibi çocukların, İsrail'in her hava saldırısında, katledilen her ailede, kaybedilen her anne ya da babada daha da büyüyen psikolojik travmayla başa çıkmalarına nasıl yardımcı olacağız?
Gazze'deki çocuklar evlerinden zorla çıkarılıp eğitimsiz, barınaksız ve güvende hissetmedikleri sefalet dolu bir hayata itilirken yüz binlerce çocuğun çocukluğu çalındı. Moloz, çöp ve kanalizasyon dolu sokaklarda dolaşıyor, hayatta kalmak için yiyecek ve su arıyor, yakacak odun topluyor ve her köşede ölüm ve umutsuzluğa tanık oluyorlar.
Bu soykırım savaşı, içinde yaşadığımız acımasız dünyayı gözler önüne serdi - 41.000 insanın hayatından çok Kızıldeniz'deki gemi trafiği için endişelenen bir dünya.
Ancak umutsuzluk Filistin halkının kelime dağarcığına ait bir kelime değildir. Filistin halkında direnç var.
Joody Kur'an okumayı bitirdikten sonra pastayı çıkardık. Tıpkı babası gibi çok cömert olan Joody, pastanın fahiş fiyatını kendi birikimiyle ödemekte ısrar etmişti.
Bir yandan Moataz'la ilgili anılarımızı tazelerken, diğer taraftan da yediğimiz pasta bitmesin diye olabildiğince yavaş çiğniyorduk. Joody'ye baktığımda, Moataz'ın geride nazik ve zeki bir çocuk bıraktığını fark ettim.
*Asem Alnabih Gazze'den bir mühendis ve doktora araştırmacısıdır. Halen Gazze Belediyesi'nde acil durum komitesi üyesi, sözcüsü ve Medya Direktörü olarak görev yapmaktadır.