Gazze'de bir gecede 30 aile üyesini kaybeden bir Filistinliyi nasıl teselli edersiniz?

Salma El Zamal, kederli anlarında Filistinlilerle empati kuracak ve onları güçlendirecek bir dile sahip olmamız gerektiğini söylüyor.

Salma El Zamal’ın The New Arab’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz-Haber için tercüme etti.

Yusuf, Gazze'deki mahallesine yönelik İsrail bombardımanında bir gecede ailesinden 30 kişiyi kaybetti. “Ailesinin hayatta olup olmadığından emin değil. Sizinle görüşemeyecek.”

Birlikte çalıştığım Filistinli bir yapımcı olan Yusuf'un ailesinden bu sayı -otuz- zihnimden çıkmıyor. Bir insan tek bir gecede otuz aile üyesini kaybetmişti. Hepsi göz açıp kapayıncaya kadar ortadan kaybolmuştu. Aileler bu kadar büyük mü? Benim otuz aile üyem var mı?

Parmaklarımı kaldırdım ve saymaya başladım. Annem, babam, kardeşlerim, kedim. Dört teyzem ve kocaları. Kuzenlerim. Amcam yok ama bir büyükannem kaldı. Neredeyse tüm kuzenlerim artık evli, bu yüzden eşlerini de ekledim. Bazılarının çocukları var - bu yüzden daha fazla parmağımı katladım. Kedileri ve köpekleri de saydım. Farkına vardım: ailemin otuzdan fazla üyesi var.

Birdenbire otuz sadece bir sayı olmaktan çıktı. Kişisel bir şeydi. Şekli ve anlamı vardı. Yüzler, hikâyeler, anılar ve yeri doldurulamaz ilişkilerle doluydu.

Anormal olanı duyarsızlaştırma ve normalleştirme konusundaki bu rahatsız edici yetenek - hem küresel topluluğumuzun içinde hem de ötesinde - benim için ürpertici bir şekilde belirginleşti.

Orta Doğu'da bitmek bilmeyen emperyal şiddet sadece Filistin'i harap etmekle kalmadı, aynı zamanda Arap ruhunu da şekillendirerek tehlikeli bir yorgunluk, çaresizlik ve sessizlik duygusu oluşturdu.

Bu şiddetin ne yarattığını kabul etmeliyiz - bizi güçsüz bırakan tarihsel kuşaklararası travma döngüsü. Peki ya kabul ettiğimizde, insanlığımızı geri kazanmanın sömürgecilik karşıtı yollarını keşfedebilirsek?

Nekbe'den bu yana Filistinliler sürekli yerinden edilme, mülksüzleştirme ve katliamlarla karşı karşıya kaldı. Her seferinde bize bu yıkımın 'eşi benzeri görülmemiş' olduğu söylense de, biz Arap seyirciler için bu acımasız, süregelen bir döngü: bombardıman, ateşkes, yeniden inşa - ancak her şeyin yeniden enkaza dönüşmesi için.

Yerinden edilme, savaş, otokrasi, yolsuzluk - hepsi - küresel Arap diasporasındaki günlük göç, sağlık, eğitim ve ekonomik istikrarsızlık mücadeleleriyle birleşerek sonu gelmeyen bir travmatizasyon ve yeniden travmatizasyon döngüsünü şekillendiriyor. Sadece savaştan değil, merhametin kendisinden de yorulmamıza şaşmamalı.

Google'a 'merhamet yorgunluğu' (compassion fatigue) yazdığınızda çoğunlukla hasta bakıcılar, sağlık çalışanları, sosyal hizmet uzmanları, aktivistler ve gazetecilerle ilgili sonuçlar bulacaksınız. Peki ya on yıllardır devam eden sömürgeciliğin tali hasarı olan bütün bir diaspora?

Orta Doğu melankolisi

Kişinin merhametini ve direnme iradesini tüketmek yalnızca baskılara, haberlere ve travmalara durmaksızın maruz kalmanın sonucu değildir - aynı zamanda eylemliliğin ortadan kaldırılmasıdır. Tünelin ucundaki ışığı görememek, geriye yenilgi, aşağılık duygusu, korku ve aşağılanmadan başka bir şey bırakmamaktır. Sistematik psikolojik, kolektif ve entelektüel şiddetin sürekli bombardımanıyla, statükoyu değiştirmek için artan bir acizlik duygusuyla bir çıkmaza ulaştık.

Filistinliler dünyanın en uzun süreli mülteci nüfusu olmaya devam ediyor. Sadece Gazze, 2.4 milyonluk nüfusu içinde 1.6 milyon Filistinli mülteciye ev sahipliği yapıyordu - bu nüfus şimdi tamamen yeniden yerinden edilmiş durumda ve İbrahim Anlaşmaları uyarınca zorla mülksüzleştirme yoluyla etnik temizlik tehdidiyle karşı karşıya.

Son kitabı “Melankoli Yasası'nda: Arap Dünyasında Yenilgi ve Kültürel Eleştiri” adlı kitabında akademisyen Nuri Gana, Arap dünyasında despotizm, yeni sömürgecilik ve Siyonizm'in işbirliğine kronik olarak maruz kalmanın utanç, suçluluk ve korku duygularıyla şekillenen 'öznel çıkmazlara' yol açtığından bahsediyor.

Bu durum, eskiden siyasi aktivizmin merkezi olan Arap üniversitelerinin şimdilerde sessizliğe bürünerek depolitize olmasında da görülmektedir. Arap dünyasının alışılmadık sessizliği Francesca Albanese'yi bile şaşkına çevirdi; zira Batı'daki öğrenci gösterilerinin istikrarlı ve gürültülü gümbürtülerinin aksine, bölgedeki tek tük protestolarda sükûnet kök saldı.

Bu çıkmazlar, akşam yemeklerinde ve gündelik sohbetlerde bölgemizi tartışma biçimimize, sözlerimize bile yansıyor.

Yusuf'a bir taziye mesajı gönderme umuduyla telefonuma uzandığımda, ne kadar başarısız/boş olduğumu fark ettim. Yazdığım her mesaj boş ve anlamsız geliyordu, ben de hepsini sildim.

İki gün boyunca sessiz kaldım, onun kaybının ağırlığını taşıyacak kelimeler bulamadım.

Utanmış hissettim. Çaresiz hissettim. Durumu daha iyi hale getirmek için söyleyebileceğim hiçbir şey yoktu.

Psikoloji doktorası yapan araştırmacı Nadine Hosny ve İsviçre'deki Lozan Üniversitesi'nden bir grup ruh sağlığı uzmanının dikkatini çeken bu psikolojik gerçeklik, MENA bölgesi ve Arap diasporasında ruh sağlığı ve kültürel travma sonrası stres bozukluklarının (CPTSD) kesişimsel bir analizine duyulan ciddi ihtiyacı savunuyor.

Nasıl destek sağlayabileceğim ve bu kaybın ağırlığını hangi kelimelerle hafifletebileceğim konusunda yol göstermeleri için aileme ve arkadaşlarıma döndüğümde, ne kadar hayal kırıklığı yaratan, kayıtsız ve neredeyse aşağılayıcı bir şekilde bozguncu bir dili normalleştirdiğimizin farkına vardım.

Bir aile üyesi “Dua etmekten başka yapabileceğiniz pek bir şey yok” dedi.

Bir arkadaş ise, “Her zamanki taziyelerinizi sunun. Filistinliler nesillerdir bunu yaşıyor. Bu onların iyi bildiği bir gerçek.”

Bir diğeri ise “Allah'a şükür sadece 30 kişi. Bir Filistinlinin 50'sini kaybettiğini duydum” dedi, sanki keder ürkütücü bir yarışma gibi ölçülebilirmiş gibi.

Verdikleri yanıtlar, benim de çok sık duyarak büyüdüğüm bir duyguyu yansıtıyordu: Arap ve Müslüman dünyasındaki kolektif acı tartışmalarına hâkim olan bir melankoli.

Sincan'daki Uygurların durumu. Yerlerinden edilen Rohingya Müslümanları. Sudan ve Yemen'de açlıktan ölen çocuklar. Afganistan ve Irak'taki savaşlar. Keşmir'deki zulüm. Artan İslamofobi Batı sınırlarına nüfuz ediyor. Her trajedi aynı nakaratla karşılanıyor: koşullanmış, öğrenilmiş çaresizlik.

İyileşme nasıl dekolonize edilir

Filistin Sağlık Bakanlığı Ruh Sağlığı Birimi Başkanı Dr. Samah Jabr, öğrenilmiş çaresizliğin, uzun süreli güçsüzlükten bunalan bireylerin adaletsiz bir gerçekliği değiştirme umudunu terk ettiği bir durum olduğunu açıklıyor.

Peki ya nesiller boyu süren travmatizasyon döngümüzü kullanmaya karar verirsek ve bunun tarafından hareketsizleştirilmemeyi seçersek? Arapların yeniden insanlaştırılması Filistinlileri nasıl güçlendirir ve neye benzer?

Dekoloniyal Martiniquais düşünürü ve Frantz Fanon'un akıl hocası Aimé Césaire, yeniden insanlaştırma yoluyla dekolonizasyonun önemini uzun süre vurgulamıştır. Bu sadece siyasi bir devrim değil, benliğin yeniden kazanılması için psikolojik ve kültürel olarak gerekli bir süreçtir.

Sömürgecilikten kurtulma pasif bir başarı değildir - melankolik kelime dağarcığımızı kükremeye dönüştürmekle başlar.

Bu, zulmümüzü meşrulaştıran dili reddetmek ve Filistinli kardeşlerimizin açıklanamaz acımasız ölümlerine kayıtsızlık ve ilgisizlikle atıfta bulunmayı reddetmek anlamına gelir. Bu şiddetin normal olmadığını ve alışmamamız gereken bir durum olduğunu içgüdüsel olarak kabul etmektir.

Yusuf'un ailesi Filistinlilerin çektiği acılar denizinde milyonlarca damladan sadece biri, peki biz Araplar olarak bu acıları azaltmak için ne yapıyoruz? Gördüğümüz gibi ateşkes Gazzeliler için bir soluklanmadan başka bir şey değil. Zamanla, tasfiye, toprak hırsızlığı ve apartheid politikaları artacaktır. Mağduriyetimizin içinde debelenmeye devam mı edeceğiz, yoksa kolektif direnişimizi ve yeniden canlanmamızı mı körükleyeceğiz?

Yusuf ve ben sonunda yeniden bağlantı kurduk. Aramızda konuşulmayan bir anlayış vardı. Onun kaybını tartışmadık. Bunun yerine, gelecekteki projeler hakkında kararlılıkla konuştuk. Birlikte, çalışmalarımız aracılığıyla failliğimizi geri kazanmaya ve atalarımızın tarihsel travmasını onurlandırmaya karar verdik.

Peki, bir gecede otuz aile üyesini kaybeden bir Filistinliye ne söylersiniz?

Mükemmel kelimeleri asla bulamayabilirim ama sessizliğin en acımasız yanıt olduğunu fark ettim.

*Yusuf, kişinin kimliğini korumak için kullanılan bir takma isimdir.

Salma El Zamal, Kanada merkezli bir yazar ve belgesel fotoğrafçısıdır. Sosyoloji ve Antropoloji alanında yüksek lisans yapan yazar, akademik araştırmalarını görsel hikâye anlatımıyla harmanlayarak Küresel Güney'de göz ardı edilen günlük aktiviteleri, kimliği ve sömürge deneyimlerini keşfediyor, farkındalığı artırıyor ve eyleme ilham veriyor.

Çeviri Haberleri

Ben bir sayı değilim, Gazze'den gerçek bir hikâyeyim. Lütfen beni unutmayın
İsrail öldürüyor, yalan söylüyor ve Batı medyası buna inanıyor
'Anne, ölmek istemiyorum!'
Netanyahu Macaristan'da, dünyadan soyutlanmış durumda
Oğlum alevler içinde bir dünyada doğdu